Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Hangi 5? Hangi 6?

    Fatih Özatay, Dr.14 Şubat 2013 - Okunma Sayısı: 1293

    Hiçbir ülke sürekli olarak, mesela on yıl boyunca, bu düzeyde bir cari açık veremez.

    Yurtiçi tasarruf oranı son derece düşük bir düzeyde olunca ister istemez cari işlemler açığına finansman tarafından bakmak önem kazanıyor. Elbette böyle bir açıdan bakmak, dış pazarlardaki rekabet gücümüzü göz ardı etmek oluyor. Mesela, verimlilik, üretim maliyeti ve kur gelişmeleri dikkate alınmıyor. Keza, ihracat pazarlarımızdaki ekonomik durum (gelir artışı) ve yurtiçi talep gelişmeleri de analize dahil edilmiyor. Ama açık ki finansman tarafından bakmak, tüm bu çok önemli ‘diğer’ unsurların önemsiz oldukları anlamına gelmiyor. Sonuçta bir köşe yazısında bunların hepsini birden dikkate almaya da olanak yok.

    2fo

    Cari işlemler açığına finansman tarafından yaklaşınca ortaya çıkan durum şu: Nisan ayından bu yana zorlanmadan finanse ettiğimiz bir cari açık var. Oysa 2011’in son ayları ile 2012’nin ilk üç ayında durum tersineydi. Grafik 1, cari işlemler açığından doğan finansman ihtiyacımız ile yurda gelen net finansmanı 2007’nin başından bu yana karşılaştırıyor. Grafikte yer alan değerler artı işaret aldıklarında finansman ihtiyaçtan fazla anlamına geliyor. Buna karşılık, finansman açıkları eksi değerler ile temsil ediliyor. Ayrıca her ayın değeri, son üç ayın toplam finansman fazlasını gösteriyor.

    2012 yılında cari işlemler açığı 48,9 milyar dolar oldu. Yurtdışından sağlanan net finansman ise bu ihtiyacın oldukça üzerine çıktı ve 65,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yılın tamamında gerçekleşen gayri safi yurtiçi hasıla değerini bilmiyoruz. Ancak cari açığın GSYH’ye oranının yüzde 6,5’in çok az altında kalacağı anlaşılıyor. Bu oranın 2011’de yüzde 10’a ulaştığı dikkate alındığında, 2012 sonunda geldiğimiz cari açık düzeyi önemli bir başarıya ulaştığımızı gösteriyor.

    Öte yandan, bir yıl öncesi ile karşılaştırmayıp sadece ‘an’a odaklanılırsa yüzde 6,5 hâlâ oldukça yüksek bir cari açık düzeyi. Üstelik bu cari açığı büyüme oranımızın muhtemelen yüzde 2,2-2,3 düzeyinde kaldığı bir yılda elde ediyoruz. Kısacası, ‘anlık’ bakış, ‘düşük büyüme-yüksek cari açık’ gibi sevimsiz bir ikiliye sahip olduğumuzu gösteriyor.

    Yurtdışındaki mevcut koşullar dikkate alındığında bu düzeydeki, hatta daha yüksek bir cari açığı finanse etmekte zorlanmayacağımız açık. Ama ‘mevcut koşullar’ altında... Ortam değişirse GSYH’nin yüzde 6,5’i düzeyinde bir cari açığın bize ‘kâbus’ yaşatabileceği de sanırım açık. Bunun ‘açık’ olmadığını düşünenler varsa küresel krizden önceki dönemde hiç bu kadar cari açığımız olmadığını onlara hatırlatmak yeterli olacaktır.

    Bu durumda ortaya net bir sonuç çıkıyor: Ne Sayın Erdem Başçı’nın 5x5x5’i ne de Sayın Kemal Derviş’in 6x6x6’sı Türkiye için orta dönemde arzu edilir birer hedef. Elbette bu çarpı kere çarpıları kısa vadeli birer hedef olarak söylemiş olabilirler. O kısmı ile ilgili değilim; orta vade için böyle bir hedefin sakıncaları beni ilgilendiriyor. Zira 5 ya da 6’lardan birer tanesi cari açığın GSYH’ye oranına ilişkin. Hiçbir ülke sürekli olarak, mesela on yıl boyunca, bu düzeyde bir cari açık veremez. O 5 ya da 6’ya gerek duymadan, diğer 5 ve 6’lardan biri olan büyüme oranını yakalamak gerekiyor.


    Bu köşe yazısı 14.02.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır