TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bir süredir iktisadi toparlanma sürecinin ikili yapısına dikkat çekmeye çalışıyorum. Büyüme ilk bakışta artık pozitif alana geçmiş gibi duruyor. İktisadi aktivite, 2009'daki hızlı daralmadan sonra, şimdilerde son derece zayıf toparlanma belirtileri gösteriyor. Banka kredileri toplamına baktığınızda artış görüyorsunuz. Ama hepsi "ilk bakışta". Ortada bir bereketsiz büyüme atmosferi var. Sanayideki istihdam kaybı halen ortada duruyor. İş, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) alanına geldiğinde ise rivayet, şimdilik muhtelif görünüyor. Banka kredileri için açıklanan 2009 sonu rakamlarına baktığınızda, bütün krediler artarken KOBİ kredileri baş aşağı gidiyor. Halbuki KOBİ'ler istihdam açısından önem taşıyor. ABD'de 2008 krizinde istihdam kayıplarının yüzde 45'i KOBİ'lerden kaynaklandı. Oysa bu rakam, bilenlere göre, 2001 krizinde yüzde 9 dolayındaymış. Galiba, hakikaten bu kriz, küçükleri özellikle sevmiyor. Büyüklere dokunmuyor da küçüklere vuruyor. Bakın bu yalnızca burada öyle değil, orada da öyle. ABD'de de benzer bir tartışma devam ediyor. Bu günlerde "Toparlanmanın küçük işletmelere neden yansımadığı" sorgulanıyor. En büyük derdimiz işsizlik ise KOBİ'lerin toparlanma sürecine biraz daha dikkatle bakmakta fayda varmış gibi görünüyor. Buna bakmadan, bendenizi sinir eden o "Herkes fazladan bir kişiyi istihdam etsin" lafını etmenin bir anlamı olmuyor. Gelin beraber bir bakalım. Aşağıdaki grafik, 2009 yılı sonu itibariyle banka kredilerindeki yıllık değişimi gösteriyor. Ne oluyor? Banka kredileri bir bütün olarak bakıldığında azalmıyor, artıyor. Banka kredileri azalmayıp, artıyor, çünkü tüketici kredileri ve de büyük şirketlere kullandırılan krediler azalmayıp artıyor. Ama bakın aynı dönemde, KOBİ kredileri artmayıp, azalıyor. Bütün krediler azalmayıp artıyor ama KOBİ kredileri azalıyor. Peki, bu neden böyle oluyor? Bundan ne beklemek gerekiyor? Gelin hep birlikte birkaç sonuç çıkaralım. Kaynak: BDDK Birincisi, ortadaki banka kredisi rakamlarına son derece dikkatle yaklaşılmalıdır. Çünkü Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) Karşılıklar Yönetmeliği'nde yaptığı değişiklikler nedeniyle büyük şirketlerin kredilerinin bir bölümü zaten bankalar tarafından yeniden yapılandırılmıştır. Dolayısıyla büyük şirketlere ait kredi rakamlarında görünen artışın bir bölümü esasen kredi yeniden yapılanmasından kaynaklanan fiktif bir artış olabilir. Bu elbette rakamlara bakarken akılda tutulması gereken ilk noktadır. Bu durumda, 2009'da banka kredilerindeki artışın bir bölümünü iskonto etmekte fayda vardır. Ama böyle olsa bile, KOBİ kredileri azalmaktadır. Gelelim ikinci noktaya, KOBİ kredilerinin azalmasının nedeni, KOBİ'lerin kredi talebinin azalması olabilir. Nitekim banka yöneticileri böyle demektedir. KOBİ'lerin kredi talebi neden azalmış olabilir? Küçük işletmeler halen iç ve dış talepteki toparlanmanın etkisini daha yeterince güçlü biçimde hissetmiyor olabilirler. Talepteki canlanmayı güçlü bir biçimde hissetmiyorsanız, daha dünün anıları da canlı bir biçimde zihninizde kazılı ise adım atmaktan çekiniyor olabilirsiniz. O vakit, halen, ortada henüz "güçlü" bir toparlanma sinyali yoktur. Bu, akla bir başka soruyu getirmektedir: Neden işletmeler artık "güçlü" toparlanma sinyali beklerler? Gayet basit bir nedenle; isterseniz, bu da günün üçüncü tespiti olsun: Unutmayalım ki bu kriz çok uzun sürdü, "bir aya işler açılır", "canım, geçen altı aydan daha kötü ne olabilir" diyerek yaklaşık 18 ay geçirdik. İşler bir türlü iyiye gitmedi. Bekleyişler arada iyiye döndü. Ama umutlar bir türlü gerçek olmadı. Bu noktadan sonra zaten "sütten ağzı fena halde yanmış olanların yoğurdu üfleyerek yemesini" beklemek gerekir. Dolayısıyla "güçlü" toparlanma sinyali olmadan, kimse, ileriye yönelik olarak, kredi falan talep etmez. Büyük bir adım da atmaz. Peki, işletme sermayesi tabanı eriyen işletmelerin bir kredi talebi olmaz mı? Olur. Olabilir. Ama şimdilik olmaz. Ancak o "güçlü" toparlanma sinyali ile birlikte olur. Zaten işletme sermayesinin göz göre göre eridiğinin farkında olan küçük işletme stok taşımak için üretim yapmaz. Büyük işletmelerde gözlemlenen stokların yerine konması hadisesinin aynı güçte küçük işletmelerde gerçekleşmemesini beklemek gerekir. Özellikle krizin sillesini eriyen işletme sermayesi olarak yemiş olan ve de işletme sermayesine erişimi problemli olan işletmelerde beklenmesi gereken budur. Bu da günün dördüncü tespitidir. Beşinci tespit ise şudur: Bankalarımız artan iflas erteleme başvuruları nedeniyle zor duruma düşen işletmelerden tahsilat yapmanın zorlaşmış olduğunu düşünüyor olabilir. İflas erteleme, mevzuatımıza yeni girmiştir. Mahkemelerimiz, bu konuda yeterince deneyimli değildir. Ortada yeknesak bir uygulama da halen yoktur. Bu durumda, bankaların en çok küçük işletmelerin kredi imkânlarını daraltmasını beklemek gerekir. Belki de rakamlarda gördüğümüz tam da budur. Gerçek elbette yukarıdakilerin bir karmasıdır. Elin gâvuru, küçük işletmelerini desteklemek için boş yere ek tedbirler almamaktadır. Bizim burada tedbir almak yerine, yatırım ortamını daha da parazitli hale getirecek siyasi çatışma ortamına girmemizin manasını ise anlamak mümkün değildir. Öyle anlaşılmaktadır ki, Sayın Başbakanımız, kavga çıkarmadan, seçim kazanamayacağına inandırılmıştır. Bu hatadır. Çatışmacı siyasi zihniyet, bu ortamda, iktisadi toparlanmayı daha da zorlaştırır. Zorlaştıracaktır. Hiç düşündünüz mü? ABD ve Avrupa'da neden kimse "Herkes fazladan bir kişiyi istihdam etsin" formülünü akıl edememektedir? Yoksa onların yöneticileri gençliğinde "Keynes, Ricardo filan" okumamış mıdır? Ayrıca neden şöyle yekten "Kardeşim, o senin dediğin olmaz" denilerek bu sakız tedavülden kaldırılamamaktadır? Zamanında Tansu Hanım "Yahu, bu faizi kafadan indirsek ne olur?" diye öyle normal ülke yöneticilerinin zaten merak edilmemesi gerektiğini son derece iyi bildiği bir konuyu merak etmişti. Yok yere 1994 krizi çıkmıştı. Bakalım bu kez alnımızda yazılı olan nedir? Allah yöneticilerimize zihin açıklığı ihsan etsin, efendim. İhtiyaçları vardır. Çok vardır.
Bu yazı 11.03.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.