Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Boş övünme (n+1): 'N' başarılı ülke

    Fatih Özatay, Dr.24 Eylül 2013 - Okunma Sayısı: 1760

    Boş övünmeyi bir tarafa bırakıp sevimsiz gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor. Çözüm süreci ancak böyle başlayabilir çünkü.

    Şimdi sıkı durun. 1990’dan bu yana geçen süreyi üçe ayırayım: 2002 ve öncesindeki yıllar, 2003-2007 ve 2008-2012. Milli gelirimize oranla en fazla net dış borçlanma gerçekleştirdiğimiz, yani yeni bulduğumuz dış borç ile geri ödediğimiz arasındaki farkın en fazla olduğu dönem hangisi biliyor musunuz? 2008-2012 dönemi. Peki, fert başına milli gelirimizin en düşük oranda arttığı dönem hangisi? Yine aynısı! 

    2008 ile başlayan 2012 ile biten dönemde net dış finansmanın milli gelire oranı yüzde 6,2. 2013’ün ilk iki çeyreğini de katarsak bu ortalama 6,8’e yükseliyor. Oysa 2003-2007 döneminin ortalaması yüzde 5,6. Dahası var: 2012 ve 2013 bu açıdan birer rekor teşkil ediyorlar: 2012’de yüzde 8,6, 2013’in ikinci çeyreği ile biten son dört çeyrekte ise yüzde 9.8. Net dış finansmana değil de brüt dış finansmana baksaydım sonuç yine aynıydı.

    En yüksek net dış borçlanmaya rağmen, 2008-2012 döneminin fert başına büyüme performansı (yüzde 1,7) kendinden önce gelen dönemlerden iyi değil: 1990-2002 dönemindekinin (yüzde 2) bir miktar altında, 2003-2007 döneminde elde edilenin (yüzde 5,6) ise bayağı uzağında. Hem düşündürücü hem de bayağı sevimsiz bir durum. Üstelik bu yıl da söz konusu performansın değişmeyeceğini not edin.

    Elbette bu basit karşılaştırma bile, bizim gibi düşük tasarruf oranına ve düşük bir eğitim düzeyine sahip ülkelerde, ‘şu veya bu biçimde’ ulaşılan yüksek büyüme dönemlerinin (2003-2007 gibi) kalıcı olmadıklarına dair bir başka örnek oluşturuyor. Neyse; meramım başka bugün.

    Birincisi şu: Net dış borçlanmanın bunca yüksek olduğu bir başka dönem olmamasına karşın çok düşük bir büyüme oranı yakalamamız, en azından 2008’den bu yana söz konusu borçları (kaynakları) iyi kullanmadığımızın bir göstergesi. Biraz da olsa daha yüksek bir büyüme oranı yakaladığımız 1990-2001 dönemindeki ortalama net dış borçlanmamız ne kadar biliyor musunuz? Milli gelirimizin sadece yüzde 1,3’ü; 2008-2013 döneminin beşte biri! Şeytan sor diyor: O yıllarda daha mı etkinmiş ekonomimiz, ne?

    İkincisi: Önümüzdeki dönem, birkaç yıl üst üste son yıllarda bulduğumuz ölçüde net dış finansman bulamazsak ne olacak? Şüphesiz büyüme oranımız düşecek. Ama ‘başlangıç noktamızın’ zaten düşük büyüme dönemi olduğunu unutmayın. 2012 böyleydi. 2013 biraz daha iyi olacak ama yine uzun dönem ortalamamızın altında bir büyüme gerçekleşecek. Bu düşük performansa kıyasla düşük bir büyüme oranı gerçekleşmesi riski var. Elbette her risk gibi kesin değil ama bu olasılık az da değil.

    Sonuç yine aynı: Boş övünmeyi bir tarafa bırakıp sevimsiz gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor. Çözüm süreci ancak böyle başlayabilir çünkü.

    Başlığa ilişkin not: ‘Boş övünme’ dizisinde yazdığım yazı sayısı karıştı. Bu nedenle başlıkta ‘n+1’ sayısı var; ‘n’ geçmiş yazı sayısını temsil ediyor. Numarasız olan yazılarımla birlikte kesin sayıyı saptarsam, çok merak ettiğinizden emin olduğum ‘n’ değerini bir ara söylerim. ‘N’ başarılı (İngilizce okumazsanız hatırım kalır, kalmasın ne olur; ‘en’ diye okuyun lütfen) ülke olmak da böyle bir şey işte; köşe yazısının başlığını da ‘n’li attırıyor.

     

    Bu köşe yazısı 24.09.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır