TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Katılığı kırmak güç olduğundan, zaten katılık da kırılamadığından, hedefin üzerinde kalınıyor; hedefe olan güven azalıyor.
2002’den bu yana en düşük yıl sonu enflasyonu gerçekleşti: Yüzde 6,2. Oysa daha birkaç ay önce, enflasyon konusunda başta Merkez Bankası olmak üzere hemen herkes karamsardı. Mesela, Merkez Bankası, 24 Ekim’de yayımlanan son enflasyon raporunda, yılın sonunda enflasyonun yüzde 6,9–7,9 arasında kalacağını öngörüyordu.
Enflasyon için söyleyeceğim olumlu noktalar bu kadar. Az da olsa olumsuz tarafa çekilebilecek iki saptama yapayım.
Hedefin üstünde
Birincisi, enflasyon hedefin 1,2 puan üzerinde kaldı. İkincisi, bir süredir düşen yıllık temel enflasyon (I göstergesi) aralık ayında düşmedi; bir önceki aydaki düzeyinde gerçekleşti (aslında çok az arttı).
Enflasyon açısından asıl olumsuz tablo ise başka. Şu: Açık biçimde enflasyon hedeflemesine başladığımızdan bu yana gerçekleşen ortalama enflasyon yüksek: Yıl sonlarını alırsanız yüzde 8,2, tüm aylarda gerçekleşenlerin ortalamalarını alırsanız ise yüzde 8,4. Bu dönemde enflasyon sürekli düşüyor ya da artıyor olsa bu ortalamanın bir anlamı olmayacak elbette. Öyle değil ama. Dalgalanıyor. Mesela 2009 sonunda yüzde 6,5, 2010 sonunda ise yüzde 6,4 oranında enflasyon var. Yıl içinde yüzde 4,2’yi gördüğü ay bile var (Şubat 2011). Ama sonuçta, bu ‘düşük’ düzeylerde kalıcı olmuyor enflasyon.
Bu yeni bir olgu da değil. İki yıl önce de aynı saptamayı yapıyorduk: Dalgalansa da, dalgalanma boyutu çok yüksek olmadığından, enflasyon önemli bir katılık gösteriyor. Konulan hedeflere ulaşılması ise bu katılığın kırılmasına bağlı.
Katılığı kırmak güç olduğundan, zaten katılık da kırılamadığından, hedefin üzerinde kalınıyor; hedefe olan güven azalıyor. Oysa hangi para politikası rejimini ele alırsanız alın, sonuçta o ekonomiyi aldıkları kararlarla etkileyen kurum ve kişilerin, bu kararlarını daha az belirsiz bir ortamda almalarına çalışırsınız. Konulan hedef, ona güvenilmesi kaydıyla, ileriye yönelik belirsizliği azaltarak plan yapılmasını kolaylaştırır. Son yıllarda beklenen (yıllık) enflasyonda da bir katılık oluşması bu açıdan hoş bir gelişme değil.
Para politikasının en önemli işlevlerinin başında gelen işlevini göremeyecek hale getirmesinin dışında, bu tablonun iki önemli olumsuz etkisi daha var. Birincisi, ihracat pazarlarında rakipleriniz olan ülkelere karşı bir dezavantaj oluşuyor. Onlara kıyasla daha pahalı mal üretiyorsunuz. İkinci olumsuz nokta, 2013’e ilişkin uygulamalarını anlatırken Merkez Bankası Başkanı’na sorulan sorudan daha güzel anlatılamazdı: Soruyu soran, kamuda çalışanların maaşlarının enflasyon hedefine göre ayarlandığı ama hedefin üzerinde kalındığında da bu sapmanın telafi edildiği saptamasını yaptı önce. Sonra, özel sektörde çalışanların büyük kısmının maaşlarının da enflasyon hedefine göre belirlendiğine ama onların maaşlarında daha sonra yüksek kalan enflasyonun aşındırıcı etkisini telafi edecek bir düzenlemeye gidilmediğine dikkat çekti. Farklı bir ifadeyle, çalışan kesimin geniş bir bölümünün belirgin biçimde zarara uğradığını anlattı.
Toparlayıcı bir son söze gerek yok bu durumda.
Bu köşe yazısı 05.01.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
22/01/2025
Güven Sak, Dr.
21/01/2025
Burcu Aydın, Dr.
18/01/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
17/01/2025
Fatih Özatay, Dr.
17/01/2025