Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    New York, İstanbul'a 10 basıyor

    Güven Sak, Dr.31 Mayıs 2013 - Okunma Sayısı: 2032

    Niceliğin değil, niteliğin önemli olduğu bir dönemde parklarla, lokantalarla dolu yürünebilir kentler sanayi politikasının ayrılmaz bir parçasıdır.

     

    New York’ta 4500, İstanbul’da 428 park vardır. Müteahhit sayısında İstanbul, New York’un kesin önündedir ama park sayısında durum tam tersidir.

    New York City Government (NYCG), bizim İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) muadilidir. Her ikisi de kentlerindeki park ve bahçelerden sorumludur. İki kentin belediyelerinin çalışma raporlarını okumak son derece öğreticidir. Bizim Ozan Acar, bu günlerde hiç sıkılmıyor, üşenmiyor, oturup bunları okuyor. Bugün size onun derlediği birkaç rakamı aktarayım. Sonra da bu rakamların manasına ilişkin birkaç değerlendirme yapayım. Önce başlıktaki skordan başlayayım. Konumuz içinde ağaçların, sincapların, çiçeklerin olduğu parklar ve bahçeler ise New York İstanbul’a 10 tur fark atıyor. Sincap oranın parklarında olup burada olmadığı için, özellikle aramam, kediyi de kabul edebilirim. Ama gelin görün ki, New York’ta faal durumda olan park sayısı 4500 iken İstanbul’da yalnızca 428’dir. İstanbul’u bugüne kadar yönetmiş olanların bizi getirdiği nokta işte tam da şurası: New York, park ve bahçeler açısından İstanbul’a 10 basmaktadır. Belediyenin yaptığı, kul yapısı yeşil alanlar açısından bakarsanız durum böyledir. İBB yaklaşık 13.5 milyon, NYCG ise yaklaşık 8.5 milyon kişinin yaşadığı bir alanı yönetiyor. İki kentin nüfuslarına bakarsanız İstanbul’un park sayısında New York’u geride bırakması gerektiği ayan beyan ortadadır. Ama durum tam tersidir. Az nüfuslu yerde daha fazla sayıda park ve de daha geniş kul yapısı yeşil alan vardır. New York, İstanbul’dan iyi yönetilmiştir. Altını şöyle kalın kalın çizeyim. Akılda kalsın. Unutulmasın.

    Neden unutulmasın? E, yakında seçim var. Yakında İBB’ye yine bir başkan seçeceğiz. Şimdi gereksiz tartışmalar yerine, gözünüzü açın, mesela seçim beyannamelerinin park ve bahçeler konusunda neler önerdiğine bir bakın. Yalnızca İstanbul’da değil, herkes her yerde partilerin park ve bahçeler konusunda ne dediğine bir baksın. Mesela şunu isteyebiliriz: “Her İstanbullu nerede yaşıyor olursa olsun, evinden çıktığında, on dakikalık bir yürüyüşle bir parka ulaşıp, hava alabilmelidir.” Bu yalnızca Boğaz kıyısında, Taksim’de oturan ayrıcalıklıların değil, herkesin hakkı olmalıdır. Nasıl 500 bin liralık bir araba ile 500 liralık bisikletin kentin yolları üzerindeki hakkı eşit olmalı ise nerede yaşarsa yaşasın, her vatandaşın sokağa çıkıp, yeşil bir alanda kuş sesleri ve kedi mırıltıları arasında sakin sakin oturabilme hakkı da herkes için eşit olmalıdır. Siyasi partilerimizin kocaman kocaman imar projeleri o rantın üzerine oturacak birkaç kişiyi ilgilendirmektedir. Halbuki park kentindir. Kentte hepimizin hakkı vardır. Siyasi partilerin, belediye başkanlarının, belediye meclisi üyelerinin rant dağıtımına imkân sağlayacak dev projelerle ilgilenmelerinde garip bir durum yoktur. Siyaset pahalı bir iştir. Neler neler çekmektedirler bir seçilebilmek için? O koltukta kalabilmek için çekilen dertlerin de yükü ağırdır. Böyle olunca da mecbur, rant dağıtımı ile uğraşmak isteyeceklerdir. Kabahat onlarda değil, seçmenlerdedir. Üç kişiyi ilgilendiren rant işlerinin yanına hepimizi ilgilendiren park ve bahçe işlerini ekleyemiyorsak, kusur seçmenlerdedir. Seçimle işbaşına gelen belediye meclisleri, rant yaratmak için imar düzenlemelerine odaklanırken kenti nasıl daha yaşanabilir yaparız diye didinmemektedirler. Kusur kimdedir? Seçmendedir. Bizim memlekette pek çok mesele bugüne kadar yanlış tartışılmıştır. Çevre politikası, romantik bir kuşlar-böcekler meselesi değildir. Çevre politikası, ülkenin enerji politikasının izdüşümüdür. O da ülkenin sanayi politikasının bir parçasıdır.

    İçinde araba ile değil, yürüyerek dolaşılabilecek, oturulabilecek parkları olan kentler çevre politikası ile ilgili değildir. O da sanayi politikasının ayrılmaz bir parçasıdır. Hayatın içinde başka insanların arasında dolaşamayan insanlardan işe yarar fikir ve de yenilik çıkmaz. İnovasyon süreci, plazalarla kente kapalı TOKİ iş kaleleriyle yürütülemez. Düne kadar kentlerimizde pek çok ihtiyaç vardı. Şimdi temel ihtiyaçlar arasına park ve bahçeleri eklemenin tam sırasıdır. Niceliğin değil, niteliğin önemli olduğu bir dönemde parklarla, lokantalarla dolu yürünebilir kentler sanayi politikasının ayrılmaz bir parçasıdır. Bilahare anlatırım.


    Bu köşe yazısı 31.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır