TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Evvelki gün Dow Jones tarihsel bir hıçkırık nöbeti geçirdi. Bakıp bakıp ders çıkarılabilecek bir gelişmeydi. Şimdilerde herkes kendi arasında tartışıyor. Efendim, "Accenture şirketine ait bir hisse senedinin fiyatı, bir anlık bile olsa, nasıl olur da 1 kuruş değerine inermiş?" Olsa olsa ortada bir hatalı işlem, o hatalı işlemi takip eden bir işlem programı olmalıymış. Hatta hatta borsa yönetimleri oturup hatalı işlemleri ayıklamaya başlıyorlarmış. Ne olursa olsun. Bir saatlik bir sürede Amerikan borsaları ve işlem sistemlerinde hızlı bir fiyat düşüşü görüldü. Bu arada milyarlarca adet hisse senedi de işlem gördü. Sonradan fiyatlar azıcık toparlandı. Ama esasen bakarsanız, son derece hayırlı oldu. Hepimiz hep birlikte piyasalarda sinirlerin ne kadar gergin olduğunu önceden görmüş olduk. Borsalarda her zaman hatalı işlemler oluyor. Ama büyük bir olasılıkla, bu kez, yine hatalı bir işlem sayesinde, piyasalarda deprem için birikmekte olan enerjinin büyüklüğü ortaya çıkmış oldu. Almanya'nın kararından önce böyle bir 'deprem provası'nın olması kötü olmadı. İyi oldu. Tedirgin bekleyiş ve piyasa Müsaadenizle bugün daha önce hiç yapmadığımız bir ilki gerçekleştirelim ve ilk paragrafın sonunda, birinci tespitimizi hemen yapalım: Yunanistan krizinin küresel ölçekte piyasaları nasıl gerginleştirmiş olduğunu önceki gün test ederek gördük. Piyasalardaki sert düşüş, ortadaki tedirgin bekleyiştendir. Soru şudur: Küresel piyasalar neden bu kadar gergindir? Yunanistan krizinin başka ülkelere yayılmasından, bulaşmasından tedirgindir. Piyasalar tedirgin olmakta haklıdır, çünkü Yunanistan krizinin bulaşma etkisi bundan öncekiler gibi olmayacaktır. Gelin bakın neden öyle olmayacaktır? Ve de gelin bakın piyasalardaki bekleyiş bundan sonra aynen o fıkradaki gibi olacaktır: "Şimdi herkes ayakkabının ikinci tekinin yere düşmesini beklediği için kimseyi bir türlü uyku tutmayacaktır." İşimiz zordur. Eskiden bizler iktisat öğrenirken ortada böyle bulaşma etkisi (contagion effect) gibi kavramlar yoktu. Bulaşma etkisi 1997'de Tayland, Kore, Malezya gibi ülkelerdeki finansal krizle ortaya çıktı. Hatırlayın, o vakit problem Tayland parası baht'tan çıkmıştı. Sonra kriz bütün Güney Doğu Asya ülkelerini sırasıyla vurdu. İkinci tespit şudur: 'Bulaşma etkisi' eskiden yalnızca gelişmekte olan ülkeler için kullanılırdı. Bir ülkede ortaya çıkan kriz, o dönemde başka bir ülkeye neden geçerdi? Gayet basit bir nedenle: Uluslararası finansal kuruluşların portföyleri vasıtasıyla hastalık bir ülkeden ötekine taşınıyordu. Biz, portföy yönetim stratejilerinin bir ülkedeki krizi diğer ülkelere taşıyabileceğini o vakit öğrendik. Bu kurumlar, ilgili ülkelerin finansal varlıklarını bilançolarında taşıyorlardı. Birini alıp diğerini satanlar bunlardı. Dolayısıyla bir ülkede kriz varsa, iki mekanizma işliyordu. Birincisi, o ülkeden çıkarken, o ülke ile aynı kategoride olduğunu düşündükleri, ona göre menkul kıymetlerini ve finansal kontratlarını portföylerine aldıkları diğer ülkelerin varlıklarını da satıveriyorlardı. Böylece hiç alakanız yokken sizin ülkeniz de olaydan zarar görüyordu. Peki, örneğin Tayland niye Kore ile aynı kategoride ele alınıyordu? Doğrusu ya onun için büyük bir neden olmasına da gerek yoktu. Mesela iki ülkede de gözü çekik insanlar yaşıyordu, sarı benizliydiler. Ne bileyim? Çatal kullanmıyorlardı. Gülmeyin. Bulaşma cehaletle de yakından alakalıydı. Hâlâ da öyledir. IMF Başkanı'nın çıkıp "Portekiz, Yunanistan ile aynı değildir" demesi boşuna değildir. Bulaşma etkisinin öğrettiği Dolayısıyla portföyde aynı gruba düşen ülkeler arasında ayrım yaratmak zordur. İkinci teknik nedense portföyde farklı bir grupta yer alan ve çok kazanç sağlamış ülkelere ait varlıklar için söz konusudur. Orada da şu olabilir: Diğer grup ülkelerden gelen zararı sınırlandırmak için çok kâr edilen varlıklar da elden çıkarılabilir. Ne olur? Hiç ama hiç alakası olmayan bir ülkenin finansal varlıkları satışa konur, parası hızla değer kaybeder. O olur. Bulaşma etkisi ile öğrendiğimiz tam da buydu. Portföy yönetim tekniklerinin tasarımı bir ülkede hasbelkader başlayan bir krizin başka ülkelere sirayet etmesine zemin hazırlıyordu. Bu da günün üçüncü tespiti olsun müsaadenizle. Yunanistan krizinde ise üç adet fark vardır. Birincisi, olay bir gelişmiş ülkede geçmektedir. İkincisi, olay euro bölgesinde cereyan etmektedir. Üçüncüsü ise uluslararası portföylerde euronun yeri ve ağırlığı Güney Doğu Asya ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. İsterseniz sonuncudan başlayalım: Uluslararası fon akımları esasen ABD-Avrupa Birliği ülkeleri arasında olmaktadır. Fon akımlarının ağırlıklı bir bölümü, bu kısıtlı alanın dışına çıkmamaktadır. Dolayısıyla buradaki kayıpları kolaylıkla telafi edebilmek mümkün olmayacaktır. Portföy kayıpları açısından bakıldığında, meseleye yalnızca Yunan DİBS'leri olarak bakmamak gerekir. Hadise bütün bir Euro Bölgesi'nin portföylerdeki ağırlığı ile yakından alakalıdır. Bu da dördüncü noktadır. Gelelim beşinci noktaya: Yunanistan hükümetinin devlet iç borçlanma senetlerini (DİBS) satanlar eurodan çıkıp dolara geçeceklerdir. Dolayısıyla bu süreçte euro değer kaybedecek, euro cinsinden faiz oranları da artacaktır. Şimdilerde olan ve olmaya devam edecek olan budur. Euronun portföylerdeki ağırlığı tedirginliğin boyutlarını artırmaktadır. Siyaset, ekonomi için problem yaratıcıdır. Kötüdür. Almanya'da da kötüdür. Türkiye'de de kötüdür.
Bu yazı 08.05.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.