TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Döviz kuruna ilişkin bir diziye başlamıştım; araya büyüme rakamları ve son faiz kararı girdi. Gündemde ihracatçılarla TCMB'nin buluşması ve döviz rezervlerinin 100 milyar dolara çıkarılması önerisi var. Bunlar diziyle yakından ilişkili; en iyisi kaldığım yerden devam etmek. Dizinin ilk iki yazısını kısaca özetleyeyim.
İktisat teorisinin zayıf taraflarından birisi döviz kurunun nasıl belirlendiğinin açıklanması. Bu dikkate alındığında, kur şu ya da bu düzeyde olsun demenin bilimsel hiçbir anlamı yok. Bu birincisi. İkincisi, kurun düzeyine ilişkin söylenenler, 'çuvallayan' kur teorilerinin en zayıflarından birine dayanıyor. Buna göre, döviz kuru yurtiçi enflasyon ile yurtdışı enflasyon arasındaki fark kadar artmalı.
Üçüncüsü, bu basit teori -ki satın alma gücü paritesi teorisi olarak biliniyor, dış ticaretten doğan döviz alım ve satımının çok önemli olduğu bir dünyaya dayanıyor. 2009'da dünya ticaret hacminin değeri 12.5 trilyon dolar oldu. Oysa döviz piyasasında (2010 Nisan verilerine göre) günlük ortalama 4 trilyonluk bir döviz alım ve satımı var. Döviz kurları açısından dolayısıyla asıl önemli olan, döviz piyasasındaki döviz alım ve satımlarının arkasındaki nedenler. Bunların arkasında ithalat ve ihracattan doğan gereksinimler olmadığı, verdiğim rakamlardan açık.
Dizide bundan sonra ele alacaklarım açısından şu iki nokta da önemli: Birincisi, ihracatçıların döviz kurundan yakınmalarının görünürdeki gerekçesinin kur hakkındaki teorilerin en zayıf olanına dayanması, onların yakınmalarına gözümüzü kapatmamızı gerektirmiyor. Kur, ihracat açısından çok önemli ve şu andaki kur düzeyi ihracatçıları tatmin etmekten çok uzak. İkincisi, kur teorilerinin 'çuvallamalarının' arkasındaki en büyük nedenlerin başında, kurun ileride alacağı değere ilişkin bekleyişlerin kurun bugün alacağı değeri belirlemede önemli bir rol oynaması geliyor.
Bekleyişleri modellerin ele alış biçimi sorunlu. Küresel krizin temelinde, ABD konut piyasasında oluşan hava kabarcıklarının (köpük ya da balon da diyebilirisiniz) ve bu kabarcıkların büyümesine izin veren finansal sistemdeki denetimsizliğin yattığında hemen herkes hemfikir. Oysa yakın zamana kadar döviz kuru modelleri döviz piyasalarında hava kabarcıkları oluşmayacağı temel varsayımından yola çıkıyorlardı.
Döviz kuruna ilişkin bu köşede bundan sonra yapılacak analizde bu iki nokta önem kazanacak. İhracatçıların yakınmalarına ilişkin ilk nokta, bundan sonra nasıl bir politika izlenebileceği sorusunu gündeme getiriyor. Dolayısıyla, 'Ne yapmalıyız?' sorusuna yanıt arıyorum.
Ama bu soruyu yanıtlayabilmek için doyurucu bir çerçeve çizmeliyim. Bunun için yukarıda verdiğim özetteki üçüncü saptamadan devam etmem gerekiyor. Şimdi soru şu: Döviz piyasasındaki bu 'korkunç' alım-satım trafiğinin arkasında, ithalat ve ihracattan kaynaklanan döviz alım ve satım ihtiyacı yoksa, ne var? Sürdüreceğim.
Bu köşe yazısı 20.09.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
15/01/2025
Burcu Aydın, Dr.
11/01/2025
Fatih Özatay, Dr.
10/01/2025
Fatih Özatay, Dr.
08/01/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
07/01/2025