TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Krizin tam anlamıyla patlak verdiği tarih olarak Lehman Brothers'ın Eylül 2008'in ortasındaki çöküşü alınıyor. Bugün bu tarihin biraz öncesinden başlayarak krizin önemli göstergeler açısından Türkiye'deki gelişimine bakmak istiyorum. Yaklaşık bir buçuk yıllık bir muhasebe söz konusu olan.
Dört kanaldan krizin Türkiye'yi etkilediğini hep vurgulaya geldim: İhracat azalışı, şirketlerimizin ve bankalarımızın net dış borç geri ödeyicisi konumuna düşmeleri, içeride bankalarımızın açtıkları kredi miktarında azalma ve ekonomiye duyulan güvende düşüş. Tablo 1'de ilk sütununda dolar cinsinden ihracatımızın, ikinci sütununda ise bankalarımızın açtıkları toplam kredi miktarın enflasyondan arındırılmış biçiminin bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde artışları yer alıyor.
Üçüncü sütundaki değerler Merkez Bankası'nın reel kesim güven endeksine ait; 100'ün üstü güvenin arttığını, altı ise azaldığının göstergesi. Şirketlerimizin ve bankalarımızın net dış borçlanmaları ise beşinci sütunda yer alıyor. Eksi değerler, bu kesimlerin vadesi dolan borçları nedeniyle yurtdışına yaptıkları ödemelerin yeni bulduklarından fazla olduğunu ifade ediyor.
Bu gelişmelerin dönüp dolaşıp geldikleri yer ise üretim ve istihdam. Bir yıl öncesinin aynı ayına kıyasla genel işsizlik oranındaki artış dördüncü sütunda gösteriliyor. Beşinci sütunda sanayi üretim endeksi ile hesaplanan üretim artışı var. Son sütunda ise milli gelir büyümemiz yer alıyor. Her ikisi de yine bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla artışı ifade ediyorlar.
Madem krizin muhasebesini yapıyorum, tekrarda sakınca yok. Birkaç saptama: Birincisi, kriz bizi öyle böyle değil, derinden etkilemiş. İkincisi, üretim ve işsizliğe ilişkin verilerde bir miktar toparlanma saptanıyor. Ama defalarca vurguladığım gibi; dikkat: Bir yıl öncesiyle kıyaslama yapılıyor. Oysa bir yıl önceki rakamların kendileri de bir yıl öncesine kıyasla daha kötü. Üçüncüsü, yurtdışına net kaynak aktarımı ağustos ayı itibariyle henüz hız kesmedi. Tabloda aynı olgu ihracat için de geçerli gibi görünse de, ekim ayının ilk yirmi iki gününe ait veriler ihracatın bir yıl öncesine göre yüzde 10 yükseldiğini gösteriyor.
Haftalık kredi verileri, enflasyondan arındırılmamış kredi değerinin kriz öncesi düzeyine döndüğünü gösteriyordu. Aylık kredi verileri kullanınca ve daha önemlisi enflasyonun etkileri temizlenince, bir yıl öncesine göre kredi daralmasının sürdüğü anlaşılıyor. Bu da dördüncüsü. Beşinci olarak da ekonomiye duyulan güvende son aylarda az da olsa bir aşınma olduğunu belirtmek gerekiyor.
Krize karşı hiç beklemeden, doğru hedeflere yönelmiş ve 'mahcubiyet' duymadan (yeteri kadar) tepki verilseydi bu değerlerin daha olumlu olmaları beklenirdi. Bunu kanıtlamak zor elbette, ama bu yargı yine de 'hissiyatın' ötesinde. Çünkü yukarıda belirttiğim gibi, son aylarda işsizlik ve sanayi üretiminde gözlenen toparlanmanın önemli bir kısmı, biz pek bir şey yapmasak da zaten gerçekleşecek toparlanma
Bu yazı 25.10.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.