Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Neden bir Hyundai çıkartamadık?

    Güven Sak, Dr.15 Mayıs 2012 - Okunma Sayısı: 1587

     

    Biz, mesleksiz üç kişi daha iş bulsun diye teşvik tasarlıyoruz. Onlar şampiyon yetiştirmek için tasarlıyor.

    Seul ziyaretinden beri aklımdan çıkmayan sorulardan biri de, “Neden biz bu topraklardan bir Hyundai çıkartamadık?” sorusudur. Diyeceksiniz ki,”Bitmedi şu iki günlük Seul ziyareti anıların!” Vallahi haklısınız. Ne yapayım? Etkilendim işte.

    Seul sokaklarında dikkatimi yalnızca kaldırımların özenle tasarlanmış olması çekmedi, bir de yollardaki arabaların markası çekti. Yeni bir ülkeye gittiğimde, ben, hep, sokaklarında ne tür arabaların dolaştığına bir bakarım. Bir nevi, gelir testi gibi yani. Ne tür markalar daha çok? Arabalar eski mi, yoksa yeni mi? Nasıl araba kullanıyorlar? Kore’de beni şaşırtan şu oldu: Sokaktaki arabaların önemli bir bölümünü daha önce hiç görmemiştim. Tamam, arada bir bildiğim bir Mercedes filan geçiyordu. Ama ortada öyle Honda, Ford, Renault gibi otomobil markaları hiç yoktu. Ya ne vardı? Kore’nin yerli otomobilleri vardı. Hyundai, Kia, SsangYong mebzul miktarda vardı. Yalnız bunların da daha önce Türkiye’de hiç görmediğim modelleri etrafta dolaşıyordu. Hepsi yepyeniydi. Seul sokaklarında dolaşırken, her tarafı saran gökdelenler son derece tanıdık, arabalar ise tamamen yabancıydı. Bu bana son derece ilginç geldi. Sonra Hyundai ile Kia’nın aynı firmanın farklı markaları olduğunu öğrendim. Hyundai Motor Company dünyanın dördüncü büyük otomobil üreticisi konumunda. 1967 yılında kurulmuş. Koreli. Şimdi merak etmez misiniz bu nasıl olmuş da olmuş diye. İşte ben de merak ettim.

    Kore ve Türkiye’nin otomobil üretimine aynı zamanlarda başladığını biliyor muydunuz? Onlar 1955’te, biz ise 1959 yılında bu işe başladık. Her iki ülke de otomobil üretimine başka ülkelerde üretilen otomobillerin montajını yaparak başladılar. Zaman ithal ikamesi zamanıydı. Türkiye’de de aynı model uygulandı, Kore de aynı yolu seçmişti. Onlar bir iş yaptı. Başarılı oldu. Biz onların yaptığını yapamadık, böyle dağ başında kalakaldık. Gelin anlatayım. Siz karar verin. Kore’de önceleri Japon ve Amerikan arabaları üretiliyordu. Türkiye’de ise önce İtalyan ve Fransız otomobilleri üretilmeye başlandı. Bu arada, devlet hem Kore’de hem Türkiye’de yerli otomobil üreticilerini destekledi. 1990’lı yıllarda Kore’nin otomobil firmaları kendi yerli modellerini çıkarmaya başladılar. Biz ise hâlâ başkalarının modellerini üretmeye devam ediyoruz. Onlar 1990’larda bir sıçrama gerçekleştirdi. Biz ise orada kaldık. Biz nerede yanlış yaptık?

    Dünya üzerinde ülkeler ikiye ayrılıyor: Otomotiv sektöründe, ithal ikamesinden küresel yerli marka üretimine geçebilenler ve geçemeyenler. Tasarım, performans ve teknoloji açısından sıçramayı başaranlar ilk grupta, başaramayanlar ise ikinci grupta yer alıyor. Kore ilk grupta, Türkiye ise ikinci grupta bulunuyor. 2011 yılı verilerine göre, dünyada otomobil üreten 21 ülke var. Kore, yılda 4,6 milyon otomobil üretimi ile dünyanın beşinci büyük otomobil üreticisi. Türkiye ise 1,1 milyon araç üretimi ile listenin 17. sırasında bulunuyor. Yani dünya ekonomisinde sıramız neyse otomobil üretiminde de sıramız o. Kore, yılda bir milyon araç üretimi bariyerini 1988 yılında kırmıştı. Biz daha oradayız. Yaklaşık 14 yıl gerideyiz. Biz nerede yanlış yaptık diye siz merak etmez misiniz?

    Kore, özenle desteklediği otomotiv sektörü teşviklerini özellikle 1980’lerden beri firmanın performansına, özellikle de ihracat seviyesine dayalı olarak veriyor. Yerli otomotiv şirketlerini korumuş ama bir şartla korumuş, küresel ölçekte rekabetçi olmaları şartıyla korumuş. Ne yapmış? Teşvik sistemini tasarlarken, teşvik alan sektörün 1980’lerden itibaren, rekabet içinde olmasına özel bir önem vermiş. Şimdilerde aynı şeyi Çin yapıyor. Rekabet yoksa sektörel teşvik de olmuyor. Şampiyonlar ancak kıyasıya rekabetin içinden dövüşe dövüşe çıkıyor.

    Bizim yanlış yaptığımız yer galiba tam da burada. Biz, mesleksiz üç kişi daha iş bulsun diye teşvik tasarlıyoruz. Onlar şampiyon yetiştirmek için tasarlıyor. Biz, üç adet merdiven altı firma üretime devam etsin diye bakınıyoruz, onlar bunlardan nasıl şampiyon çıkartırız diye bakıyorlar. Onca yıldır buralarda değişen şey ne? Eskiden montajladığımız arabalara Türkçe kuş ismi koyardık. Bugün ise Türkiye’de üretim yapan yabancı firmalara yeni modelleri için Türk şehirlerinden birinin ismini koyun diye rica ediyoruz.

     

    Bu köşe yazısı 15.05.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

     

    Etiketler:
    Yazdır