Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    BDDK kararları: Hem yanlış zamanda hem değil (2)

    Fatih Özatay, Dr.30 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1226

    Soru şu: Şimdi kredi artış oranı düşürülmek isteniliyorsa aynı kararlar 2010 sonu ya da 2011 başı gibi neden alınmadı?

    Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) önemli bazı kararları almak üzere. Kararlar şu anda taslak halinde. BDDK, tartışmaya açmak üzere internet sayfasına taslakları önceden koydu. Yüksek kredi artış oranları finansal istikrar açısından zararlı. Tüketim ve yatırım harcamalarını ve dolayısıyla cari işlemler açığını arttırıyor yüksek kredi büyümesi. Yatırım artışı ile yatırımların geldiği düzey zaten ‘yeterli’ değilse gözler tüketime çevriliyor.

    Türkiye’de durum tam da böyle. Yatırımların milli gelire oranı, gelişmekte olan ülkelerdeki düzeyin çok altında; üçte ikisi kadar. Üstelik 2012’nin başından bu yana bir yıl öncesine kıyasla daha az yatırım yapıldı. Temel şikâyet tüketimde. Yanlış anlaşılmasın; tüketim ‘patlamış’ falan değil. 2012 yılında, bir yıl öncesine kıyasla düşmüştü özel tüketim harcamaları. Bu yıl artmaya başladı; ilk çeyrekte yüzde 3,6, ikinci de ise yüzde 5,6 oranında yükseldi. Sorun, gelir (gayri safi yurtiçi hasıla) artışının düşük olması. Zaten 2002’den bu yana gelirimizin önemli bir kısmını tüketiyoruz; daha az tasarruf yapıyoruz. Bu yıl ise bir de gelir artışının üzerinde tüketim artışı var.

    Sonuçta, Türkiye’nin toplam tasarrufunun gelirine oranı kabul edilemez düzeylere geriledi. Orta Vadeli Program, 2013’te yüzde 12,6’ya düştüğünü tahmin ediyor. Gelişmekte olan ülkelerin ortalama tasarruf oranı ise yüzde 32,8 düzeyinde. Korkunç bir fark var arada. Düşük düzeyde tasarruf, yatırım düzeyini aşağıya çekmek istemiyorsanız, yüksek cari açık anlamına geliyor. Cari açık verebilmek için ise yurtdışından borçlanmak gerekiyor. ABD Merkez Bankası’nın alacağı kararlar neticesinde dış borçlanma olanakları azalacak. Bu kararlardan en fazla etkilenecek beş ülke arasında Türkiye gösteriliyor. Bazı kaynaklar bizi ilk ikiye koyuyorlar.

    Bu nedenlerle kredi artış oranı düşürülmek isteniliyor. Bunun, tüketici kredilerinin artış oranındaki düşüş ile gerçekleşmesi amaçlanıyor. Merkez Bankası’nın (MB) yapabileceği pek bir şey yok. Faiz politikasını bu amaçlama kullanması mantıklı değil. Ayrıca işe yarayacağı da şüpheli. MB, 2010 sonundan başlayarak başka bir araç kullandı. Bankaların topladıkları mevduat karşılığında MB’de tutmak zorunda oldukları zorunlu karşılıkları yükseltti. O sıralarda defalarca bu köşede okuduğunuz gibi bunun bir işe yaraması beklenmezdi ve öyle de oldu. Kredi artış oranını düşürebilecek asıl silahlar BDDK’nın elinde. Bu çerçevede bakınca, BDDK’nın devreye girmesi doğru bir karar. Ama zamanlama çok sorunlu. Daha iyi anlaşılabilmesi için iki dönemi karşılaştıran bir tablo veriyorum. İlki 2010’un ikinci yarısı ile 2011’in ilk yarısı arasındaki dönem. İkincisi ise 2013. 2013 verileri, kredi dışında Orta Vadeli Program verileri.

    Soru şu: Şimdi kredi artış oranı düşürülmek isteniliyorsa, aynı kararlar 2010 sonu ya da 2011 başı gibi neden alınmadı? Tüketim, cari açık ve kredi artış oranı çok yüksekken neden bu iş yapılmadı? Üstelik bu kararlar o zaman alınsaydı, çok muhtemeldir ki bu kararlara bugün gerek kalmayacaktı. Bu anlamda, BDDK kararları doğru ama zamanlama yanlış.


    Bu köşe yazısı 30.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır