Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Günlük ilişkiler yormadı mı?

    Fatih Özatay, Dr.17 Eylül 2013 - Okunma Sayısı: 1372

    Bu ülke, çok kıt olan beşeri sermayesinin bir kısmını 'üretim' sürecinin dışına çıkarmak için bir süre önce elinden geleni yapmış bir ülke.

    Teoman, ‘Zamparanın Ölümü’ şarkısında bir bar filozofunun ağzından “çok kadın hiç kadındır oğlum; yalnızlıktır sonu” diyor. Şarkı böyle; benim kabahatim yok. ‘Cinsiyetçi’ geldiyse ‘kadın’ sözcüğünün yerine ‘erkek’ ve ‘oğlum’un yerine ‘kızım’ sözcüklerini ya da ne bileyim mesela ‘sevgili/sevgilim’ sözcüklerini de koyabilirsiniz. ‘Çokluk-hiçlik’ ise yazar Romain Gary’denmiş... Günlük ilişki peşinde koşanlardan mısınız yoksa uzun dönemli bir ilişki mi istiyorsunuz?

    Bugün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanıyor. Merkez Bankası’nın ne yapacağı ya da döviz kurunun ve faizin ne düzeyde oldukları ile birkaç hafta sonra ne düzeyde olacakları... Kısa dönem açısından önemli elbette ama her biri sonuçta kısa dönemi ilgilendiriyor. Oysa uzun dönemde hem yüksek hem de sürdürülebilir bir büyüme oranı düzeyi yakalamak için, faizin ya da döviz kurunun ‘yolunda gitmesi’, Merkez Bankası’nın da her kararını doğru oluşturması hiçbir şekilde yeterli değil. Elbette uzun döneme ulaşmak için bir dolu kısa dönemden geçmek gerekiyor. O kısa dönemlerin çoğunun hasarsız atlatılması önemli. Ama hasarsız atlatmak, ekonominin arzulanan düzeye gelmesi ile eşanlamlı değil.

    Uzun dönem açısından önemli olanların başında ülkenin eğitim düzeyinin yükseltilmesi gerekiyor. Oysa bırakın mevcut düzeyi yükseltmeyi, bu ülke, çok kıt olan beşeri sermayesinin bir kısmını ‘üretim’ sürecinin dışına çıkarmak için bir süre önce elinden geleni yapmış bir ülke. Tıp fakültelerinden bir dizi bilim insanının ayrılmasına yol açan ve düzeltilmeye çalışılan ama pek de düzeltilemeyen kararlar mesela.

    Ya da alın son YÖK kararını. Oturuyorlar Ankara’da, ilahiyat fakültelerinin ders programlarından felsefe tarihi dersi çıksın diye karar alıyorlar. Elbette soru şu: İlahiyat fakültelerinin öğretim üyeleri dururken, size ne? Yetkin misiniz bu konuda ki böyle bir karar alıyorsunuz? Oysa ‘size ne’ sorusunu gündeme getirtmeden yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme oranına ulaşmamız için YÖK’ün yapabilecekleri var.

    Mesela üniversitelerdeki doktora programları. Çoğu o kadar kalitesiz ki. Alanımdaki doktora programlarının çoğunda lisans kitapları okutulduğunu biliyor musunuz? Yani, bu programları bitirip doktor unvanını alacak, sonra da onlarca yarışma sınavından geçip karşısına gelecek çocuklarımıza ders verecek öğretim üyeleri, çok yetersiz doktora programlarından mezun oluyorlar. Sonra da bir yolunu bulup doçent unvanı alıyorlar. Profesörlük ise beş yıl sonra neredeyse otomatik... Bir kısmı elbette sonradan açığını kapamaya çalışıyor ama kapatmayanların sayısı az değil.

    YÖK bu alanda ne yapıyor? Çok mu zor hangi doktora programlarının hangi ölçütlere dayanılarak kapatılacağına karar vermek? Asıl işe yarayacağı konularda sessiz kalınca, “yok o ders programında şu olsun, yok bu üniversiteye yeni yardımcı doçent kadrosu vermeyelim, yok o bölümün ismini değiştirin” falan gibi özünde beşeri sermayemize hiç katkı vermeyen, kimi zaman da onun aşınmasına yol açan ‘güç benim elimde’ tipi kararlarla uğraşıyor.

    Şimdi, bu ülkede faiz ve döviz kuru yolunda olsa, Merkez Bankası da her şeyi doğru yapsa ne yazar? Çok kıt olan beşeri sermayesinin bir kısmını üretim sürecinin dışına atan, bir kısmının da kalitesiz olmasına göz yuman bir ülkenin uzun dönemde harikalar yaratacağına inanır mısınız?

    Bu köşe yazısı 17.09.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır