TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İktisadi büyüme ve kalkınmanın önündeki en önemli engellerden biri, fırsat eşitliğinin olmamasıdır. Türkiye’nin önündeki en büyük engellerden biri de bu.
Bu yazıyı okuyor olmanızdan yola çıkarak çok şanslı olduğunuzu söyleyebilirim. İnternet erişiminiz var, okumak için zaman ayırıyorsunuz, muhtemelen üniversite mezunusunuz veya üniversitede okuyorsunuz. Bu özellikleriniz nedeniyle Türkiye’deki küçük bir azınlığın seçkin üyelerisiniz.
Belki de şanslı olduğunuzu hiç düşünmediniz. “Üniversite sınavına sıkı bir şekilde çalıştım ve kazandım” diye düşünüyorsunuz. Çalıştığınız ve karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendirdiğiniz doğru olabilir. Ama Türkiye’de herkesin karşısına aynı fırsatlar çıkmıyor. Nüfusun önemli bir kısmı üniversite sınavı aşamasına gelemeden eğitim sistemini terk etmek durumunda kalıyor. Bu sebeple şanslısınız diyorum. Değerlendirebileceğiniz fırsatlarla karşılaştığınız için.
Türkiye’nin %65’inin lise eğitimi almadığını biliyor musunuz? Sindirmeniz için tekrar edeyim, resmi verilere göre Türkiye’de yaşayan 14 yaşından büyük bireylerin %65’inin lise eğitimi yok. %65!
%65’in kompozisyonuna baktığımızda karşımıza daha da endişe verici bir sonuç çıkıyor: Türkiye’nin %42’si ilkokul mezunu. Sindirmek için bir kez daha okuyun: %42 ortaokula bile gitmemiş! Ortaokulu okuyup, eğitimi o seviyede bırakanların oranı ise %23!
Evet, Türkiye’nin %65’inin lise eğitimi yok! Bu rakamı dikkatlice düşünün lütfen.
Üniversite sınavına girebilmek için liseyi bitirmek gerekiyor. Lise veya dengi bir okul bitirmiş olmanız yani lise diplomasına sahip olmanız sizi %30’luk şanslı bir azınlığın üyesi yapıyor. Üniversite diploması ise, sadece %9’un üye olabildiği çok seçkin bir kulübe giriş belgesi olarak değerlendirilebilir. Türkiye’de 14 yaşından büyük bireylerin yaklaşık %90’ı bu kulübe giremiyor. Bu veriyi sindirmek için de biraz durun lütfen: Türkiye’de üniversite mezunu olanların nüfusa oranı sadece ve sadece %9! Tabii, üniversite okumak ayrıcalık olunca, yüksek lisans ve doktora da lüks oluyor. Eğer bir yüksek lisans veya doktora diplomanız da varsa, %1’lik kaymak bir tabakanın üyesisiniz demektir.
Aşağıdaki grafik, TÜİK’in 2010 verilerine göre 15+ yaş eğitim durumunu, yani ne kadar şanslı olduğunuzu özetliyor.
Şanslısınız çünkü karşınıza değerlendirebileceğiniz fırsatlar çıkmış. Şanslısınız çünkü bu fırsatları değerlendirebilmek için gerekli kaynaklara sahiptiniz. Ne kadar şanslı olduğunuzu algılamakta güçlük çekiyor olabilirsiniz. Ayrıca, şanslı olduğunuz için, sizinle aynı şansa sahip olmayanların durumunu değerlendirmekte de güçlük çekiyor olabilirsiniz.
Ne kadar şanslı (veya şansız) olduğunuzu görmek için yaşam standartlarınızı değerlendirip, Türkiye’nin geneliyle karşılaştırmanız faydalı olabilir. Şimdi lütfen aşağıdaki soruları cevaplayın.
Yine sadece bu yazıyı okuyor olmanızdan yola çıkarak, bu soruların çoğuna “evet” dediğinizi tahmin ediyorum. Muhtemelen, yeni giysiler alabiliyorsunuz, mobilyanızı gerekince yenileyebiliyorsunuz, kışın evinizde üşümüyorsunuz, sık sık et ürünleri tüketiyorsunuz (veya vejetaryenseniz, sağlıklı bir diyet uygulayabiliyorsunuz), senede bir hafta evden ve işten uzakta tatil yapabiliyorsunuz…
Gerçekten çok şanslısınız çünkü Türkiye’de nüfusun önemli bir kısmı bunları yapamıyor.
TÜİK’in son verilerine göre,
Aşağıdaki grafik durumu özetliyor. Lütfen, verileri sindirmek için grafiği dikkatlice inceleyin.
Bu veriler kadar çarpıcı olmasa da Türkiye nüfusunun yaşam kalitesi ile ilgili fikir almak açısından aşağıdaki grafiğe de bir göz atmanızda fayda var. Ne kadar şanslı olduğunuzu bir de bu gözle değerlendirin. Grafik, nüfusun yüzde kaçının listelenen sorunları yaşadığını özetliyor.
Isınamama, sızdıran çatı vb. gibi sorunlarla yaşayanların oranı çok yüksek (~%41). Çevre ve gürültü kirliliğiyle yaşayanların oranı da öyle (~%26). Belki, nüfusun suç ve şiddet olaylarıyla yoğun bir şekilde karşılaşma oranı size düşük gelmiş olabilir. Gazete ve televizyonlarda sık sık suç ve şiddet olaylarıyla ilgili haberler gördüğünüz için bu oranın daha yüksek olmasını beklemiş olabilirsiniz ama bu oran (%10,7) düşük değil. Eğer Türkiye’de her 10 kişiden biri suç ve şiddet olaylarıyla yoğun bir şekilde karşılaşıyorsa, tehlike içinde yaşıyoruz demektir. Sizin yaşadığınız yerde böyle sorunlar yoksa oldukça şanslısınız.
Özetlemek gerekirse, iyi bir eğitim almışsınız, satın alma gücünüz fena değil, ihtiyaçlarınızı rahatlıkla karşılıyor, karnınızı doyurabiliyor, kışın üşümeden uyuyabiliyor, bir iki hafta da olsa tatile gidebiliyor ve bunun gibi şeyleri yapabiliyorsunuz. Eh dolayısıyla, “sorun yok, ekonominin durumu fena değil” diye düşünüyor olmanızda şaşılacak bir şey yok. Ancak, kabul edersiniz ki şu soruyu sormamız gerekiyor. İktisadi büyümeye rağmen nüfusun eğitim düzeyi ve yaşam standartları neden bu kadar düşük? Kişi başına gelirimiz 10 bin dolar civarında. Neden herkes bu gelirden faydalanamıyor? Eğer iktisadi büyümeye rağmen hala nüfusun %42’si ilkokul seviyesinin üzerinde eğitim alamıyorsa, %40’ının çatısı akıyor ve ısınma sorunu varsa, %60’ı iyi beslenemiyorsa, %80’i eskiyen mobilyalarını yenileyemiyorsa, iktisat politikalarımızı gözden geçirmemizin zamanı gelmiş demektir. Herhalde iktisadi büyümeyi, sadece borsaya yatırım yapanlar para kaybetmesinler diye istemiyoruz, öyle değil mi?
Hazır iktisadi büyüme yavaşlamışken ve büyümeyi yeniden hızlandırmak için neler yapılabileceği düşünülürken, büyümenin bir amaç değil, bir araç olduğunu hatırlamamızda fayda var. Asıl amacın insanların yaşama standartlarını belirgin bir biçimde geliştirmek olduğunu aklımızdan çıkarmamamız lazım. Zaten eğer orta gelir tuzağından çıkıp, 2023’te kişi başına 25 bin dolar hedefine ulaşmak istiyorsak, başlangıç olarak, iyi eğitim almayı bir ayrıcalık olmaktan çıkarmak için kapsamlı bir eğitim reformu yapmamız gerekiyor. İktisadi büyümeye rağmen gelir dağılımındaki bozuklukta belirgin bir düzelme görülmemesinin temel nedenlerinden biri eğitimdeki fırsat eşitsizliği. Hem eğitimde hem de iktisadi hayatta fırsat eşitliği yaratacak bir kurumsal yapıya ihtiyacımız var. Nüfusun %42’sinin eğitimden, %60’ının beslenmeden yoksun olduğu bir yapıyla ne yaparsak yapalım gelişmiş ülkeler ligine çıkamayacağımız açık. Bu durumu değiştirmek için toplam gelirimizi arttırma fetişizmini bırakıp, insana yatırım yapmamız gerekiyor.