TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen Cumartesi (14 Ocak), İstanbul’da uzunca bir süre elektrikler kesikti. Şehre doğalgaz verilemedi, metro ve tramvay seferleri durdu, tam bir kaos yaşandı. Bu son kesinti, bize enerjiye ne kadar bağımlı olduğumuzu bir kere daha hatırlattı. Normal zamanlarda böyle bir farkındalığımız ne yazık ki olmuyor. Elektriksiz geçen birkaç saate bile tahammül edemiyoruz ama sahip olduğumuz sınırlı kaynağı da bol keseden harcıyoruz. Parmağımızla dokunmaya çekindiğimiz kumandanın ya da lambanın düğmesini düşünelim. Evden işyerine, özel arabamızla, tek başımıza gittiğimiz günleri hatırlayalım. Evet, bu yazıda Türkiye’deki enerji verimsizliği meselesine bir giriş yapmak istiyorum.
90’lı yıllarda 10’lu yaşlarımdaydım ve o dönemde evlerde elektrikli aletlerin kullanımı yaygınlaşmaya, özel araba sahipliği artmaya başlamıştı. Sokakta top peşinde koşmayı bırakıp, evlerde Commodore 64 oynamak için toplanmaya başladığımız zamanlardı. Türkiye ekonomisinde tarımdan sanayiye geçiş, kırsal kesimden kentlere göç hızlanmıştı. Tüm bunlar olurken, haliyle enerji ihtiyacı da katlanarak artıyordu. Kişi başına elektrik tüketimi 1980’de 712’den 2010’da 1440 kilo petrol eşdeğerine yükseldi. Aynı dönemde nüfusun 73 milyona çıkması, toplam enerji talebini iyice yukarılara taşıdı.
Buradan nereye gideriz diye bir bakalım isterseniz. Referans noktamız da Türkiye’nin 2023’te onuncu en büyük ekonomi olma hedefi olsun. Sadece ulaşmak istediğimiz milli gelir büyüklüğüne bakarak enerji tüketim miktarını tahmin etmek mümkün değil. Enerji tüketiminin temel belirleyicilerinden birisi ülkelerin coğrafi konumlarıdır mesela. Kuzey ülkelerindeki ısınma ihtiyacının yüksek olması enerji talebini arttırıcı bir unsurdur aslında. Bir diğer kritik faktör üretimin yapısıdır. Sanayinin önemli olduğu ülkelerin enerji ihtiyacı, hizmetler ya da tarım ekonomilerinden daha fazladır. Tabii bir de enerji verimliliği meselesi var. Aynı iklim şartlarına ve üretim yapısına sahip iki ülkeden enerjiyi daha verimli kullananın enerji ihtiyacı haliyle daha az olacaktır.
Ekonomik büyüklük sıralamasında, Türkiye’nin önünde ABD’den Çin’e, Rusya’dan İspanya’ya farklı coğrafi bölgelerde bulunan ve üretim yapılarına sahip ülkeler var. Türkiye’nin enerji tüketimi bunlardan hangisine benzemeli ki hedefimize ulaşalım? Coğrafi konum ve üretim yapılarını dikkate alınca, İtalya ve İspanya en kuvvetli iki aday gibi görünüyorlar. Bu ülkelerin kişi başına enerji tüketimleri 2010 yılında 2800 kilo petrol eşdeğeri düzeyindeydi. Türkiye’deki tüketimin de, en büyük onuncu ekonomi olabilmek için, en az bu seviyelere ulaşması gerekiyor diyebiliriz. 712’den 1440’a çıkmamız 30 yıl sürmüştü. Acaba 1440’dan 2800’e çıkmayı 11 yılda başarabilecek miyiz? Kötümser olmak istemem ama işimiz oldukça zor görünüyor. Finansman koşullarının bu kadar sınırlı olduğu bir ortamda, Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayacak ilave kapasiteyi inşa etmek son derece güç olacak. Ancak, enerjimizi daha verimli kullanabilirsek, ilave yatırım ihtiyacını azaltabiliriz.
Enerji verimliliği, bir birim milli gelir üretebilmek için harcanan enerji miktarıyla (enerji yoğunluğu) ölçülüyor. Ancak, bu ölçüm yöntemi, kullanılan milli gelir serisine bağlı olarak farklı sonuçlar veriyor[1]. Buna ek olarak, coğrafi konum ve üretimin yapısı gibi unsurların enerji tüketimi üzerinde belirleyici olması, enerji yoğunluğunu “objektif” bir verimlilik göstergesi olmaktan uzaklaştırıyor. Şekil-1’de dünyanın en büyük 16 ekonomisi için, satın alma gücü paritesine göre düzeltilmiş milli gelir serisiyle hesaplanan enerji yoğunluğu değerleri gösteriliyor. 1000 dolarlık üretim için Türkiye’nin gelişmiş ülkelerden daha az enerji harcıyor[2]. Böyle bakıldığında Türkiye diğer ülkelere göre iyi durumda görünüyor. Ancak, bu yöntemle yapılan ölçümün tartışmalı olduğunu tekrar belirteyim[3].
Şekil-1: 1000 ABD doları milli gelir üretmek için harcanan enerji (kilo petrol eşdeğeri)
Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri
Not: Hesaplamada kullanılan milli gelir, sabit fiyatlarla ve satın alma gücü paritesine göre düzeltilmiş olarak hesaplanmıştır.
Toplam büyüklüklere bakarak hangi ülkenin enerjisini daha verimli kullandığını anlayamıyoruz. Ancak, ülkelerin enerji verimliliğinde zaman içinde aldıkları mesafe bu konunun etrafında oluşan bilinçle ilgili bir ipucu verebilir. Bunun için sabit fiyatlarla, yerli para birimi cinsinden milli gelir verilerini kullanabiliriz. 2000 yılında bir birimli üretim için harcanan enerji miktarını 100’e sabitleyelim. Daha sonra 2010 yılındaki endeks değerine bakarak enerji verimliliğindeki gelişimi görelim (Şekil-2). Buradan iki çarpıcı sonuç çıkıyor. Birincisi, Türkiye’nin 2000-2010 döneminde, enerji verimliliğini sadece yüzde 4,5 artırabildiğidir. İkincisi ise, ABD, Almanya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin bu alandaki performanslarının çok daha ileri olduğudur.
Şekil-2: 2010’da bir birim gelir üretmek için gerekli enerji kullanımı (2000=100)
Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri, TEPAV hesaplamaları
Not: Hesaplamada kullanılan milli gelir, sabit fiyatlarla, yerli para birimi kullanılarak hesaplanmıştır.
Enerji yoğunluğunun zaman içindeki değişimi ülkelerdeki politika kararlarının bir sonucudur. En büyükler ligindeki gelişmiş ülkelerin çoğu geçtiğimiz on yılda enerji verimliliğini arttırmada Türkiye’den daha başarılı oldular. ABD’de enerji verimliliği konusundaki standartlar 1975’te “Enerji Politikası ve Tasarruf Kanunu” (Energy Policy and Conservation Act) ile belirlenmiş. Japonya, aynı işi 1979 yılında “Enerjinin Rasyonel Kullanımına Dair Kanun” (Law Concerning the Rational Use of Energy) ile yapmış. Türkiye’de ise ilgili kanuni çerçeve, ABD ve Japonya’dan yaklaşık 30 yıl sonra, 2007 yılında “Enerji Verimliliği Kanunu” ile çizildi. Evet, bir hayli geç kalmışız.
Bu konunun, politika yapıcılarının gündeminde olmadığı dönemlerde; Türkiye’de şehirleşme ve sanayileşme, enerji verimsizliğinin baskın olduğu bir yapıda gerçekleşti. Bu gidişe vakit kaybetmeden dur demeliyiz. Bulunduğunuz yerde gereksiz yere yanan lambaları, boşuna çalışan cihazları kapatarak bir başlangıç yapabilirsiniz mesela. Ancak, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatmak için çok daha büyük ve de kolektif bir çaba gerekiyor. Topyekun bir teknolojik dönüşüme ihtiyacımız var. Büyük yakma tesislerindeki kazanların elden geçirilmesinden, sanayide kullanılan makinelerin yenilenmesi; mevcut binaların yalıtımlarının iyileştirilmesinden, yenilerinin enerji verimliliğine özen gösterilerek inşa edilmesine kadar yapılacak çok iş var.
Ne olması gerektiğini biliyoruz. Peki ama neden yapamıyoruz? Bu soruyu da bir sonraki yazıda cevaplamaya çalışalım.
[1] ABD doları cinsinden, satın alma gücü paritesine göre düzeltilmiş, cari fiyatlarla hesaplanan ya da enflasyondan arındırılmış farklı milli gelir serileri üretmek mümkün.
[2] ENVER Enerji Verimliliği Derneği’nin “Türkiye Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışmaları Raporu: Yeşil Ekonomiye Geçiş” başlıklı raporunun 23’üncü sayfasındaki grafikte, Türkiye’deki enerji yoğunluğunun gelişmiş ülkelerin birçoğunda olduğundan daha yüksek görünmektedir. Rapora http://bit.ly/yiv6XD adresinden ulaşabilirsiniz.
[3] Uluslararası Enerji Ajansı’nın “Worldwide Trends in Energy Use and Efficiency: Key Insights from IEA Indicator Analysis” başlıklı raporunun 20’inci sayfasında enerji yoğunluğu göstergesindeki problemler kapsamlı olarak ele alınıyor.
Ozan Acar, TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti, http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/1213/Ozan+Acar