Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Olmayan lobiyi gündeme getirip rant lobisine göz yummak

    Fatih Özatay, Dr.28 Eylül 2013 - Okunma Sayısı: 1343

    Rant peşinde koşmanın bunca özendirilmesi ve rantın vergilendirilmemesi, potansiyel büyüme oranımızın ileride düşmesi riskini arttırıyor.

    Sağda solda çok büyük arazi rantları var. Bir bakıyorsunuz sanayici, bırakın araştırma-geliştirmeye kaynak ayırmayı, işletmesini kapatıyor ya da günün şartlarına göre onu yenilemiyor; inşaatçı olup çıkıyor. Geçenlerde önemli bir kentin belediye başkanı, üzerinde büyük tartışma kopan bir yolun yapılmasını savunurken, yolun geçeceği mahallede arsa değerlerinin nasıl da artacağını ballandırarak anlatıyordu. 

    Potansiyel büyüme ya da aynı anlama gelen sürdürülebilir büyüme önemli bir kavram. Rant peşinde koşmanın bunca özendirilmesi ve rantın vergilendirilmemesi, potansiyel büyüme oranımızın ileride düşmesi riskini arttırıyor. Kaldı ki son yıllarda düşmüş olabileceğine dair emareler de az değil. Mesela son yıllarda hem cari açığımız hem de net dış borçlanmamız rekor düzeylerde. Oysa aynı dönemde büyüme oranımız çok düşük. Keza küresel krizle birlikte özel yatırım harcamaları keskin biçimde düştü. 2010 ve 2011’de iyileşme oldu. 2012’den bu yana tekrar düşüyor. Ya da son üniversite sınavı sonuçlarına bakın. Herhangi bir alandaki ortalama doğru yanıt yüzdesi 40’a bile ulaşmıyor. Mesela bazı çok üst düzey siyasilerin ara eleman yetiştirmekle yetinmemiz gerektiği söylemleri... 

    İlk bakışta, sürdürülebilir büyüme doğrudan sokaktaki vatandaşı ilgilendirmiyor. Öyle ya, sürdürülebilir büyüme farklı, herhangi bir yılda gerçekleşen büyüme farklı. Her zaman potansiyele ulaşmak mümkün olmayabilir. Kaldı ki sürdürülebilir büyüme oranına erişilse bile illa ki sokaktaki vatandaşın geliri yükselmiyor. Ama biraz daha düşününce işin böyle olmadığı hemen ortaya çıkıyor. 

    Birincisi, sürdürülebilir büyüme oranının yükselmesi, o büyüme oranına uzunca bir süre yakın bir büyüme gerçekleştirmek koşuluyla, eninde sonunda ülkenin refah düzeyinin hem kendi geçmişine göre artması hem de zengin ülkelerle arasındaki gelir farkının azalması demek. Başka bir ifadeyle, pasta büyüyor, üstelik potansiyel büyüme oranının yükselmediği dönemdekine kıyasla daha fazla büyüyor. Kişiler arası gelir farklılıklarının azalmaması elbette başlı başına bir sorun. Ama pasta büyüyünce, pastadan herhangi bir vatandaşın aldığı pay değişmese bile, hiç olmazsa yenilen pasta miktarı artıyor. 

    İkincisi, sürdürülebilir büyüme oranının yükselmesi, demokratik açıdan fazla gelişmemiş, dolayısıyla partizan uygulamaları törpüleyecek yeterlikte kurumsal yapısı olmayan ülke vatandaşları açısından fayda sağlıyor. Bu tür ülkelerde, seçimler öncesinde oy sayısını arttırmak için eninde sonunda ekonomik dengeleri bozacak ama geçici bir süreliğine ferahlık yaratacak ekonomi politikaları sıklıkla uygulanıyor. Potansiyel büyüme oranınız ne kadar yüksekse bu tür politikaların yaratacağı tahribat o kadar az oluyor.

    Şöyle düşünün: Aslında potansiyel büyüme oranı yüzde 4 olan bir ülkenin seçim öncesi büyüme oranını yüzde 6’ya çıkarmaya çalışması ile potansiyel büyüme oranı yüzde 5 olanın aynı çabaya girmesinin doğuracağı ekonomik zararlar farklı. Açık ki potansiyeli daha fazla olan ülkede ekonomik tahribat daha sınırlı kalacak. Mesela, enflasyon daha az yükselecek ve dolayısıyla ortalama vatandaşın satın alma gücü (reel ücreti) daha az düşecek. 

    Temel soru şu: Türkiye’nin potansiyeli azaldı mı? Azaldıysa ne düzeye düştü? Bu konuda tatmin edici araştırmalara ihtiyaç var.

    Bu köşe yazısı 28.09.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır