Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Kuru arttırmaktan çıkarılabilecek dersler

    Fatih Özatay, Dr.26 Temmuz 2012 - Okunma Sayısı: 1065

     

    Böyle bir politika uygulanırken asla enflasyonla mücadeleyi ikinci plana itmemek ve itiliyormuş algısını yaratmamak gerekiyor.

    Birkaç yazıdır enflasyonun yanı sıra liranın yabancı paralar karşısındaki değerini de gözeten bir para politikasının ne ölçüde uygulanabilir olduğunu tartışmaya çalışıyorum. Merkez Bankası’nın (TCMB), 2010’un sonlarından kabaca Ağustos 2011’e kadar uyguladığı, liraya yabancı para birimleri karşısında zamana yayılmış biçimde değer kaybettirme politikasının sonuçlarından ileriye yönelik çıkardığım derslerde sıra.

    Önce temel ilkeyi hatırlatmakta yarar var: Bu tür bir politikanın kendisinden beklenen yararları sağlayabilmesi için enflasyonu belirgin biçimde yükseltmemesi gerekiyor. Nedir kendinden beklenen yararlar? Temel olarak, liranın belli sınırların ötesinde değerlenmesinin yaratabileceği finansal kırılganlıkların önlenmesi. Yan ürün olarak ise (bazı iktisatçılara göre bu bir yan ürün değil, temel amaç) Türkiye’nin dış pazarlardaki rekabet gücünün aşınmaması. 

    Alışkanlıklar hatırlarda

    İlk ders şu: Döviz kurunun sizin kontrolünüzün dışındaki nedenlerle artmasına yol açacak bir ortam varsa, bu tür bir politikayı uygulamaya sokmamak gerekiyor. TCMB bu politikayı uygulamaya başladığında Avrupa’daki durum şu sıradaki kadar kötü değildi belki. Ama 2009’un sonlarından itibaren önce Yunanistan’ı, sonra da Portekiz’i ve İrlanda’yı tartıştığımızı unutmamak gerekiyor. Onları İspanya ve İtalya izledi. Üstelik 2010 içinde işe yaramayan bir dolu karar alındı. O zaman da Avrupalı liderler çok sayıda toplantı yapıp havanda su dövdüler. Kısacası eğer şu sıradaki kadar kötü değildiyse de bayağı kötüydü durum. Sonuçta Ağustos 2011’den itibaren risk alma iştahı belirgin biçimde azaldı ve lira kontrolümüz dışında önemli ölçüde değer yitirdi. Enflasyondaki yükselmede bu gelişmenin de önemli bir rolü oldu.

    İkincisi, böyle bir politika uygulanırken asla enflasyonla mücadeleyi ikinci plana itmemek ve itiliyormuş algısını yaratmamak gerekiyor. TCMB’nin yeni politikasının uygulanmaya başlandığında, haklı ya da haksız böyle bir algının oluştuğunu sanıyorum çoğu yorumcu kabul edecektir. Türkiye’de yaşayanların dövizle haşır neşir olma alışkanlıklarının, 2001 krizinden küresel krize kadar olan döneme kadar belirgin biçimde azaldığı düşünülüyordu. Oysa kurdaki ani sıçramaların ve hele bu sıçramaların bir süre devam etmeleri durumunda, bu alışkanlıkların tekrar hatırlandığı görüldü. Böyle olunca da döviz kurunun enflasyonu etkileme gücündeki azalmalar kalıcı olamıyor. Üçüncü olarak, bu azalmanın kalıcı olma emareleri gösterip göstermediğini de dikkate almak gerekiyor. 

    Anlaşılabilir olmak

    Dördüncü ders sadece bu politikaya yönelik değil; daha genel. Yeni bir para politikası uygularken, bu politikanın anlaşılır olması çok önemli. Zira para politikasının başarısı önemli ölçüde ekonomik birimlerin ileriye yönelik bekleyişlerini nasıl şekillendirdiğine bağlı. Kısa vadeli faizlerin gelecekte alacağı değerlere ilişkin bekleyişler bugünkü kuru, bugünkü faizleri ve hisse senetleri fiyatlarını etkiliyor çünkü. İleriye yönelik sözleşmelerde geçerli olacak koşulları, mesela ücret artışlarını şekillendiriyor. Hem bankacılık kesiminin hem de şirketler kesiminin bilançolarını etkileyerek kredi arzını ve talebini biçimlendiriyor. Anlaşılmayan bir para politikası, istediği kadar iyi tasarlanmış olsun, bekleyişleri etkilemediği sürece az önce sıraladığım kanalları işletemediği için başarılı olamıyor.

    2010’un sonlarında devreye giren yeni para politikası uzun süre anlaşılamadı. Dikkat: Anlaşılır olduktan sonra, yeni para politikasına ilişkin yapılabilecek “evet, ne kadar da doğruymuş” ya da “bir işe de yaramazmış” türünden değerlendirmelerle ilgilenmiyorum. TCMB’nin yeni politikasının anlaşılmaması, sadece yeni olmasıyla ilgili değildi. Daha önemlisi, aynı anda çok sayıda amaca yönelinmesi ve birbirleriyle çelişkili gibi görünen bazı kararların alınmasıydı. Zorunlu karşılık oranları arttırılırken, politika faizi düşürülmüştü. Faiz koridoru genişletilmiş ve piyasa faizinin politika faizi etrafında dalgalanmalar göstermesine izin verilmişti. Karmaşadan kaçınmak gerekiyor.


    Bu köşe yazısı 26.07.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır