Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye'nin ufku neden bu kadar dardır?

    Güven Sak, Dr.27 Ağustos 2013 - Okunma Sayısı: 1403

    Şimdi zaten zor olan işimizi daha da zorlaştıracak, daralmış olan ufkumuzu daha da daraltacak bir sürecin içinden geçiyoruz.

    Türkiye’nin dünyanın son derece sınırlı bir bölgesiyle iletişim içinde olduğuna geçen hafta işaret etmiştim. Bu hafta devam edeyim. Bir süreden beri, farklı ülkelerin içinde faal oldukları alanın çapını merak ediyorum. Böyle bakarsanız, ortalama ihracat menzili en düşük olan ülke Türkiye gibi duruyor. Bir nevi nefesi en dar olan ülke Türkiye bana sorarsanız. Sınırlarımızın çok fazla dışına çıkamıyoruz rakamlara bakarsanız. Benim, dünyanın son derece sınırlı bir bölgesiyle iletişim halindeyiz dediğim hadise tam da bu aslında. Ama mesele yalnızca bu kadarla da sınırlı değil, Türkiye yalnızca nefesi en dar olan ülke değil; aynı zamanda, son on yılda nefes darlığı artmış olan bir ülke. Son on yılda Türkiye ihracat menzilini arttırmamış, azaltmış. Dolayısıyla bu konudaki yanlış anlamayı da düzeltmiş olayım. Türkiye’nin son dönemde, zorunluluktan, Avrupa krizinden Ortadoğu pazarına yönelmiş olması, memleketin ihracat menzilini arttırmadı. Söylemiş olayım... Mesela küçücük İsrail öyle değil. Kore öyle değil. Hindistan öyle değil. Haydi Brezilya’yı hiç saymayayım. Doğal kaynak havuzu geniş, onları satıyorlar. Çin’i de dışarıda bırakayım isterseniz. Gelişmiş kocaman ekonomileri ise hiç saymayalım. Ama Türkiye’nin iş yapma ufku, ortalama ihracat menzili son derece sınırlı. Rakamlar öyle gösteriyor. Nedenine gelmeden önce, bugün esas bir derdimi anlatayım size. Ben bunun bir sorun olduğunu düşünüyorum. Ülkenin ufkunu daralttığını düşünüyorum.

    Memleketin ihracat mallarını nerelere sattığımız belli. Oraların bizim buraya ne kadar uzaklıkta olduklarını bulabilmek de kolay. İstersek, Türkiye’nin ortalama ihracat menzilini hesaplayabilmeniz mümkün yani. Mal sattığı yerlerin ülkeden uzaklığını, oraya sattığımız mal tutarının toplam ihracatımız içindeki payı ile ağırlıklandırırsak, bir nevi ilgili ülkenin ortalama kaç kilometre yarıçaplı bir alanda faaliyet gösterdiğini çıkarabilmek mümkün. İşin içinde kur filan da var. Pek güzel değil ama bakın bir fikir veriyor. Böyle bakarsanız, Türkiye’nin ihracat menzili 2011 yılı itibariyle 2846 kilometre yalnızca. Aynı yıl için Kore’ninki bunun iki katı kadar. Tam 5668 kilometre. Hindistan için ise bu menzil 6184 kilometre civarında. Küçücük İsrail için 5678 kilometre. Brezilya’nınki ise 10 bin kilometreden fazla. Şimdi onun gözünün üstünde kaş var, bunun yeri dar filan demeyin. Ben şöyle bakıyorum: Bu koşuda bizim nefesimiz ancak diğerlerinin yarısına yetiyor. Menzili dar olanın ufku da dar olur. Menzili dağı aşan, dünyanın nasıl bir yer olduğunu menzili daha kısa olandan daha iyi bilir. Devamını da getireyim... 2011 yılında Türkiye’nin ortalama ihracat menzili 2846 kilometre olmuş. Peki, 2000 yılında vaziyet neymiş? O zaman ufkumuz 3324 kilometrelikmiş. Zaten dar olan ufkumuz bu son on bir yıl içinde biraz daha daralmış.

    Türkiye neden ilgi alanını çevresindeki ülkelerin ötesine doğru genişletemiyor? Neden Uzakdoğu ve Atlantik ötesi daha yoğun ticari ilişkiler geliştiremiyor? Türkiye’nin daha zor olanı yapabilecek kurumsal kapasitesi yok. Mesela şimdi ticaret pratiklerimize bir bakın Allahaşkına. Türkiye ihracatını vadeli yapıyor, ithalatının parasını ise peşin peşin ödüyor. Riskin tamamını bizimkiler üstleniyor, karşı taraf memnun demek bu. Hem alanlar memnun hem de satanlar. Gece uykusu kaçanlar bir tek bizimkiler yani. Son otuz yılda bundan daha manalı bir ticaret altyapısı kuramamış haldeyiz. Bu neden olur? Sattığınız mallar herkesin üretebileceği, son derece sıradan mallar olursa, satıcının değil, alıcının güçlü olduğu bir piyasada iş yapmak zorunda kalırsınız. Neden olur? Sanayi politikanız lafta kalıyorsa olur. Bu bir. İkincisi, riskin tamamını üstlenen ihracatçılar, bilmedikleri, iş yapmanın daha zor olduğu, piyasalara girmenin zor olduğu yeni ülkelere girmekten kaçınırlar. İş pratiklerinin oturduğu, bildiğiniz Avrupa piyasasının dışına çıkmak istemezsiniz. Üçüncüsü, dış ticaret destek sisteminiz Avrupa gibi düzenli piyasaların dışına çıkmaz. Politik risk sigortası yoktur. Zor piyasalar için kamu destekleri yoktur. Yolda kalırsanız, ortada imdada gelecek kimse yoktur. Bizim girişimcilerimizin işi zor mu zordur.

    Şimdi zaten zor olan işimizi daha da zorlaştıracak, daralmış olan ufkumuzu daha da daraltacak bir sürecin içinden geçiyoruz. Ben bunun akıllıca olmadığını düşünüyorum. İnsanlar için ahlaki olan, ülkeler için ille de akıllıca değildir. Türkiye’nin romantik yakın çevre ilgisi ekonomi için kötüdür. Peki, bunun bir karşılığı olur mu? Olur. Yüz yıl kadar sonra olur. Bugüne ise faydası olmaz. Olmaz.


    *Bu köşe yazısı 27.08.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır