Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Köpüren köpükler

    Fatih Özatay, Dr.05 Ocak 2009 - Okunma Sayısı: 1055

    ABD'de konut piyasasında oluşan köpük patladı ya, artık sağımız solumuz 'köpükçüler' oldu. Amanın da Türkiye'de nasıl da köpük oluşmuşmuş da, işte "bakın görün nasıl patlarmış" da, hah işte öyle İsa'nın doğumundan bu yana 'yanlış para politikası uygulanırsa' olacağı buydu da, falan.

    Affınıza sığınarak, 'köpük' sözcüğünü bu sıralar pek bir moda olan İngilizce 'bubble' sözcüğü karşılığı kullandığımı belirteyim. Sözlüğe bakarsanız karşılığı 'kabarcık', ama çoğu zaman 'köpük', bazen de 'balon' sözcükleriyle karşılanıyor iktisatta. Bilimsel dergilerde yer alan makalelerin ilk sayfasında makalenin çok kısa bir özetinin yer almasını ister editörler, bir de genellikle 'anahtar sözcüklerin'. Maşallah, bazı meslektaşlarımızın sadece tek anahtar sözcüğü var: 'yanlış para politikası'. Olabilir elbette. Ama işe bakın ki, bu 'makaleler' pek bir ilginç, 'makalelerde' başka da bir şey yok; yani tüm 'çalışmalar' aynı sözcüklerin tekrarından oluşuyor.

    Daha doğrusu 'vardı' ve 'oluşuyordu' demek gerekiyor artık.  Neyse ki ABD'de başlayan kriz bir de 'köpük' anahtar sözcüğünü kazandırdı bilim dünyamıza da, makaleler pek bir çeşitlendi: Birkaç satır 'yanlış para politikası', birkaç satır 'köpük', sonra yine 'yanlış para politikası', yine 'köpük' satırları falan...

    Çevir sayfayı, aynı satırlar, ta ki sonuç bölümüne kadar. Orada tek değişiklik başlıkta; 'sonuç' yazıyor, olsun, hiç yoktan çeşni katar makaleye. Makalenin en sonunda ise 'kaynakça' yer alır elbette, almaz mı, orası işte farklı: İlk kaynak "Ben demiştim", ikinci kaynak "Ben dememiş miydim?", üçüncü kaynak "Demiştim ben", dördüncüsü "Elbette ben demiştim (bu özgünlük ima ediyor, daha bir vurgulu)"...

    Efendim, İsa'nın doğumundan bu yana, elbette Türkiye'de, uygulanan yanlış para politikası kredi köpüğü yaratmış. Herkes bir borçlanmış, bir borçlanmış, şu malın, bunun ve de ötekinin fiyatı acayip artmış; ama artmış da artmış. Köpük yani.

    Tablo 1'in ilk sütununda banka kredilerinin milli gelire oranı var. Değerler yıl sonlarına ilişkin. 2008'in karşısında yer alan değer ise dokuzuncu ay itibarıyla. Geçmişe, 'İsa'nın doğumuna' kadar gidemedim, yer yok, özür dilerim, 2001'den başlıyor veriler. Gerçekten de kredilerin milli gelire oranı hızla artıyor. Ama durun bir dakika: İkinci sütunda yer alan bankaların toplam varlıklarının milli gelire oranı 2008'de 2001'deki düzeyinde. Peki, nasıl oluyor da toplam varlıklar 2001'den itibaren önce düşüyor, sonra tekrar artarak 2008'de başlangıç düzeyine geliyorken, bankalar kredilerini hızla artırıyorlar?

    Onun yanıtı da açık ve son iki sütunda: Bankalar toplam varlıklarının giderek azalan bir oranını Hazine tahvili olarak tutmaya başlamışlar. Yani, uygulanan ekonomik program sayesinde asli işlevlerine dönmüşler; reel kesime kaynak aktarmaya (kredi açmaya) başlamışlar. Bu zaten arzulanan bir şey; kamu kesimi bütçe açığını azaltacak, giderek daha az borçlanacak, hem böylelikle reel kesime daha fazla kaynak kalacak, hem de reel faizler düşecek. Söylenecek çok söz var daha; mesela bu kredi hacmi hızla büyümek isteyen Türkiye için çok ama çok yetersiz. Ama çok uzadı, tekrar döneceğim.
    Ne 'köpük' değil mi!

     

    Bu yazı 05.01.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır