Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Gerçekten işe yaradı mı?

    Fatih Özatay, Dr.19 Temmuz 2012 - Okunma Sayısı: 987

     

    Paramıza değer kaybettirme politikası içinde bulunduğumuz dönemden bakıldığında rekabet gücümüzü pek de artırmadı.

    Artık daha rahat tartışılabilir. Son aylarda enflasyon beklenenden daha iyi bir performans gösterdi. Bu performans bir yandan yorumcuların yıl sonuna ilişkin tahminlerini düşürmelerine yol açtı. Öte yandan Merkez Bankası (TCMB) yüzde 6,5 olan yıl sonu öngörüsünün tutacağı hakkında daha iddialı olmaya başladı. Zaman bu zamandır; geçmişte bu köşede yer alan TCMB politikalarına yönelik bazı yoğun eleştirilerin artık ‘savunma refleksi’ oluşturma olasılığı çok azaldı. Neredeyse işi ‘TCMB’yi sevenler’ ve ‘TCMB’yi sevmeyenler’ basitliğine kadar düşürenler de oturup düşünürler belki.

    Üzerinde düşünülmesi gereken şu: 2010 sonlarına doğru başlayan ve 2011’in ikinci yarısı içinde Avrupa nedeniyle dünya piyasalarının karışmasına kadar devam eden döviz kurunu zaman yayarak arttırma politikasının enflasyonu yükseltici sonuçları. TCMB’nin analizlerinde özel bir önem verdiği ve enerji, gıda, alkollü ve alkolsüz içecekler, tütün mamulleri ile altını dışlayan I endeksi ile ölçülen fiyat artışlarına bakalım.

    2010’un ekim ayında temel enflasyon yüzde 2,5 gibi çok düşük bir düzeye inmişti. Ocak 2012’ye kadar sürekli arttı ve yüzde 8,4’e ulaştı. Başka bir ilginç gelişme de şu oldu: Kasım 2011-Nisan 2012 döneminde temel enflasyon yüzde 7,9-8,4 arasında dalgalandı. Dönem sonunda geldiği düzey ise yüzde 8,2 idi. Şaka değil; tam on altı aylık iki aşamalı bir dönemden söz ediyorum. Fiyat istikrarı bölgesindeyken ilk aşamada uluslararası ölçütler açısından yüksek bir düzeye çıkıverdi temel enflasyon. İkinci aşamada da orada çakılı kaldı.

    Enflasyonun temel belirleyicilerinden birinin döviz kurundaki değişimler olduğu apaçık bir gerçek. Bu konuda TCMB araştırmacılarının yeteri kadar doyurucu sonuçlar sunan çok sayıda raporu var. Kur ve enflasyon arasındaki ilişki hem güçlü hem de özellikle yıllık değişimlere bakıldığında, döviz kurundaki (yarısı euro, yarısı dolardan oluşan sepetin lira karşılığı mesela) değişimlerin belli bir gecikmeyle enflasyona aynı yönde yansıdığı kolaylıkla belirleniyor.

    Ekim 2010-Temmuz 2011 döneminde aylık ortalama döviz sepetinin lira karşılığı yüzde 18,2 arttı. Aynı dönemin başında temel enflasyon yüzde 2,5 iken Ekim 2011’de yüzde 7,7’ye yükseldi. Kasımda ise yüzde 8,2’ye çıktı. Döviz kurunun enflasyon üzerinde gecikmeli etkisi dikkate alındığında, temel enflasyonda en azından kasım ayına kadar olan artışta, ağustos başına kadar olan kur gelişmelerinin önemli bir rolü olduğu ortada.

    Ağustos ve izleyen birkaç ayda ise döviz kuru Avrupa’da olan biten nedeniyle kontrolden çıkma emareleri gösterdi. Enflasyondaki artış bir süre daha sürdü. Avrupa etkisini bir tarafa bırakıp Ağustos 2011’e kadar olan döneme bakayım. TCMB’nin paramızın değerindeki gelişmeleri hep karşılaştırdığı yükselen piyasa ekonomilerinin paraları ise ağustos ayına kadar olan dönemde ya değer kaybetmedi ya da kayıplar sınırlı bir düzeyde kaldı. Bizimki ise TCMB’nin az önce sözünü ettiğim politikası nedeniyle ‘taammüden’ değer yitirdi. Sorun şurada ki ‘haydan gelen’ büyük ölçüde ‘huya gitti’. Paramıza değer kaybettirme politikası içinde bulunduğumuz dönemden bakıldığında rekabet gücümüzü pek de arttırmadı. Sürdüreceğim.


    Bu köşe yazısı 19.07.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır