Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Paris Protokolü Filistin ekonomisini kötü etkilemektedir

    Güven Sak, Dr.15 Eylül 2012 - Okunma Sayısı: 1056

     

    Geçen Pazartesi Ramallah’ta dejavu yaşadım. Eski intifada zamanlarındaki gibi, her yerde sloganlar atılıyor, caddeleri trafiğe kapatan büyük kayaların üzerinde araba lastikleri yakılıyor ve çocuklar taş atıyordu. Ancak, önemli bir fark vardı. Bu kez gösteriler İsrail işgaline karşı değil, Filistin Özerk Yönetimi Başbakanı Dr. Salam Fayyad’ın bir politikasına yönelikti. Halk, İsrail hükümetinin belirli ürünlere yönelik katma değer vergisini artırma kararı nedeniyle ortaya çıkan fiyat artışlarını protesto ediyordu. İsrail’in bütçesini kontrol etmek için aldığı önlemin etkisini Filistinliler hissediyordu. Neden böyleydi? 1994 yılında İsrailliler ile Filistinliler arasında imzalanan Paris Protokolü yüzünden… Bakın neden protokolün Filistin’in ekonomi politikası yapma kabiliyeti açısından kötü olduğunu düşünüyorum.

    Paris Protokolleri aslen iki devletli çözüme yönelik bir adım olarak tasarlanmıştı. Dolayısıyla amaç bütünü ikiye bölmekti. Bunu, pek çok parçayı bir bütün altında birleştirmeyi amaçlayan Avrupa Birliği anlaşmalarıyla kıyaslamak faydalı olacaktır. Avrupa’daki kriz, merkezi maliye politikasının bütçe disiplini açısından olumlu sonuçlar doğurduğunu göstermiştir. Ancak birçok ülke uygulamaya karşı çıkmıştır. Pek çokları bunun ulusal egemenliği ihlal edeceğini, ekonomik ve sosyal politika kararlarını kısıtlayacağını düşünmektedir. Filistin’de yaşanan son kriz de merkezi maliye politikasının egemenliği ihlal ettiğini ve ulusal düzeyde ekonomik ve sosyal politika yapımı ile bölgesel eşitsizlikleri ortadan kaldırma kapasitesi açısından bilhassa kötü olduğunu göstermiştir. Dünyanın hiçbir yerinde bölgesel eşitsizlik Filistin ile İsrail arasında olduğundan daha büyük değildir. Kişi başı gelir Batı Kudüs’te 35.000 dolarken; Doğu Kudüs’te 5.000, Ramallah’ta ise 1.500 dolardır. Bu çarpıcı fark sürdürülebilir görünmemektedir, değil mi? Peki, tahmin edin hangisinin nüfusu daha hızlı büyümektedir?

    Müsaadenizle mevcut durumu özetleyeyim: Filistin ithalatının yüzde 78’ini İsrail’den almaktadır. Aynı şekilde, Filistin’in ihracatında İsrail’in payı da büyüktür. Şu anda, Filistin’in dış ticaret açığı 3,4 milyar dolar seviyesinde olup, GSYH’nin yaklaşık üçte birine tekabül etmektedir. İsrail’in uyguladığı dolaşım ve erişim kısıtlamalarına baktığınızda bu rakamlar daha anlamlı gelmektedir. Batı Şeria’nın bir şehrinden diğerine seyahat etmiş herkes, seyahat süresinin İsrail askeri işgal kuvvetlerinin günlük kararlarına bağlı olarak rastgele değişebileceğini bilir. Filistin’e herhangi bir şey sokmaya çalışıyorsanız, ya ithalat harcını ya da İsrail’in yerel vergisini ödersiniz. Peki, buna karar veren kimdir? İsrail hükümetidir. Filistin’de son dönemde meydana gelen fiyat artışlarına da İsrail hükümetinin kararları neden olmuştur. Daha geniş bir perspektifle, İsrail ve Filistin arasındaki iktisadi ilişkileri düzenleyen Paris Protokolü’nün tasarımında hata vardır. Yine de, halk Fayyad aleyhine gösteri düzenlemiş, Fayyad da bunun üzerine fiyat artışlarını geri çekmiştir. Ancak, bu da pek sürdürülebilir bir strateji değildir.

    Paris Protokolü İsrail ve Filistin bölgelerinde vergi oranlarını aynı düzeyde belirlemiştir. Böylelikle, ticaret akışının tamamıyla daha verimli bir ekonomisi olan İsrail’e yönelmesini engellenmesi beklenmektedir. Yani, makine doğru bir ekonomik fonksiyonla çalışıyorsa da, kokpitte sadece bir kişi oturmaktadır. Tahmin edin kim? Fayyad’ın sözleriyle, “protokol Filistin ekonomisinin güçlenmesine izin vermemektedir”. Protokolün tasarımı kusurludur.

    Bu köşe yazısı 15.09.2012 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır