TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
IMF'nin Küresel Finansal İstikrar Raporu'nu (Global Financial Stability Report) gördünüz mü? Raporu ve raporla ilgili değerlendirmeleri IMF'nin web sitesinden bulabilmek mümkün. Raporun öne çıkarılan tarafı ise, içinde bulunduğumuz süreçte, sermaye hareketleri ve döviz kurları konusunda içerdiği uyarılar, esas olarak bakıldığında. Söylenen esas itibariyle şu: Bugünlerde dünyamız kriz sonrası asimetrik bir toparlanma süreci ile karşı karşıya, bazı ülkeler diğerlerinden daha önce toparlanıyorlar. Bu durumda, normal dışı koşullarda ortaya çıkan likiditenin önceden toparlanan ve faiz oranı göreli olarak daha yüksek ülkelere doğru yönelerek, hızlı bir kur değerlenmesi ihtimaline karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. Mesaj aşağı yukarı böyle. Bir süre önce benzer bir noktanın üzerinde durmuştuk, müsaadenizle bugün de aynı meseleye bakalım. Merkez bankasının kriz tedbirlerinden çıkış stratejilerine bakarken, IMF raporunda dikkat çekilen bu noktayı da dikkate almakta fayda olabilir. İsterseniz bir bakalım. Küresel kriz sonrası hızla daralan küresel likidite şimdilerde yeniden artıyor. Veriler küresel likidite söz konusu olduğunda toparlanmanın düşünülenden daha hızlı olduğunu gösteriyor. Bizim gibi ülkelere yönelen toplam fon akımlarına milli gelir içinde pay olarak bakıldığında yüzde 2'lere düşmüş olan küresel likidite yeniden yüzde 3 düzeyine yükselmiş görünüyor. Bizim gibi ülkelerin milli gelirine oranla 1980'lerin düzeyine inmiş olan uluslar arası fon akımları hızlı bir biçimde toparlanıyor. Bu herhalde altı çizilmesi gereken ilk nokta. İkinci nokta likiditenin yolu ile ilgili olmalı. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi, uluslararası fon akımları artık ülkeler arasında eskisine oranla daha fazla seçici davranıyorlar. Mesela Yunanistan, İspanya gibi ülkeleri tercih etmiyor da, Brezilya'yı daha bir seviyor. Faiz oranlarının göreli olarak daha yüksek olduğu ama kısa vadede başına bir bela gelmeyecek gibi görünen ülkeleri de doğrusu ya beğeniyorlar. Biz bakın bu kriterlere uygun düşüyoruz. Bu da olsun ikinci nokta. Üçüncü olarak, şöyle oluyor: küresel likidite halen kriz öncesi düzeylere dönmemiş bile olsa, bazı ülkeler sermaye akımlarının seyri nedeniyle hızlı kur değerlenmesinin olumsuz etkileriyle uğraşmak zorunda kalabiliyorlar. Aslında bakarsanız, ülkeye eskisine göre daha az miktarda yabancı para girişi oluyor. Ama o ülke içinde ithalatın toplam miktarının azalması ile yabancı para talebi de zaten azalmış bulunuyor. Sonuçta ne oluyor? Daha az miktarda yabancı para girişi olmasına rağmen, dış ticaret için ihtiyaç duyulan yabancı para talebi de azalmış olduğu için döviz kurlarında bir değerlenme görmek mümkün oluyor. İşte IMF raporu tam da bu durumdaki ülkelerde neler yapılması gerektiği üzerine yazılmış. Asimetrik toparlanma sürecinde, küresel krizle başa çıkmak için etrafı saran ucuz küresel likiditenin bazı ülkelerin toparlanma sürecini olumsuz etkilememesi için ne yapmak gerektiği tartışılıyor. Bu da bir nevi kriz önlemlerinden çıkış stratejisi esas olarak bakıldığında. Tam da merkez bankasının çıkış stratejisinin tartışılmaya başlanacağı bir ortamda resme belki döviz kurlarını da eklemekte fayda var. Peki, böyle bir durumda ne yapmak gerekiyor? Bir kere galiba dalgalı kur rejiminde ısrarlı olmaya devam etmek gerekiyor. Bildiğimiz o eski argümanlar ortaya konuluyor: Döviz kurunda, ani çıkıştan kaynaklanan, ani değer kayıpları çıkış operasyonunu bir bütün olarak yavaşlatıyor, zararları artırıyor. İkincisi, faiz oranlarının göreli olarak yüksek olmamasını temin edecek maliye politikası tedbirlerini almak gerekiyor. Hesapların şeffaflığına daha bir önem vermek gerekiyor. Üçüncüsü, merkez bankalarının yeniden döviz alım ihalelerine başlayarak, rezerv biriktirmeye başlamaları çıkış stratejisi açısından önem taşıyor. Çıkış stratejisini tartışmaya başlamışken, işin uluslar arası fon akımlarından kaynaklanan tarafını da unutmamak gerekiyor. Yunanistan krizi ile birlikte TL'nin Euro karşısında değer kazanması zaten ihracatçılarımız açısından iyi değil, bir de toparlanma asimetrisi nedeniyle kur değerlenmesi problemi ile uğraşmayalım. Çıkış stratejisine bir de buradan bakalım.
Bu yazı 15.04.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.