Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye'den alınabilecek ders

    Fatih Özatay, Dr.23 Ağustos 2012 - Okunma Sayısı: 923

     

    Beklentiler ekonomide, veriler sabit olsa da gidişat üzerinde önemli etkilere yol açabilir.

    Bekleyişlerin nasıl şekilleneceğine bağlı olarak, bir ekonomide birden fazla ulaşılabilecek denge (durum) olabileceği ihtimalinden söz ediyordum. Şu: Ekonomik temellerde, yani bütçe açığı, cari işlemler açığı, kamu borcu gibi önemli değişkenler ile maliye ve para politikasında bir değişiklik olmasa da ileriye yönelik bekleyişlerin aniden kötüleşmesiyle ekonomi kendini kötü bir dengede (durumda) bulabilir. Tersi de geçerli. Yakın gelecekte her şeyin daha iyi olacağı beklentisiyle ekonomik temellerde bir değişiklik olmamasına karşın birden iyi bir duruma gelebilir bir ekonomi.

    Özellikle geçmişteki çok gevşek maliye politikasının doğal bir sonucu olarak kamu borcunun çok yüksek olduğu ekonomiler, bu ‘çoklu denge’ sorunu ile yüz yüze gelebiliyorlar. Tıpkı şu anda İtalya’da olduğu gibi. Artık ‘tövbe edildiği’ ilen edilse de, bu ilanın samimi olduğunu gösteren mali disiplini sağlamak yolunda bir dolu karar hayata geçirilse de, finansal piyasaları ikna etmek mümkün olmayabiliyor.

    Bütçe açığını, yani borçlanma ihtiyacını bir gecede ortadan kaldırmak mümkün değil. Çok yüksek kamu borcuna sahip olan ülkeler, yeniden borçlanmak için devlet tahvili satmaya kalktıklarında alıcılar yüksek faiz talep edebiliyorlar. Tahvili satan ülkeler mali disiplin yolunda önemli adımlar atmış olsalar da bu yüksek faiz istenebiliyor. Birkaç nedenle. Birincisi, maliye politikasındaki disiplinin kalıcı olmayabileceğini düşündürten gelişmeler olabiliyor. Mesela ufuktaki seçimi kazanma ihtimali olan siyasi parti bu programa karşı çıkabiliyor. Ya da sokaklarda ‘kemer daraltma’ politikalarına karşı yapılan gösterilerin ardı arkası kesilmeyebiliyor. İkincisi, uygulanan ekonomi politikasının en azından birkaç yıl için bu ülkelerin büyümemesine yol açacağı düşünülüyor. Büyümemenin, daha da kötüsünün gerçekleşmesi halinde ise ekonomik küçülmenin, bu ülkelerin vergi gelirlerini düşüreceği ve bu nedenle sağlanmaya çalışılan bütçe disiplinini bozabileceği ihtimaline ağırlık veriyor piyasalar. Ek olarak büyümeyen bir ekonomide giderek artan sayıda insanın mutsuz olacağı ve sosyal çalkantıların artabileceği düşünülüyor.

    Dolayısıyla, yüksek faiz talep edilmesinin arkasında, potansiyel tahvil müşterileri açısından bakıldığında, ‘haklı’ nedenler var. Ancak yüksek faiz, bütçe disiplini çabalarını temelinden dinamitleme özelliğine sahip. Faizin yükselmesi, o ekonomi hakkındaki düşünceleri daha da kötüleştiriyor ve bir süre sonra faizler daha da yükseliyor. Tam bir kısır sarmala giriyor söz konusu ülke. Sarmalın oluşmasının arkasındaki ana neden olan kötü bekleyişler olmasa bu kısır sarmal oluşmayacak ve çok büyük ihtimalle, mevcut ekonomi politikaları ile borcunu bir süre sonra azaltmaya başlayabilecek o ülke. Bunu gören finansal piyasa katılımcıları da talep ettikleri faizi düşürecekler. Bir süre sonra düşen faiz nedeniyle o ülkenin bütçesi biraz daha düzelecek; borcu azalacak. Bu, borçlanma ihtiyacını azaltacak ve faizler daha da düşecek. Yine bir sarmal oluşacak ama bu sefer sarmal kısır olmayacak, ‘güzellik doğuracak’; ekonomik sorunlar yavaş yavaş ortadan kalkacak.

    Ne yazık ki bir ekonomi hakkındaki bekleyişler bozuldu mu o bekleyişleri düzeltmek çok zor oluyor. Hele bir de hakkında kötü düşünülen ülkenin kendi para politikasını uygulama olanağı yoksa. Tıpkı İtalya’da olduğu gibi. Oysa kendi merkez bankası olsa, kuvvetli bir bütçe disiplini ve yapısal reform ajandası arka planda olmak şartıyla, o merkez bankası bazı yollarla o ülkenin hazinesinin devlet tahvillerinden satın alarak borçlanma faizlerinin artmasının önüne geçebilir. Mesela İspanya’nın kamu borcunun artmasının ana nedeni bankaları kurtarma operasyonuydu. İspanya’nın kendi merkez bankası olsa, bu operasyonda o da devreye girebilir ve İspanya’nın borçlanma faizlerinin çok yüksek düzeylere gelmesine yol açan süreç başlamayabilirdi. 2001 krizinden hemen sonra Türkiye böyle bir operasyon yaptı. Bu operasyonun, o zaman uygulanmakta olan programın ‘kötü dengeye’ ulaşmamasında önemli bir rolü var. Avrupa’nın şu an yaşadığı çıkmazı anlamak için bu rolü göz ardı etmemek gerekiyor. Sürdüreceğim.

    Bu köşe yazısı 23.08.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır