Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Klasiğe kısmen dönüş...

    Fatih Özatay, Dr.21 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1368

    Merkez Bankası, kısa vadeli piyasa faizlerinin izleyeceği yolun öngörülebilirliğini arttıran bir karar aldı. Bir anlamda, daha 'klasik' bir politikaya dönüş gibi.

    Merkez Bankası (MB), bankaların kendi aralarında yaptıkları gecelik işlemlerde ortaya çıkacak faizin (kısa vadeli piyasa faizinin), faiz koridorunun üst sınırı olan yüzde 7,75’e yakın bir düzeyde kalmasını sağlayacağını belirtti. Bunu yapmak MB’nin elinde. Bankacılık sisteminin likidite açığı var ve MB’den borçlanmak zorunda. Telaffuz edilen yüzde 7,75’e rağmen birtakım teknik nedenlerle (değiştirilmezler ise elbette), yaygın kanaat, MB’nin bankalara sattığı paranın ortalama maliyetini yüzde 6,75 civarında bir yere getirerek bu işi yapacağı şeklinde.

    Yüzde 7,75 yok yüzde 6,75 (civarı) karmaşasına rağmen, bu karar, kısa vadeli piyasa faizlerinin izleyeceği yolun öngörülebilirliğini arttıran bir karar. Bir anlamda, daha ‘klasik’ bir politikaya dönüş gibi. Bir anlamda da değil. MB, istese, kısa vadeli piyasa faizlerini, tam anlamıyla ‘klasik’ para politikasına dönerek de öngörülebilir kılabilir; faiz koridorunu son derece daraltarak. Bunu yapmadı.
    Sanıyorum temel nedeni şunlar: Birincisi, finansal piyasalarda çok fazla belirsizlik var. En büyük belirsizlik kaynağı ise ABD Merkez Bankası’nın (FED) ne yapacağı ve ne zaman yapacağı. İkincisi, bu belirsizliğe karşın, kesin olan bir şey var: FED, eninde sonunda bu adımları atacak. Atınca da Türkiye’ye net sermaye girişleri azalacak ve döviz kuruna yukarıya doğru baskı olacak. Üçüncüsü, kur artışına bağlı olarak enflasyon yükselebilecek. Oysa enflasyon şu anda zaten yüksek bir düzeyde.

    MB, bu ortamda esnek olmak istiyor. Daha geniş bir faiz koridoru (MB’nin düşünce sisteminde) bunun için gerekiyor. Ama daha geniş bir faiz koridoru, piyasa faizinin izleyeceği yolu belirsizleştiriyor. MB, net sermaye girişlerinin azaldığı bir ortamda, bu tür sermaye için cazip olmayan böyle bir belirsizlikten kaçınmak istiyor. Bu nedenle de faiz politikasını öngörülebilir kılmaya çalışıyor. Öte yandan enflasyon yüksek düzeylerde seyrettiği için, faizi, koridorun izin verdiği ölçüde yükseltmeye çalışıyor.

    ‘Klasik’ para politikası çerçevesinde atılan bir başka adım da kredi artış oranını sınırlamak işinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) bırakılması. Açayım: Son zamanlarda hızlı kredi artışının finansal krizlere çanak tuttuğuna dair neredeyse bir görüş birliği oluştu. Finansal istikrarı sağlamak adına, kredi artışlarının ‘tehlike’ sınırına yaklaşmaması için yapılabilecekler tüm dünyada yoğun biçimde tartışıldı, tartışılıyor.

    Kredi artış oranını azaltmak amacıyla MB 2010’un son aylarından başlayarak, peşi sıra zorunlu karşılık oranlarını arttırdı. Bu politikanın işe yarama ihtimalinin neden düşük olduğunu bu köşede çok okudunuz. 2012 başlarındaki zorunlu karşılık kararında ise istenilmeyen bir durum ortaya çıktı: MB’nin aldığı karar hayata geçmeden, tam tersi bir kararın alınması gereken bir durum yaşandı. Zorunlu karşılık aracının böyle karışık bir ortamda hiç de esnek bir politika aracı olmadığı daha iyi anlaşıldı.

    Kredi artış oranına ilişkin önlemler alınmak amaçlanıyorsa gerekli politika araçları BDDK’nın elinde. Bu işi, bu nedenle, BDDK’ya bırakmak gerekiyor. BDDK’ya bırakılmaz ya da BDDK devreye girmezse MB’nin yaptıkları hem işe yaramıyor hem de para politikasını gereksiz yere karmaşıklaştırıyor. BDDK son zamanlarda kredi artış oranını düşürmeye yönelik bir dizi karar aldı; MB ise zorunlu karşılık oranlarını bu amaçla kullanmadı. Sonuçta doğruya dönüldü.

     

    Bu köşe yazısı 21.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır