TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Son GS-FB karşılaşmasında, FB kalecisi Volkan ile stoper Edu büyük bir 'zamanlama hatası' yapıp, havadan süzülen topa birlikte çıktılar. Sonuçta 'birbirlerini bozdular', top arkalarına düştü, GS'nin golcüsü Nonda'ya da boş kaleye topu yuvarlamak kaldı; acele etmeden, 'zamanlama hatası' yapmadan. Çok büyük bir sürpriz yaşanmazsa bu hafta sonu, bu zamanlama hatası FB'ye şampiyonluğu kaybettirecek.
Kamu borcunun çok yüksek düzeylerde olduğu ülkeler önemli problemlerle karşı karşıya kalıyorlar. Faizler çok yüksek düzeylerde seyrediyor, borçlanma vadeleri çok kısa oluyor, bütçenin önemli bir kısmı borç faizlerini ödemeye gidiyor, ekonomiye duyulan güven azalıyor, yatırım yapılmıyor, büyüme düşük düzeylerde kalıyor. İflas riski de giderek artıyor ve bu sorunlar daha da ağırlaşıyor.
Bu sorunları çözmenin yolu maliye politikasına disiplin getirmekten geçiyor. Öncelikle faiz harcamaları dışarıda tutulduğunda mutlaka ve mutlaka bütçe harcamalarının gelirlerin
altında kalması şart. Böylelikle faiz harcamalarının bir kısmını bu yolla karşılayabiliyor ve
borcun daha da artmasını önlüyorsunuz.
Bir koşulla. Sağladığınız mali disiplinin 'yeterli' olduğuna dair ekonomik birimlere
güven vermeniz gerekiyor. Eğer güveni sağlayabiliyorsanız, iflas riskini azaltıp reel faizleri düşürebiliyorsunuz. Böylelikle borcunuz hem faiz ödemelerinin bir kısmının faiz dışı fazladan karşılanması, hem de bizatihi reel faizlerin düşmesi nedeniyle (reel olarak) azalmaya başlıyor.
Peki, ne kadar faiz dışı fazla vermek gerekiyor? Birincisi, reel faizleri sabit alarak reel borcu artırmayacak bir faiz dışı fazla düzeyini hesaplamak mümkün. Buna 'eşik değer' diyelim. Borç ne kadar yüksekse bu eşik değer de o kadar yüksek olacak. İkincisi, ekonomik birimleri 'ciddi' olduğumuza inandırıp, iflas riskini azaltarak reel faizleri düşürebilirsek, hem borcumuzu daha hızlı azaltabiliriz, hem de yeniden ekonomimizi büyüme yoluna sokabiliriz. Aksine, insanları ikna edemezsek, reel faizler düşmek bir tarafa, artabilir de. Bu durumda, eşik değerin üzerinde bir faiz dışı fazla vermek gerekir.
Şimdi, bu çerçevede bakınca, kamu borcu önemli ölçüde düştüyse, eşik faiz dışı fazla değerinin de aşağıya ineceği sonucu ortaya çıkar. Ama faiz dışı fazlanın düşürülme nedeni eğer ekonomik birimleri tatmin etmiyorsa, reel faizler artabilir ve borcunuz tekrar yükselmeye başlayabilir.
O pozisyonda tek tek bakıldığında Edu ve Volkan doğru hareketleri yaptı; topu savuşturmaya çalıştı. Ama hareketlerini koordine edemediler, çarpıştılar. İstihdamın üzerindeki vergi yüklerini azaltmak da doğru bir 'hareket'. Bu amaçla faiz dışı fazlayı düşürmek de. Ama zamanlama yanlış. Neden yanlış?
Birincisi, ortalık toz duman. Dışarıda deprem var. Faizler yükseliyor; yenilerde 20 puanı aştı. Önemli riskler var kapıda, içeride sağlam durduğumuzu (gevşemediğimizi) cümle âleme göstermek gerekiyor. İkincisi, enflasyon iki haneye doğru başını kaldırdı. Bu açıdan da gevşemememiz gerekiyor. Üçüncüsü, artan enerji fiyatları nedeniyle zaten yüksek olan cari açığımızın daha da artması riski var. Bu nedenle de içeride sıkı durmalıyız. Dördüncüsü, seçimden bu yana neredeyse bir yıl geçti. Neden hemen seçimden sonra, uluslararası piyasalarda daha deprem yaşanmıyorken bu reformları yapmak için faiz dışı fazla azaltılmadı? Bu sorunun yanıtı ile yaklaşan yerel seçimler arasında bir ilişki varsa, bu ilişki piyasa faizlerini yükseltici yönde çalışır; bütçe açığımızı ve borcumuzu artırır.
Bir de 3 Nisan'da açıklanan 'Orta Vadeli Mali Çerçeve' raporunda uluslararası borç karşılaştırmaları var. Ne kadar avantajlı bir konumda olduğumuzu göstermeyi amaçlıyor. Ama önemli bir noktayı atlıyor. Üstelik o 'nokta' içinde bulunduğumuz konjonktürde daha da önem kazanıyor. Bir önceki yazımın devamı ile birlikte bu 'nokta' da gelecek yazıya kalsın...
Bu yazı 08.05.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024