Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Siz önce temel gıdayı ucuzlatın, biz ne yiyeceğimizi biliriz

    Güven Sak, Dr.05 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1344

    Ortalama bir Türk, gelirinin yaklaşık yüzde 30'unu gıdaya ayırıyor. Ortalama bir Fransız ise gelirinin yüzde 15'ini gıdaya ayırıyor.

    İttihatçı vergilerimiz olsun ister miydiniz? Vergi sistemi, sizi sizden daha fazla sevsin, hayatınızın her alanına karışsın, kötüden sizi korusun, iyiyi özendirsin. Ne dersiniz? Glisemik endeksi yüksek, içinde yüksek oranda şeker barındıran yiyecek ve içecekleri sağlığa zararlı kabul edelim. Vergilerini yükseltelim. Bu yolla fiyatları artsın. Millet şekerli maddelerden uzaklaşsın. Şişman kimse kalmasın. Devlet size ufak çocuk muamelesi yapsın. Her şeyi sizden daha iyi bildiğini zaten veri kabul edelim. Yaşam biçiminize, sizin iyiliğiniz için tabii, karışsın. İster miydiniz? Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek geçen gün neden olmasın kabilinden bir fikir jimnastiği yaptı. Obeziteyi engellemek için bazı gıda maddelerinde özel tüketim vergilerinin farklılaştırılabileceğinden dem vurdu. Hatta işi obeziteyle sınırlı da tutmadı. Her konuda tüketim alışkanlıklarını değiştirmek için vergi tedbirleri düşünülebileceğini de söyledi. Ben ittihatçı vergilerin işlevselliği konusunda çok da iyimser değilim. Ayrıca ortada bir de gariplik olduğunu düşünüyorum. Gelin bir anlatayım.

    Sigara üzerine konan vergiler aynı zamanda sigara kaçakçılığına teşvik primi gibi bir işlev de görmedi mi şimdiye kadar? Turgut Bey döneminde düşürülen vergiler, şimdilerde, yine çok yüksek. Bilenler kaçakçılığın yine milyar dolarlık bir sektör haline geldiğini anlatıyor. Geçenlerde Hürriyet’te Erdal Sağlam yazdı, ben ondan okudum. Ayrıca ben böyle beni benden koruyan, vesayetçi vergileri de sevmiyorum. Ama madem konu gıda fiyatlarından açıldı. Epeydir aklımda kalan bir hususu gündeme getireyim. OECD istatistiklerine göre ortalama bir Türk, gelirinin yaklaşık yüzde 30’unu gıdaya ayırıyor. Ortalama bir Fransız ise gelirinin yüzde 15’ini gıdaya ayırıyor. Şimdi vergi farklılaştırması ile esasen ne yapılacak? İlgili gıdanın toplam harcamalar içindeki payı arttırılarak daha az tüketilmesi özendirilecek. Harcama gereği bütçe imkânlarını aşacak, siz o maldan vazgeçeceksiniz. Şimdi bu durumda Türkler Fransızlardan daha mı az obez oluyor acaba? Malum, gıda bizim buralarda göreli olarak pahalı, ittihatçı vergi anlayışına göre, daha az yemek yememiz lazım. O vakit, neden Türk kadınlarının zayıflığı üzerine kitaplar yok? Hani Fransız kadınları için özel olarak böyle kitaplar var da onun için söylüyorum. Buyurun buradan yakın bakalım. Ben size diyorum. Bu tür vesayetçi vergilerin işlevselliği konusu pek tartışmalı.

    Ama tartışma götürmez hakikat şudur: Gıda fiyatları Türkiye’de pahalıdır. Mesela süt Avrupa Birliği ülkelerinden yüzde 30 daha pahalıdır ve de yüzde 40 daha az tüketilmektedir. Et keza öyledir. Alın tahıl fiyatlarını ele mesela. Tahıl fiyatları da dünya fiyatlarının üzerindedir. Türkiye’deki fiyatlar dünya fiyatlarının yüzde 40 daha üzerindedir. Bir başka değişkene daha dikkatinizi çekeyim. Hem buğday hem de mısırda fiyat volatilitesi dünyadakinden daha düşüktür. Neden öyledir? Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) içeride fiyat hareketliliğini azaltarak çiftçinin gelir istikrarını garanti etmeye çalıştığı için bu böyledir. Sonuç şudur: Ortalama bir Türk, 2012 yılında, gıda harcamalarına toplam bütçesinin yaklaşık yüzde 30’unu ayırıyor. Ortalama bir Amerikalının harcamalarının yüzde 8’i gıdaya gitmektedir. Türkiye’nin tarım politikasında bir bozukluk vardır.

    Nedir? 1950’lerde kırdaki nüfus çoktu. Siyaset kırda yapılırdı. Şimdi ise kent nüfusu, toplam nüfusun yüzde 75’ine ulaşmıştır. Türkiye’nin tarım politikası ise dünde kalmıştır. Yanlış anlamayın. Ben burada köylüleri unutalım filan demiyorum. Kırı desteklemenin daha iyi yollarını bulmak gerekir diyorum. Bu yol yanlıştır diyorum. Türkiye’nin tarım politikası, kırdaki çiftçileri, kentlilerin sofrasına ortak etmektedir. Tarım fiyatlarını herkes için yükselterek kırın gelir istikrarını sağlamaya çalışmaktadır. Bu durum da bir nevi, kırdakileri, kentteki yoksullara finanse ettirmeye benzemektedir. Sakildir. Onu demeye çalışıyorum.

    Türkiye’nin tarım politikasını kentlileştirmeye ihtiyacı vardır. Siz önce bir temel gıda maddelerini ucuzlaştırın. Biz neyi yiyeceğimize kendimiz karar veririz.


    Bu köşe yazısı 05.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır