Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Krizden ne anlıyoruz?

    Fatih Özatay, Dr.30 Temmuz 2011 - Okunma Sayısı: 1117


    Mevcut kırılganlıklarımız, biz ekonomi politikasında garip işler yapmadıkça içeriden kaynaklanacak bir krizi tetikleyemez.

    'Kriz' sözcüğünden ne kastediyoruz? Para krizinden kastedilen, dövize hücum seklinde bir spekülatif atak sonucunda kurun keskin biçimde sıçraması ve döviz kuru rejiminin çökmesi. Beraberinde keskin faiz artışları da yaşanıyor. Finansal krizden kastedilen ise finansal sektörde bir deprem yaşanması ve sonucunda bazı finansal kurumların batması, kalanların da sermayelerinin önemli ölçüde erimesi. Süreç içinde önemli mevduat çekilişleri de gerçekleşebiliyor bankalardan. Bu hareketlerden sonra ekonomi hızla küçülmeye başlıyor ve işsizlikte önemli bir artış eğilimi oluşuyor.

    Kırılganlık olmalı

    Bu çerçevede her faiz sıçramasını ya da her keskin kur artışını 'kriz' olarak adlandırmamak gerekiyor. Elbette kuru sabitlediyseniz, kurun yükselmesi sabit kur rejiminin çökmesi anlamına geliyor; bu da bir kriz. Ama açık ki dalgalı kur rejimlerinde her keskin kur artışını kriz olarak nitelendirenleyiz.

    Kriz deyince 'mevcut kırılganlıkların tetikleyici bazı şoklar nedeniyle işsizlikte belirgin bir artışa ve ekonomik küçülmeye (ya da durgunluğa) yol açmasını' anlıyorum. Farklı bir ifadeyle, ekonomide bazı kırılganlıklar olması gerekiyor. Yetmez, bazı tetikleyici şoklar yaşanmalı. Bunlar dış kaynaklı da olabilir, yurtiçinden de gelebilir. Bu şokların kırılgan alanlarda yaratacağı tahribat nedeniyle ekonomik küçülme (ya da durgunluk) ve işsizlik artışı görmeliyiz. Elbette bu tanımda da eksiklikler var; ama çoğu krizde yaşananları kapsadığını düşünüyorum.

    Kırılganlık olması gerek dedim. Mesela bankacılık sektörünüz problemli olabilir. Tetikleyici unsurlar nedeniyle ekonominize yönelik risk algılaması birden artarsa ya da küresel risk algılamasındaki artış nedeniyle ülkenizin mali varlıklarından bir an önce kurtulmak isteyebilir mali yatırımcılar. Ellerindeki yerli para cinsinden mali varlıkları hızla satıp dövize dönmeye çalışırlar. Yurtiçi mali varlıkların değeri düşer, faizler yükselir ve döviz kuru sıçrar. Bu gelişmeler bankacılık sektörünü zor duruma düşürür. Kredi arzı bıçak gibi kesilir. Şirketler büyük problemler yaşamaya başlarlar. Bankalara olan yükümlülüklerini yerine getirmekte giderek zorlanırlar. Bu, bankaları daha da kötü etkiler. Uzatmaya gerek yok; iflaslar, işçi çıkarmalar, üretim düşüşü peşi sıra gelir.

    Bankacılık sektörü yukarıda belirttiğim kadar sorunlu olmasa da maliye politikasındaki gevşekliğin süreklilik kazanması halinde, ülke yine bizim anladığımız bir krizle karşılaşabilir. Tetikleyici bir nedenle "Bu ülkenin maliye politikası sürdürülebilir değil; borçlarını ödemekte zorlanacaklar" algılaması yayılırsa yine yukarıda belirttiğim gelişmeler yaşanır.

    Bankacılık sektöründe belirgin bir problem olmasa, kamu borcu makul bir düzeyde olsa ve bütçe açığı bulunmasa da benzer gelişmelere gebe olabilir bir ülke: Cari işlemler açığı yüksek düzeyde ise, bu yükseklik birkaç yıldır devam ediyorsa ve cari açık kısa vadeli sermaye girişleri ile finanse ediliyorsa, bir de bu ülke sabit döviz kuru rejimi uyguluyorsa, spekülatif ataklara açık hale gelir. Yine tetikleyici bir nedenle, ülkenin mali varlıklarından çıkılıp hızla dövize dönmeye çalışılır.

    Tetikleyici unsur

    Dikkat edilirse hep 'tetikleyici' bir unsurdan söz ettim. Genellikle bu durumdaki ülkelerde 'işler her zamanki gibi sürecek' yanılsaması hâkim olur. Oysa içerideki bazı gelişmeler, bunları izleyen garip demeçler, içeride bir şey olmasa da küresel koşullardaki olumsuz değişiklikler, risk algılamasını birden arttırıp, küçülme ve işsizlik artışı ile sonuçlanan süreci tetikleyebilir.

    Maliye politikası ve finansal sektör açısından bir sorunumuz yok. Yüksek cari işlemler sorunumuz var. Buna yönelik birtakım önlemler alındı. Vergi affından gelen gelirlerin bir kısmını kamu borcunu azaltmakta kullanmamız halinde alınan önlemleri güçlendirmiş olacağız. Bu koşullar altında Türkiye'de bir kriz çıkmasını beklememek gerekir, Birincisi, mevcut kırılganlıklarımız, biz ekonomi politikasında garip işler yapmadıkça içeriden kaynaklanacak bir krizi tetikleyecek durumda değil. İkincisi, ABD'de Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin borç sınırı konusunda eninde sonunda anlaşacakları düşünülüyor.

     


    Bu köşe yazısı 30.07.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır