Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Son faiz kararı hakkında

    Fatih Özatay, Dr.24 Kasım 2008 - Okunma Sayısı: 842

    Son faiz kararı üzerine ben de bir şeyler söyleyeyim. Gerçi perşembe günkü yazım da faiz indirimi üzerineydi, ama o yazı Merkez Bankası'nın (MB) faiz kararı alınmadan önce yazılmış ve Radikal'e gönderilmişti, ayrıca da "MB ne yapacak?" sorusuyla ilgili değildi. Türkiye ekonomisinin şu anda içinde bulunduğu durumun gelecek aylarda önlem alınmazsa daha olumsuz yönde gelişeceğini düşünen yorumcuların bazıları faizlerin düşürülmesini tavsiye ediyorlardı. Sözünü ettiğim perşembe günkü yazım bunun tek başına neden işe yaramayacağı üzerine odaklanmıştı.

    Ekonomiye duyulan güven ortamını sağlayıcı önlemleri almadan ve tıkanacak kredi kanalını çalıştırmadan bir faiz indiriminin yarasız olacağını belirttim o yazıda. Şirketler ve tüketiciler tekrar kredi almaya gönüllü bir hale geldikten ve planladıkları kredi miktarını almakta bir sorunla karşılaşmadıktan sonra, ancak o zaman, o kredinin maliyetinin ne olduğunun bir önemi olabilirdi çünkü.

    Karardan önceki günlük yatırımcı raporlarına ya da köşe yazılarına bakıldığında böyle bir kararı pek de kimsenin beklemediğini söylemek mümkün. Bu çerçevede, MB'nin son faiz indiriminin neden bu kadar şaşkınlık yarattığını anlamak mümkün.

    MB daha önce de çoğunluğun beklemediği yönde faiz kararları alabildi. Bu türden beklenmedik olan, o kararlarda sorumluluk sahibi olduğum için gerekçelerini yakından bildiklerim genellikle 2002-2005 döneminde gerçekleşti. Dolayısıyla, ilke olarak beklenmedik bir hareket yapılmasına bir itirazım yok.

    O dönemde yorumcuların faiz indirimi beklememesinin arkasındaki temel gerekçe bazı yapısal reformlara yönelik adımların bir türlü atılmamış, olması ya da bütçede gereken ek sıkılaştırmanın yapılmamasıydı. Oysa yürütülmekte olan program çerçevesinde bunlar IMF tarafından isteniyordu. Bunlar yapılmadıkça da programın devam etme şansı azalıyordu.

    O zaman 'sürpriz' niteliği taşıyan ve bazen çok haksız bir şekilde 'siyasi baskı nedeniyle' alındığı iddia edilen faiz kararların arkasındaki temel gerekçe ise şuydu: MB, IMF ile yürütülen müzakereleri yakından izliyor, gerekli adımların atılması yolunda IMF ile anlaşma noktasına gelindiğini biliyordu. İkincisi, enflasyonun ana eğilimi enflasyon hedefine uygun bir biçimde devam ediyordu. Beklenen adımların atılacağı da açıklanınca, bozulur gibi olan güven yeniden sağlanacak ve o ana eğilim değişmeyecekti. Ekonomik temeller daha da sağlamlaşacaktı. Üçüncüsü, şu anda yaşamakta olduğumuz türden bir kriz yoktu. Bu durumda hiç beklenmedik bir karar almakta, yani faiz indirimine gitmekte bir sakınca görmüyordu MB. Zaten o dönemin gelişmeleri de o kararların (en azından) yanlış olmadıklarını kanıtlar: Enflasyon hep hedefin altında kaldı, büyüme hızı ise uzun dönemli ortalamasının çok üzerine çıktı.

    Peki, bu çerçevede bakarsak son faiz kararı için de aynı haklı gerekçeleri ileri sürebilir miyiz? IMF ile yeni bir anlaşmanın kısa zamanda yapılacağına dair en yetkili ağızlardan açıklamalar yapılıyor. Ek olarak da küresel krizin etkilerine dair bir önlem paketinin açıklanacağı yönünde haberler var. Mesela, güveni yeniden tesis edici önlemler arasında olması gereken mevduat güvencesinin artırılması kararının yakında alınacağı açıklandı.
    Ayrıca, enerji fiyatlarında büyük düşüş var. Keza fiyatlar üzerine bir iç talep baskısı yok. Bu çerçevede MB kasım ve aralık enflasyon oranlarının oldukça düşük düzeylerde gerçekleşeceğini tahmin etmiş olabilir.

    Buraya kadar tamam. 'Normal koşullar' altında bu gerekçeler, kimse beklemese de faiz indirimi yapmayı haklı çıkarır. Ancak 'normal koşullarda' yaşamıyoruz. Küresel kriz nedeniyle son derece büyük bir belirsizlik var. IMF ile anlaşma yapılsa da yarın ne olacağını kestiremiyoruz. Kısacası, eski sürpriz indirimlerde olan 'olumlu ana eğilimin hüküm sürdüğü ve alınan önlemlerle o eğilime dönüleceği' varsayımı burada geçerli değil. Geçerli olmayınca da alınan kararın gerekçesini kamuoyuna anlatmak güçlüğü var. Yani kredibilite kaybetmek riski. Bu koşullar altında bekleyip gelişmeleri görmek daha yararlı olurdu kanımca.

    Bu yazı 24.11.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır