TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
“Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Büyüklerine isyankâr bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Milli manevi değerlerinden kopuk hiçbir istikameti olmayan, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz. Biz sizlerle burada anlaşamayız.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (Milliyet 06.02.2012)
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2003 yılında yaptığı açıklamaya göre, Emniyet teşkilatına 2002 yılında “sokakta yaşayan, evden kaçan, kayıp, buluntu, terk, suç mağduru, şüpheli olmak üzere 0-10 yaş grubundan 12 bin 483, 11-18 yaş grubundan ise 70 bin 766 çocuk” intikal etmiş. Bu “çocukların 29 bin 78'inin bağımlılık yapan madde kullandığının tespit” edilmiş (Radikal, 16.05.2003). Meclis Araştırma Komisyonu’nun 2010 yılı raporunda da belirtildiği gibi sokakta yaşayan çocuklar ve dolayısıyla da “tinerci” olarak tabir edilen çocuklarla ilgili sağlıklı verilere ulaşmak pek mümkün değil. Bu sebeple, ne sayılarını tam olarak bilebiliyoruz, ne de tam olarak hangi nedenlerle sokağa mahkûm olduklarını. Eldeki verilere baktığımızda görüyoruz ki, “tinerci” olarak yaşayan çocukların, böyle yaşamayı tercih ettiklerini veya bazı temel ahlaki değerlere sahip olmadıkları için böyle yaşadıklarını söylemek pek mümkün değil. Ancak, şunu söyleyebiliriz: Bu çocuklar içine doğdukları sosyo-ekonomik ortamın sonuçlarıdır.
Elbette hiç kimse çocukların “tinerci” olmasını istemez. Başbakan’ın tinerci olarak nitelendirmeyi uygun bulduğu çocukların çoğu sokakta yaşayan/çalışan çocuklardır. Dolayısıyla, çözülmesi gereken sorun budur. Yapılması gereken bu çocuklara çocukluklarını geri vermektir. Bu çocukları sokaktan kurtarmak ve daha çok çocuğun sokaklara mahkûm olmasını engellemek için iki temel yöntem izlenebilir. Birincisi, hâlihazırda sokakta yaşayan ve çalışan çocuklarla ilgili politikalar üretmektedir [4]. Not etmek gerekir ki, mevcut politikaların çoğu bu yöntemi uygulamakta ve önemli bir kısmı da sorunu bir güvenlik sorunu olarak görmektedir. Halbuki, sorunun bir çocuk hakları sorunu olarak ele alınması ve bu çocuklara suçlu olarak değil, mağdur olarak bakılması gerekmektedir. Meclis Araştırma Komisyonu 2010 raporu bu konuda bazı politika önerileri yapmaktadır. İlgililerin bu rapora bakmasını öneririm. İkinci yöntem ise çocukların sokağa mahkûm olmasını en baştan engellemektir. Başbakanımızın projesi bir “nesil yetiştirme” projesi olduğu için bu yazının konusu, gelecek nesillerin sokaklara mahkûm olmasının nasıl engelleneceği olacak.
Diyelim ki, güzel ve yalnız ülkemizde dünyaya gelen bir çocuksunuz. Nasıl tinerci olursunuz? Bir bakalım. Tinerci olmak için en iyi yol bir şekilde sokakta yaşamaya mahkûm olmaktır. Meclis Araştırma Komisyonu’nun raporuna göre, sokağa mahkûm olmak için de en iyi yol eğitimsiz ve yoksul bir aileye doğmaktır [1]. Şimdi gelin tinerci olma “şans”ınızı değerlendirelim.
İlk önce şunu söyleyelim. Sanıldığının aksine sokakta yaşayan/çalışan çocukların çoğu kimsesiz değildir. Yapılan çalışmalara göre bu çocukların çoğunun anne ve babalarının hayatta olduğu bilinmektedir [1]. Dolayısıyla, sokağa mahkûm olmanız için anne ve/veya babanızı kaybetmiş olmanız gerekmiyor. Ama Meclis Araştırma Komisyonu’nun da belirtildiği gibi eğitimsiz bir aileye doğduysanız, sokağa mahkûm olma ihtimaliniz artacaktır.
Anneniz ve babanız 22-39 yaşları arasında olmalı. Daha genç ebeveynlere sahipseniz, aşağıda söylediklerim sizin için hayli hayli geçerli olacaktır. Her halükarda, ailenizin eğitim durumu tinerciliğe giden yolda belirleyici olacaktır. Bu sebeple, ülkemizdeki 22-39 yaşları arasındaki nüfusun (yani, potansiyel ebeveynlerinizin) eğitim durumuna bir bakalım. Aşağıdaki tablo durumu özetliyor.
22-39 yaş arasındaki nüfusun %51’i ilköğretim/ortaokul seviyesinin üzerinde eğitim alamamıştır. Yani sizin gibi her 100 çocuktan 51’inin ailesinin eğitim seviyesi pek iyi değildir. Dolayısıyla, şunu söyleyebiliriz: Eğer bugün Türkiye’de doğmaya karar vermek gibi bir lüksünüz varsa, eğitim seviyesi düşük bir aileye doğma olasılığınızın yüksek olduğunu bilerek hareket etmelisiniz.
Diyelim ki doğdunuz. Eğer eğitim seviyesi düşük bir aileye doğduysanız, ailenizin yoksul olması da çok muhtemel olacaktır. Tahmin edeceğiniz gibi eğitim seviyesi düştükçe yoksulluk artmaktadır veya yoksulluk arttıkça eğitim seviyesi düşmektedir. TÜİK’in verilerine göre yoksul nüfusun eğitim durumuna göre dağılımını aşağıdaki gibidir:
TÜİK’in verilerine göre, eğer ailesi üniversite eğitimi almış şanslı çocuklardan biriyseniz, yoksul olma ihtimaliniz düşüktür (yaklaşık %0,07). Ancak, gördüğümüz gibi ülkemizde doğan çocukların %51’i ilköğretim/ortaokul seviyesinin üzerinde eğitim alamamış ailelere doğmaktadır. Bu eğitim seviyesindeki her 100 bireyden yaklaşık 15’i yoksuldur. Eğer şansınız yaver gitmediyse, aileniz herhangi bir okuldan mezun olmamıştır veya okuma-yazma bilmiyordur. Eğer böyle bir aileye doğduysanız, yoksul olma ihtimaliniz yaklaşık %30’dur.
Bu verilerden yola çıkarak, ülkemizde doğan bir çocuğun sokakta yaşamaya/çalışmaya başlaması için koşulların oldukça uygun olduğunu söyleyebiliriz. Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir.
Özetle, eğitimsiz ve yoksul bir aileye doğan bir çocuğun sokağa yaşamaya/çalışmaya mahkûm olma ihtimalinin, eğitimli bir aileye doğan bir çocuğunkinden çok daha yüksek olacağını söylemek mümkündür. Türkiye’nin eğitim durumuyla ilgili veriler her 100 çocuktan 51’inin eğitimsiz bir aileye doğacağını; eğitimsiz bir aileye doğan her 100 çocuktan yaklaşık 15’nin de yoksul olacağını göstermektedir. Dolayısıyla, ülkemizde doğan her 100 çocuktan yaklaşık 7,6’sı onları sokakta yaşamaya/çalışmaya itebilecek “uygun” sosyo-ekonomik koşulların içine doğmaktadır. Bu oldukça yüksek bir orandır.
Başbakan’ın “tinerci” diye tanımlamayı uygun gördüğü çocukların çoğunun sokakta yaşayan/çalışan çocuklar arasından çıkması sürpriz değildir. Bu çocuklar, diğer çocuklarla kıyaslandığında bedensel, zihinsel, sosyal, psikolojik ve ahlaki gelişim riskleri ile karşı karşıya kalmaktadır [1]. Konuyla ilişki üç Meclis Araştırma Komisyonu raporunda da hem sokakta yaşayan çocuklarla, hem de uyuşturucu madde bağımlısı olan çocuklarla ilgili yeterli veri olmadığı belirtilmektedir [1, 6, 7]. Bu konudaki verilerin çoğu valiliklerden ve emniyet müdürlüklerinden elde edilmektedir. Bu sebeple, veriler hem eksiktir hem de sadece ulaşılabilen sokak çocuklarını kapsamaktadır. Eksik olsa da fikir vermesi açısından, çocukları sokağa düşüren nedenler ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu’nun [6] valiliklerden topladığı veriye bakmak sokakta yaşayan/çalışan çocukların ne kadarının “tinerci” olduğu ile ilgili bir fikir verebilir.
Yazının başında belirttiğim Emniyet Müdürlüğü açıklamasına göre ise bu oran çok daha yüksektir.
Sokakta yaşayan/çalışan çocukların madde bağımlısı olma oranının valiliklerin verilerinden çıkan %11,24 ile Emniyet verilerinden çıkan %34,93 arasında bir noktada yer aldığını varsayabiliriz. Örneğin, iyimser bir tahminle bu oranın %15 civarında olduğunu düşünebiliriz. Daha önce, ülkemizde doğan her 100 çocuktan yaklaşık 7,6’sının onları sokakta yaşamaya/çalışmaya itebilecek “uygun” sosyo-ekonomik koşulların içine doğduğunu söylemiştim. Eğer sokakta yaşayan/çalışan bu çocukların %15 kadarı uyuşturucu madde kullanıyorsa, ülkemizde doğan her 100 çocuktan 1,15’inin uyuşturucu madde kullanma riski taşıdığını söyleyebiliriz. Kabaca yapılmış bu tahmini pekiştirmek için Meclis Araştırma Komisyonu raporunun sokakta yaşayan/çalışan 127 çocuk için verdiği eğitim ve uyuşturucu bağımlılığı verilerine de bakalım. Bu verilere göre uyuşturucu kullanan çocukların çoğu (%78’i) ilköğretim/ortaokul ve altında eğitime sahiptir [7]. Düşük eğitimli ve yoksul ailelerden gelen ve dolayısıyla da çoğunluğu düşük eğitimli olan bu çocukların, yaşam şartları da göz önüne alındığında uyuşturucu madde bağımlısı olma risklerinin yüksek olması sanırım çok da sürpriz değildir.
Ülkemizde doğan bir çocuğun “tinerci” olma olasılığını görebilmek için eldeki sınırlı verilerle kabaca yaptığımız hesaplara göre ülkemizde doğan her 100 çocuktan 1,15’inin uyuşturucu madde kullanma riski taşıdığını söyledik. Şimdi bu bulguyu, sokakta yaşayan çocukların çoğunun (%97’sinin) erkek olduğunu göz önüne alarak güncelleyelim [8]. Yaklaşık olarak, ülkemizde doğan her 100 erkek çocuktan 1’i uyuşturucu madde kullanma riski taşımaktadır. Aynı koşullardaki kız çocuklar ise daha başka risklerle karşı karşıyadır.
Bu yazıda eldeki sınırlı verilerle, ülkemizde doğan bir çocuğun “tinerci” olma “şans”ını değerlendirmeye çalıştım. Pek tabii ki bu konuda net bir şey söyleyebilmek için çok daha detaylı bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, Meclis Araştırma Komisyonu raporunda da sokakta yaşayan/çalışan çocuklar ve uyuşturucu bağımlısı çocuklarla ilgili verilerin yetersizliğine vurgu yapılmasına rağmen, daha sağlıklı verilerin üretilmemiş olması ilginçtir. Çünkü bu tür toplumsal sorunların çözülmesi için bu verilere ve çok daha detaylı çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu yazıdan çıkarılması gereken sonuçlardan biri bu konuya yeterli önemin verilmediğidir.
Bu yazının ana mesajı ise şöyle özetlenebilir: Eğitim ve yoksulluk verilerine bakıldığında ülkemizde doğan bir çocuğun sokakta yaşamaya/çalışmaya başlaması ve sokakta uyuşturucu bağımlısı olması için şartların uygun olduğu görülmektedir. Eğer çocuklarımızın sokakta yaşamaya mahkûm olmasını istemiyorsak veya Başbakan’ın tabiriyle “tinerci” bir nesil yetiştirmek istemiyorsak yapmamız gereken ülkemizin eğitim ve yoksulluk göstergelerini düzeltmektir. Önceliğimiz eğitimli bir nesil yetiştirmek ve gelir dağılımındaki bozuklukları düzeltmek olmalıdır. Ülkemizin eğitim durumunu gösteren aşağıdaki grafik bunun en iyi kanıtıdır. Daha iyi bir nesil isteyenlerin bu tabloyu dikkatlice incelemesi gerekmektedir.
Notlar:
[1] Kayıp Çocuklar Başta Olmak Üzere Çocukların Mağdur Olduğu Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU, Temmuz 2010, http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss589.pdf Erişim: 07.02.2012.
[2] Meclis raporu, Sf. 458
[3] Meclis raporu, Sf. 512
[4] T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995, aktaran Hürriyet Aile içi şiddete son web sayfası, http://dosyalar.hurriyet.com.tr/aileici/aileicisiddet2.asp, erişim: 07.02.2012. Nimet Çubukçu’nun yılında yaptığı açıklamaya göre bu oran %46’dır (Hürriyet, 7.11.2006).
[5] Meclis raporu, Sf. 457
[6] Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU, 25 Şubat 2005, http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss829.pdf , Erişim: 07.02.2012.
[7] Uyuşturucu Başta Olmak Üzere Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılığı Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU, Kasım 2008, http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss323.pdf , Erişim: 07.02.2012, sf. 130