Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Bir demet gariplik (2)

    Fatih Özatay, Dr.05 Ekim 2013 - Okunma Sayısı: 1062

    2006'dan bu yana açıklanan enflasyon hedeflerinin ortalaması yüzde 5,3. Oysa aynı dönemde gerçekleşen enflasyonların ortalaması yüzde 8,3.

    Gariplikler’ listesine yeni eklemeler yapıyorum. Bugün önceliği enflasyona veriyorum. 2006’dan bu yana kamuoyuna açıklanan enflasyon hedeflerinin ortalaması yüzde 5,3. Oysa aynı dönemde gerçekleşen enflasyonların ortalaması yüzde 8,3. Gerçekleşen değerin yüksek olmasının nedeni, başlarda enflasyonun çok yüksek olması, daha sonra hızla düşmesine karşın ortalama alınınca naçar yüksek çıkması değil. Tersine, 2006’dan bu yana enflasyon bu ortalama etrafında bir yukarıya bir aşağıya dalgalanıp duruyor. Mesela Ocak 2012 ile Eylül 2013 arasında gerçekleşen enflasyonların ortalaması da yüzde 8,3! Olabilir...

    Ama şu olmaz: 2010’un üçüncü enflasyon raporu, sayfa 98: “Enflasyonun ... 2012 yılının başlarında yüzde 5 olan orta vadeli hedefe yaklaşacağı tahmin edilmektedir.” 2011’in üçüncü enflasyon raporu, sayfa 114: “Enflasyonun orta vadede yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağı öngörülmektedir.” 2012’nin üçüncü enflasyon raporu, sayfa 121: “Enflasyonun orta vadede yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağı öngörülmektedir.” 2013’ün üçüncü enflasyon raporu, sayfa 125: “Enflasyonun orta vadede yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağı öngörülmektedir.” Dizgi hatası yok; tekrarlar için özür dilerim. Daha önceki raporlara gitmiyorum; benzer ifadeler onlarda da var. Nasıl bir orta vadedir ki bu, bir türlü görmek nasip olmamaktadır.

    Şu ‘yüksek faiz-düşük kur’ sloganını ‘gariplikler’ listeme eklemesem zinhar olmaz. Çeşitli biçimleri vardır. Sonuçta hepsi aynı kapıya çıkmaktadır. O kadar çok yazılmış, o kadar çok dillere pelesenk olmuştur ki, siz ne derseniz deyin, kaç tane kanıt gösterirseniz gösterin, çok büyük bir çoğunluk inanmaktadır. Olabilir...

    Ama... Hadi yakın geçmiştekiler unutuldu, şu son günlerde olanlar da görülmez mi? Görülünce “Yahu, bu işte bir gariplik mi var” diye şüpheye düşülmez mi? Mayısın ilk yirmi gününde gösterge tahvilin faizinin ortalaması yüzde 5. Aynı dönemde yarısı euro, yarısı dolardan oluşan döviz sepeti 2,08 lira ediyordu. Farklı bir ifadeyle, döviz kuru 2,08’di. Sonra her ikisi de beraber yükselmedi mi? Mesela ağustos ayının sonlarına gelindiğinde gösterge tahvil faizi yüzde 10,2’yi, döviz kuru da 2.40’ı görmedi mi? Nasıl oluyor da faiz yükselirken döviz kuru da yükseldi?

    Bir ama daha... Şu anda Almanya’nın on yıl vadeli hazine tahvilinin faizi yüzde 1,8 düzeyindeyken İtalya’nın aynı vadedeki hazine tahvilinin faizi yüzde 4,3, Portekiz’inki ise yüzde 6,8. Yunanistan’ın faizi daha da fazla. Bu ülkeler aynı parayı kullanmıyorlar mı? Yani dolar ya da ne bileyim yen ya da ruble kurları aynı değil mi? Nasıl oluyor da döviz kuru aynı düzeydeyken her birinin faizi bu denli farklı olabiliyor?

    Bu soruların yanıtı açık olmalı. Türkiye örneğinde olan şu: Ortalık karışınca, yatırımcıların bir kısmı ellerindeki lira cinsi mali varlıkları satıyorlar, yeni yatırımcı da pek gelmiyor. Bu durumda bu varlıkların talebi düşüp arzı artıyor: Dolayısıyla fiyatları düşüyor (faizleri yükseliyor). Yeni yabancı gelmeyince döviz arzı azalıyor. Mevcutların bir kısmı sattıkları tahvillerden elde ettikleri liraları dövize çevirince döviz talebi artıyor. Sonuçta faiz yükselirken kur da yükseliyor. Avrupa örneğinde ise her ülkenin riski farklı. Riski yüksek olanın faizi de yüksek. İşin özü: İlla yüksek faiz düşük kur anlamına gelmiyor!


    Bu köşe yazısı 05.10.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır