Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Bizim mühendisimiz hangisi: Dilbert mi yoksa Da Vinci mi?

    Güven Sak, Dr.25 Ocak 2013 - Okunma Sayısı: 2442

    Sofistikasyon artışı için daha fazla dinamik mühendis gerekiyor. Da Vinci'lerin sayısının Dilbert'lere göre artması gerekiyor.

    Türkiye’nin daha fazla mühendise ihtiyacı var. Türkiye, 1980’den günümüze uyuşuk bir tarım ülkesinden dinamik bir orta teknolojili sanayi ülkesine dönüştü. Şimdi ya ileri teknoloji trenine atlayacağız ya da “Gitti kervan, kaldık dağlar başında” diye bir asır ağlaşacağız. İleri teknoloji daha fazla araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) demek. Amerika’da Ar-Ge laboratuvarlarında çalışanların yüzde 53’ü temel bilim ve mühendislik alanlarından geliyor. Türkiye’nin de daha fazla mühendise ihtiyacı bulunuyor.

    Aslında memlekette az mühendis yetişmiyor. Yıllık 75 bin lisans diploması az değil. Gelin görün ki yazıya cevap olarak, Twitter’da, “Mühendisim. Çağrı merkezinde çağrı alıyorum” diye şakıyanı da vardı. Türkiye’de mühendislikle ilgili aklımda şöyle bir soru kaldı: Türkiye’de mühendisler hangi ekolden geliyor? Bizimkiler Dilbert gibi mi, yoksa Leonardo da Vinci gibi mi mühendis? Tekniker mi yoksa mühendis mi? Mühendisin niteliği, üretimin niteliğini doğrudan etkiliyor. Hazırsanız aklımdakini size bir anlatayım. Bakalım bana hak verecek misiniz?

    1960’lı yıllarda Uzay Yolu kuşağı yetişirken mühendis olmak iyiydi, güzeldi. Başmühendis Scotty olmasa Atılgan kaç kere yok olmuştu. Benim kuşağım mühendis kahramanlarla büyüdü. Sonra Uzay Yolu kuşağı yerini Dilbert kuşağına bıraktı. O vakit biz büyümüş, otuzumuza yaklaşmıştık. 1980’lerin sonuydu. Dilbert, kocaman bir şirkette çalışan bir küçük mühendisti. Yüzlerce kişiyle birlikte kocaman bir açık ofiste çalışırdı. Dürüst ve çalışkandı. Gelgelelim, sıkıcı mı sıkıcıydı. Karikatür kuşağının diğer karakterleri, ona, “O zaten öyle; hemen anlamaz çünkü mühendis” diye bakarlardı.

    Anlayacağınız mühendislik 1980’lerde dünyada o kadar da revaçta değildi.

    Sonra dünya yeni bir binyıla girerken mühendisleri ikiye ayıran akademik yazılar çıkmaya başladı. Mühendislik eğitiminin niteliğinin, aynı meslek grubunda nasıl iki farklı tür insan yetiştirdiği ortaya kondu. Buna göre mühendisler ikiye ayrılırdı: Para kazanmak için, mühendisliği sadece bir iş olarak yapan tatsız tuzsuz Dilbert gibi mühendisler ile mühendisliği bir misyon olarak benimsemiş, yaratıcı fikirlerle dolu, dinamik Leonardo da Vinci gibi mühendisler.

    Peki, Türkiye’de mühendisler bu iki gruptan hangisine girer? Meksika’nın bundan önceki başkanı Calderon en çok Meksika’nın yılda yaklaşık 130 bin mühendis yetiştirmesi ile övünürdü. Türkiye’nin 75 binine karşılık Meksika’nın 130 bini var yani. Peki ya Çin’de kaç mühendis var? Çin’de 2009 yılından başlayarak yılda yaklaşık 1,9 milyon mühendis yetişiyor. Bizim anladığımız anlamda mühendis sayısının aslında 750 bin olduğunu söylüyorlar. Bir karşılaştırma da şu olabilir: Çin’de üniversite mezunlarının yüzde 53’ü temel bilim, mühendislik ve matematik alanlarından; Amerika’da ise bu oran üniversite mezunlarının üçte birini aşamıyor. Anladığım şudur: Nasıl sanayileşmenin demokratikleştiği, bize doğru yayıldığı bir çağda yaşıyorsak mühendislik eğitiminin de demokratikleştiği bir dönemdeyiz. Talep kendi arzını da yaratıyor. Ama bütün mühendisler eşittir; ancak bazıları daha da eşittir prensibi de işliyor. Mühendis mühendise benzemiyor. Bazıları teknikerin işini yapıyor.

    Meksika ve Çin, Türkiye ile kıyasladığında, üretimin niteliği açısından bizi geçiyor mu? Evet. Üretim sofistikasyonu/niteliği açısından İsviçre’ye 100 dersek, Çin ve Meksika 83 olurken Türkiye 69’u aşamıyor. Bizde üretim sofistikasyonu, Rusya ve Suudi Arabistan ile aynı düzeyde kalıyor. Buradan mühendislerle ilgili ne çıkar? Sofistikasyon artışı için daha fazla dinamik mühendis gerekiyor. Da Vinci’lerin sayısının Dilbert’lere göre artması gerekiyor.

    Peki, bu öyle şıpın işi olur mu? Hayır. Geçenlerde bir dostumun altını çizerek söylediği gibi, “Yerli üretim ile yerli tasarım olmadan yerli mühendis olmuyor”. Olsa da yurtdışına gidiyor.


    Bu köşe yazısı 25.01.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır