Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Dövizin üzerindeki ibare

    Fatih Özatay, Dr.02 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 737

    Tüketim ve yatırım gelirden fazlaysa cari denge ekside kalacak; ayağımızı yorganımıza göre uzatmadığımız için cari işlemler açığı gözleyeceğiz.

    Geçen gün İzmir İktisat Kongresi’nde Türkiye’nin önemli sorunlarından biri olarak hiç de iddialı olmayan bir yatırım-milli gelir oranına ulaşmak için bile, tasarruf oranımız düşük olduğu için, yüksek düzeyde cari işlemler açığı verdiğimizden söz ediyordum. Bu nedenle de yurtdışından borçlanmaya (net sermaye girişine) muhtaç olduğumuzu vurguluyordum.

    Çok açık ve bilinen bir makroekonomik ilişki olduğunu düşünüyordum; yanılmışım. İki yorum şaşırttı beni. Birincisi, zaten tasarruf oranımızın olduğundan çok düşük ölçüldüğüne dairdi. İkincisi ise “Türkiye’ye gelen dövizin üzerinde bu yatırım içindir, şu da tüketim için mi yazıyor?” biçimindeydi. Tasarruf oranımızın düşük ölçüldüğüne dair iler sürülenler hiç inandırıcı gelmedi bana; ileride fırsat bulunca yazarım. Bugün, şu ‘dövizin üzerindeki yazı’ meselesine döneyim; çok temel bir milli gelir tanımını göz ardı ediyor.

    Gayri safi yurtiçi hasılayı (GSYH) ele alın. Tanım gereği tüketim, yatırım ve ihracat ile ithalatın arasındaki farkın (net ihracatın) toplamına eşit. Buradaki ihracat ve ithalat sadece mal ithalat ve ihracatı değil; hizmetleri de kapsıyor. GSYH’yi değil de gayri safi milli hasılayı düşünürsek, yukarıdaki toplamda net ihracat yerine cari işlemler dengesi olacak. İşi fazla karıştırmamak için daha çok kullanılan GSYH üzerinden gideceğim ve net ihracat ile cari işlemler açığı arasında zaten fazla olmayan farkı ihmal edeceğim. Öte yandan tüketim ve yatırımın her biri de özel kesim ile kamu kesimi için olanların toplamı.

    Şimdi bu tanımı denklem olarak düşüneyim ve yeniden düzenleyeyim; sağ tarafta sadece cari işlemler dengesini bırakıyorum. Bu durumda, GSYH’den (ülkede yaşayanların gelirlerinin toplamından) tüketim ve yatırımı çıkarırsam cari dengeye eşit oluyor. Tüketim ve yatırım harcamaları gelirden azsa, denklemin sol tarafı artı işaret alacak. Aynısı sağ taraf için de geçerli olduğuna göre cari denge artı verecek; cari işlemler fazlası olacak. Tersine, tüketim ve yatırım gelirden fazlaysa cari denge ekside kalacak; ayağımızı yorganımıza göre uzatmadığımız için cari işlemler açığı gözleyeceğiz.

    Peki, yurda gelen döviz nereye gidiyor? İki tür döviz geliyor. Birincisi, mal ihracatından ve turizm gibi hizmet ihracatından. İkincisi, vadesi gelip ödediğiniz dış borçtan daha fazla dışarıdan borç bulabiliyorsanız oradan. Yani, net sermaye girişinden. Bu durumda sorunun yanıtı açık değil mi? Mal ve hizmet ihracatınızdan elde ettiğiniz döviz, mal ve hizmet ithalatınıza harcanıyor ama yetmiyor; dışarıdan (net) borçlanmanız gerekiyor. Yoksa başka nasıl cari açık vereceksiniz ki? Bu, denklemin sağ tarafını açıklıyor (işi karıştırmamak için Merkez Bankası rezervinin hiç değişmediğini varsaydım).

    Şimdi gelelim denklemin sol tarafına. Neden cari açık var? Çünkü gelirimizden daha fazla tükettiğimiz ve yatırım yaptığımız için. Farklı bir ifadeyle, belli bir yatırım düzeyinden vazgeçmiyorsak, aynı gelir düzeyinde ne kadar çok tüketiyorsak o kadar çok cari açık veriyoruz. Ama gelir ile tüketimin farkı tasarrufa eşit. Ne oldu? Tasarrufumuzdan fazla yatırım yapınca, cari işlemler açığı artıyor. Biliyorum, çoğunuz zaten bu ilişkileri biliyorsunuz ama ne yapayım böyle bir savla karşılaşınca yazmadan da edemedim.

    Sonuç: Birincisi, dövizin üzerinde bir şey yazması gerekmiyor; nereye gittiği belli. İkincisi, aynı gelir ve yatırım düzeyinde ne kadar çok tüketiyorsanız ya da aynı yatırım düzeyinde ne kadar az tasarruf yapıyorsanız o kadar çok cari açık veriyorsunuz. Yani, yabancıların insafına kendinizi bırakıyorsunuz. Denklemle oynayarak başka çeşitlemeler de yapabilirsiniz elbette.

    Bu köşe yazısı 02.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır