Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Tutamayacağın sözü verme

    Fatih Özatay, Dr.05 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1563

    Para politikası açısından saygınlık erozyonu oluşturan bu durumdan çıkmanın bir yolu, daha yüksek bir enflasyon hedefi açıklamak.

    Ya söz verileni yapmak lazım ya da tutulabilecek yeni bir söz vermek. İkisinin arası olmuyor. Dün ekim ayı enflasyon verileri açıklandı. Durum şöyle: Tüketici enflasyonu yüzde 7,7 oldu. Daha önemlisi, temel enflasyon (I göstergesi) yüzde 7,5 gibi yüksek bir düzeyde gerçekleşti. Temel enflasyonun son yıllardaki ortalamasının çok üzerinde bu değer.

    2006’nın başından bu yana her ay gerçekleşen yıllık tüketici enflasyonlarının ortalaması yüzde 8,3, temel enflasyonun ise yüzde 6. Dönemi kısaltsak da pek değişmiyor bu ortalamalar. Mesela 2010’un başından bu yana yüzde 7,9 ve yüzde 5,7. Çok açık biçimde tüketici enflasyonunda katılık var. Bu yüksek ortalama etrafında dalgalanıyor ama sonra tekrar ortalamaya dönüyor. Dolayısıyla, şu ya da bu yılın sonunda enflasyonun düşük bir düzeyde, mesela Merkez Bankası’nın hedefine yakın bir yerde gerçekleşmesinin pek bir anlamı kalmıyor.
    Tekrar yükseliyor çünkü.

    Oysa Merkez Bankası’nın son yıllarda hedeflediği yıl sonu enflasyonu yüzde 5 düzeyinde. Dolayısıyla, hedef ile gerçekleşen ortalama enflasyon arasında önemli bir fark var. Bu önemli bir sorun. Zira uygulanan para politikasının saygınlığını törpülüyor. Sorguladığım, tek başına enflasyonun neden düşük bir düzeyde gerçekleşmediği değil. Size göre yüzde 8 normal olabilir, bir başkasına göre yüksektir. Bana yüzde 8 yüksek geliyor ama bu ayrı bir tartışma konusu. Vurgulamak istediğim, hedef yüzde 5 iken, gerçekleşen ortalamanın yüzde 8 civarında olması ve bunun birkaç yıldır sürmesi. Para politikası açısından saygınlık erozyonu oluşturan bu durumdan çıkmanın bir yolu, daha yüksek bir enflasyon hedefi açıklamak. Mesela yüzde 7. Elbette önemli bir sakıncası var. “Enflasyonla mücadeleden vazgeçiliyor” algısı yaratıp beklenen enflasyonu yükseltebilir. Beklenen enflasyonun yükselmesi, bir süre sonra ileriye yönelik yapılan sözleşmelerde, üzerinde anlaşılan ücret artışının, faizin ve fiyat artışının da yükselmesi anlamına geliyor. Yani yüzde 7 hedefi, ‘yanlış’ algılanması halinde, yukarıda sözünü ettiğim ortalama enflasyonu yukarıya çekebilir. Hedef ile ortalama enflasyon arasında yine fark oluşabilir. Hedefin yükseltilmesi bir işe yaramadığı gibi, daha yüksek bir enflasyona yol açabilir. Öte yandan önümüzdeki birkaç yıl döviz kuru üzerinde yukarıya doğru baskı olacak. Temel nedeni ABD Merkez Bankası’nın (FED) parasal genişleme politikasını kademeli olarak sonlandıracak olması. Geçen haftaki FED toplantısından önce bu sürecin mart ayında başlayacağı düşünülüyordu. Toplantıdan sonraki açıklamalar çerçevesinde aralık ayında başlaması olasılığı da arttı. Bunun Türkiye’ye ne ölçüde etkisi olacağını kestirmek için ABD Hazinesi’nin on yıl vadeli tahvil faizlerine bakmakta yarar var. Şu anda yüzde 2,6 düzeyinde. ABD ekonomisi normalleştiğinde bu faizin yüzde 4’ün biraz üzerinde olması beklenir. Bu süreç, bizim gibi ülkelere eskisinden daha az sermaye girmesi demek. Bu nedenle döviz kurunda yukarıya doğru baskı bekleniyor. Dikkat: Baskının sürekli olması gerekmiyor; ana eğilim böyle olacak gibi görünüyor.

    Bu olasılık dikkate alındığında tüketici enflasyonunun 2010’dan bu yana etrafında dolandığı yüzde 7,9 düzeyinin altına kalıcı olarak düşmesi zor görünüyor. İyi anlatmak kaydıyla daha yüksek bir enflasyon hedefi bir seçenek. Elbette daha istenilir olan, enflasyonu gerçekten hedefe yaklaştırmaya çalışmak. Bir türlü gelmeyen “Merak etmeyin, orta vadede hedefe yakınsayacak” şeklindeki açıklamalardan söz etmiyorum. Gerçekten enflasyonu düşürmekten söz ediyorum.


    Bu köşe yazısı 05.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır