TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bir insan neden tasarruf eder? Gelecekte daha fazla tüketmek için. Diyet yapmak ve spora başlamak gibi acı veren şeylerin günü hep yarındır ama mesele bugünkü tüketimi erteleyip tasarruf etmek olunca işler değişir. Bu biraz da insanoğlunun yaradılışıyla ilgili bir durum galiba. Duygusal zekamız (beynimizin limbik merkezi), tüketimin verdiği hazza karşı koymamızı zorlaştırırken, tasarruf eylemine direnç gösteriyor[1]. Türkiye’deki tüketim ve tasarruf etme eğilimlerine bakınca, acaba bizdeki limbik sistem, işleri biraz daha mı zorlaştırıyor diye düşünüyorum ister istemez. Dünya Bankası’nın yeni açıkladığı veritabanı, bu düşüncemi destekler nitelikte sonuçlar içeriyor.
Türkiye’nin ciddi bir tasarruf yapamama sorunu var. Gelirimizden daha fazlasını tüketiyor ve yatırıma ayırıyoruz. Aradaki farkı yurtdışı kaynaklarla finanse etmek zorundayız. Yani cari açık veriyoruz. Başta ekonomi yönetimi olmak üzere bu durumun herkesi tedirgin ettiği biliniyor. Nisan ayı içinde cari açıkla mücadele için iki ayrı tedbir paketinin kamuoyuna duyurulması, açığın ulaştığı rekor seviyeden dolayıdır. Bu tedbirlerden birincisi, Ekonomi Bakanlığı’nın yeni teşvik sistemidir. Yeni sistemin temel unsurlarından birisi Türkiye’de üretilmeyip ithal edilen ara girdilerin yurtiçinde üretimini teşvik etmektir. İkincisi, Hazine Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı’nın tasarrufların arttırılması ve finansman araçlarının çeşitlendirilmesine yönelik yeni politikalarıdır. Buradaki ana amaçlardan bir tanesi, bireysel emeklilik sisteminde bir dizi değişiklik yaparak, sisteme katılımı arttırmaktır. Bu yazının amacı tedbir paketlerinin amaca uygunluğu konusunu irdelemek değil[2]. Ancak, cari açıkla mücadele çerçevesinde düşünüldüğünde, ikinci tedbirin birinciden daha etkili olacağını düşündüğümü de belirtmeden geçemeyeceğim.
Konuyu fazla dağıtmadan asıl meseleye dönelim. Dünya Bankası, Bill&Melinda Gates Vakfı’nın destekleriyle gerçekleştirdiği Küresel Finansal Erişim Veritabanı’nı (FEV, Global Financial Inclusion Database) geçtiğimiz günlerde kullanıcıların hizmetine sundu[3]. Çalışmayı Aslı Demirgüç Kunt ve Leora Klapper gerçekleştirdi. Farklı ülkelerdeki bireylerin finansal sistemle ilişkileri, tasarruf ve yatırım eğilimleri ve ülkelerde banka/kredi kartı kullanımının yaygınlığı gibi konularda analiz yapmak FEV ile artık mümkün. FEV, 2011 yılında, 148 ülkede, 150,000’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen 18 soruluk bir anket çalışmasının sonuçlarını içeriyor. FEV’in en iyi tarafı, ülkeler arasında tutarlı karşılaştırmalar yapmayı mümkün kılması. Türkiye’deki anket çalışması, 14 Nisan – 11 Mayıs 2011 tarihleri arasında 1001 kişi ile yüz yüze görüşme yapılarak gerçekleştirilmiş.
Tasarruf ve tüketim eğilimleri açısından değerlendirildiğinde Türkiye’nin diğer ülkelere kıyasla durumu nedir? İlk olarak tasarruflardan başlayalım. Finansal Erişim Anketi’nde katılımcılara geçen yıl (2010) herhangi bir şekilde tasarruf yapıp yapmadıkları soruluyor. Sonuçlar ülkeler arasındaki tasarruf davranışlarının nasıl farklılaştığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Ankete 148 ülkeden katılanların yaklaşık yüzde 36’sı 2010’da tasarruf etmişler. Türkiye’nin içinde bulunduğu üst-orta gelir grubundaki ülkelerde ise bu oran yüzde 34 civarında. Türkiye’den ankete katılanların ise sadece yüzde 9,5’i tasarruf ettiğini bildirmiş. 148 ülkeyi tasarruf yapanların oranına göre sıraladığımızda Türkiye’nin sondan beşinci olduğu görülüyor. Bizden daha az tasarruf eden ülkeler ise Gürcistan, Mısır, Pakistan ve Karadağ. İç karartıcı bir sonuç.
FEV verilerine göre refahın yüksek olduğu ülkelerde tasarruf etme eğilimi daha güçlü. Şekil-1’de OECD üyeleri için kişi başına düşen gelir ve 2010’da tasarruf yapmış olanların yüzdesi arasındaki pozitif ilişkiyi görüyoruz. Türkiye, diğer tüm OECD üyesi ülkelerden daha olumsuz bir görünüm arz ediyor. Türkiye’ye benzer gelir seviyesinde bulunan Şili ve Meksika gibi OECD üyelerinde, Finansal Erişim Anketi’ne katılanlar içinde, 2010’da tasarruf etmiş olanların yüzdesi, Türkiye’de olduğundan iki kat daha yüksek. Yani tasarruf eğilimlerinin güçlü ya da zayıf olmasını, tek başına gelir düzeyiyle açıklamak mümkün değil. Bizden zengin ya da fakir olsun fark etmiyor. Tasarruf eğilimi hepsinde bizde olduğundan daha güçlü. Başta demiştim ya belki de suçlu limbik sistemimizdir.
Ankete Türkiye’den katılanların sadece yüzde 4,2’si tasarruflarını finansal kuruluşlarda değerlendiriyor. Yani tasarruf açısından bakıldığında, Türkiye’de yaşayanların finansal sistemden kopuk olduklarını söyleyebiliriz. Peki tüketim finansmanı için finansal sistemden kaynak kullanmaya gelince nasıl bir durum ortaya çıkıyor? Türkiye’den ankete katılanlar içinde finansal bir kuruluştan kredi kullananların oranı yüzde 5 civarında. Üst orta gelir seviyesindeki ülkelerde bu oran yüzde 7 düzeyinde (kredi kartı hariç). Aile ya da arkadaşlardan borç alanların oranı Türkiye’de yüzde 43, üst orta gelir düzeyindeki ülkelerin tümünde ise yüzde 27. Ankete Türkiye’den katılanların, kredi alırken finansal sektör yerine aile ve arkadaşları tercih ettiği görülüyor.
Kredi kartı kullanım eğilimlerine baktığımızda ise bambaşka bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye’de yaşayanların finansal kuruluşlarla ilişkisini kuran en önemli unsurun kredi kartları olduğu görülüyor. Türkiye’de kredi kartı kullanımı dünyanın birçok ülkesinde olduğundan daha yaygın. Ankete Türkiye’den katılanların yüzde 45’i kredi kartı kullanıyor. Yüksek gelir grubundaki ülkelerde bu oran yüzde 50 civarında. 2011 yılında yaklaşık 54 milyon kredi kartıyla toplam 294 milyar TL harcama yapmışız. Kredi kartı taşımayana ya da kart limiti düşük olana şüpheci gözlerle bakıldığına şahit olmuşluğum bile var. Kredi kartı kullanımında dünyanın geri kalanına kıyasla aynı zamanda gayet yaratıcıyız. Mesela kredi kartına taksit uygulamasına dünyanın başka bir ülkesinde bugüne kadar rastladığımı hatırlamıyorum.
Finansal Erişim Anketi verilerine göre, Türkiye kredi kartı kullanımda yüksek gelirli ülkeler sınıfında yer alıyor. Şekil 2’de, FEV’de yer alan OECD ülkelerinde kredi kartı kullananların yüzdesi ve kişi başına düşen milli gelir arasındaki ilişki yer alıyor. Refah seviyesi arttıkça kredi kartı kullanımının yaygınlaştığı görülüyor. Türkiye, OECD içinde en düşük gelir düzeyine sahip ülkelerden biri olsa da kredi kartı kullanımı yaygınlığında İspanya, Danimarka ve Hollanda’ya yakın bir yerlerde. Türkiye’de kredi kartlarını aylar sonra elde edilecek geliri bugünden harcamak için kullanıyoruz. Gelişmiş ülkelerde ise kredi kartlarının temel fonksiyonu insanları nakit taşıma külfetinden kurtarmak. Yani onlar meseleyi bizden daha farklı bir biçimde ele alıyorlar.
Sonuç olarak, Türkiye, diğer birçok ülkede olduğundan daha az tasarruf edilen ama kredi kartları vasıtasıyla daha çok harcama yapılan bir ülkedir. FEV verilerini kullanarak yaptığımız karşılaştırmadan çıkan sonuç bu yöndedir. Bir diğer ifadeyle Türkiye’de “ayranı yok içmeye …” sendromu bulunmaktadır. Belki de işi gücü bırakıp limbik sistemimizi nasıl elden geçiririz diye düşünmeye başlamamız gerekiyor.
[1] S. McClure, D. Laibson, G. Loewenstein, ve J. D. Cohen, "Separate Neural Systems Value Immediate and Delayed Monetary Rewards", Science 306 (15 Ekim 2004), sayfa. 503-7.
[2] Yeni teşvik sistemiyle ilgili TEPAV değerlendirmesi için bkz. http://bit.ly/KaVzMj
[3] Metodolojinin ve özet sonuçların anlatıldığı rapora http://bit.ly/K1IQat bağlantısından ulaşılabilir.