Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Nasıl oluyor da oluyor? Finansal krizler -4

    Fatih Özatay, Dr.21 Eylül 2011 - Okunma Sayısı: 1422

     

    1997 ortasında Tayland'da kriz patlak veriyor. Hızla dört Asya ülkesine; Kore, Endonezya, Malezya ve Filipinlere sıçrıyor. Kriz 1998'de de sürüyor. Bu ülkelerin bazılarında kamu bütçesi fazla veriyor. Diğerlerinin bütçe açığı ise düşük düzeyde. Çoğunun cari işlemler sorunu yok. Krizden önce bu ülkelerde yüksek düzeyde işsizlik de yok. Ama bankacılık sektörlerinde sorunlar var.

    Mevcut kriz kuramları bu ülkelerde olan biteni açıklamıyor. Böylelikle üçüncü kuşak kriz modelleri diye adlandırılan ve temelde şirketler kesiminin ve finansal kesimin bilanço yapısındaki bozukluklara dayanan modeller ortaya çıkıyor. Bu modeller özellikle küresel krizin nedenlerini ve hızla yayılmasını anlamak için de önemli ipuçları veriyorlar bizlere.

    Finansal sistemdeki bilanço bozukluklarına birkaç örnek vereyim. Mesela döviz cinsinden borçlar döviz cinsinden alacaklara kıyasla çok daha fazla (döviz pozisyonu açık) olabilir. Ya da alacakların vadesi borçların vadesine göre çok daha uzundur. Şirketlerin ya da tüketicilerin finansal sisteme olan kredi borçlarını geri ödemelerinde sorunlar yaşanıyor olabilir. Böyle olmasa bile, finansal sistemin bazı ülkelerin hazinelerinden alacaklarının (bilançolarında tuttukları devlet tahvillerinden doğan yükümlülüklerin) geri ödenmemesi olasılığı yükselmiştir. Ya da finansal sistem oldukça yüksek bir kaldıraç oranı ile çalışıyordur. Farklı bir ifadeyle, toplam varlıklarının sermayeye oranı çok yüksektir. Bunun ayna yansıması olarak, finansal sistemin sermaye düzeyi oldukça yetersiz olabilir. Benzer kırılganlıkları şirketler kesimi için de düşünmek açık ki çok kolay; yapmıyorum.

    Bu tür bilanço zafiyetlerinin olduğu bir ülke çok kırılgan oluyor. Çok farklı gelişmeler bu ülkeyi zor durumda bırakacaktır. Mesela bu ülke önemli ölçüde ihracat yapan bir ülke olsun. Mal sattığı ülkelerin bir kısmında bir nedenle büyüme hızı düşsün. Bu durumda dışarıya mal satmakta giderek zorlanacak ve onun da büyüme hızı düşecektir. Bu ülkenin bir de enerji ithal eden ülke olduğunu düşünelim. Enerji fiyatları da tüm dünyada yükselişte olsun. Bu ülkenin döviz dengesinin giderek bozulacağı açık. Ya da finansal sistemin varlıkları arasında önemli bir yer tutan bir yabancı ülkenin devlet tahvillerinin (Yunanistan tahvilleri gibi) ödenmemesi olasılığı artsın. Bu olasılığın artması demek bu ülkenin finansal sisteminin çok zor duruma düşme olasılığının da artması demek.

    Yukarıda saydığım kırılganlıklardan ilkinin (açık döviz pozisyonu) önemli derecede mevcut olduğunu düşünelim. Bu durumda uluslararası mali yatırımcılar bu ülkenin risklerinin giderek artmakta olduğunu görecekler. Görmekle kalmayacaklar, eyleme de geçecekler: Kendi güvenli limanlarına doğru yelken açacaklar. Yani bu ülkenin para birimi cinsinden ellerinde tuttukları varlıkları bir an önce ellerinden çıkarmaya çalışacaklar. Ellerine geçen yerli para ile de dövize hücum edecekler; döviz kuru artacak.

    Bitmedi: Bankaların borçlarının değeri, alacaklarının değerinden çok fazla artacak (döviz pozisyonu açık çünkü). Bankaların sermayeleri erimeye başlayacak. Sermayeleri erimeye başlayan bankalar açtıkları kredilerin bir kısmını geri çağıracaklar. Yeni kredi açmakta nazlanacaklar. Ayrıca şirketlerin de zor duruma düştüklerini gördüklerinden, vaktiyle o şirketlere açtıkları krediler için ek teminat isteyecekler.

    Şirketler: Bir yandan ihracat yapmakta zorlanıyorlar. İş bununla kalsaydı idare edeceklerdi durumu belki. Ama süreç içinde kur arttı. Döviz cinsinden onların da açık pozisyonu var. Borçları katlandı. Üstüne üstelik bir de bankalar kredi musluklarını kıstılar, ek teminat istiyorlar. Borçlarını ödeyememeye başlayacaklar. Sadece bankalara değil. Mal aldıkları firmalara da.

    Yine bitmedi. Bu durumda bankalar daha da zor duruma düşecekler. Şimdi bir de açtıkları krediler geri dönmemeye başladı. Bazı bankalar likidite sıkışıklığına düşecekler. Diğer bankalara olan borçlarını ödemekte zorlanacaklar. Likiditesi bol olan bankalar bu bankalara borç vermeyecekler. Bu durumda nakit ihtiyacı artacak, yani faizler yükselecek.

    Faizlerin yükselmesi işleri daha da zorlaştıracak. Bir yandan yurtiçi mal talebi düşecek. Bu sefer yurtiçine de mal satmakta zorlanacak şirketler. Ayrıca zaten kıtlaşan kredi şimdi bir de daha da pahalılaşacak. Mevcut kredilerin bir kısmı değişken faizli ise, o kredilerin de maliyeti artacak. Şirketler daha da zor duruma düşecek.

    Başka türlü de kurgulayabilirdim yukarıda anlattıklarımı. İhracatı ve enerji fiyatlarını hiç işin içine karıştırmadan, Yunanistan tahvilleri örneğindeki gibi finansal sistemin varlıklarının değerini son derece düşüren başka şoklar oluşturabilirdim. Döviz pozisyonu açık olmayabilirdi ama sorunlu krediler fazla olabilirdi. Sonuç fark etmeyecekti: Tüketim ve yatırım bıçak gibi kesilecekti. Ülke ekonomisi çok büyük ölçüde daralacaktı ve işsizlik sıçrayacaktı.


    Bu köşe yazısı 21.09.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır