TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bundan birkaç yıl önceydi herhalde. O vakit, ben, "Türkiye'nin IMF'ye ihtiyacı olmayabilir. IMF'den kurtulmanın yolu, kurallı maliye politikası yolunda, hızlı adımlar atmaktır" düşüncesindeydim. Ama o vakit, daha 2008 global krizi yoktu. Biz seçim yolunda ve de 2008-2009 arasındaki gibi bütçedeki paraları çarçur etmemiştik. Hele hele şimdilerde ortada dolaşan bu PIGS meselesi hiç mi hiç yoktu. O vakit, ben bu sütunlarda konu ile ilgili pek çok yazı yazdım. TEPAV konu ile ilgili politika notları yayımladı. Geldik bugüne. Bugün isterseniz "Mali kural nasıl olmalıdır?" tartışmasına güncel bir katkı sağlayalım. Gelin bakın, bence, Hazine'nin üzerinde çalıştığı mali kural çerçevesi neden yanlıştır? Kural, neden bütçe dengesi üzerine değil de kamu harcamaları toplamı üzerine konulmalıdır? Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Öncelikle vurgulanması gereken nokta şudur: Türkiye, kurallı maliye politikasına geçecek ilk ve tek ülke değildir. Brezilya, Şili ve İsrail'de mali sorumluluk yasaları yıllardır vardır. İstikrar arayışında kredibilite arayışının unsurları olarak gündeme geldiler ve halen de uygulanıyorlar. Bu çerçevede, İngiltere'de informal bir "mali istikrar kuralı" (Code of fiscal stability) zaten var. Belçika'da bu çerçevede, kamu hesaplarına kredibilite sağlayan bir maliye yüksek kurulu (High Council of Finance) faaliyet gösteriyor. Ayrıca Danimarka, İsveç ve Hollanda'da kamuyu, maliyenin hesaplarının gerçeği yansıttığı konusunda, bilgilendiren "âkil adamlar komiteleri" tam da bu amaçla kurulmuşlar ve çalışıyorlar. Ayrıca TEPAV Mali İzleme Grubu ülkemizde, ta 2005 yılından beri tam da aynı amaçla çalışıyor. Dolayısıyla "güneşin altında yeni bir gerçek" bulunmuyor. Tekerleği yeniden keşfediyor filan değiliz. Bu, herhalde mali kural tartışması açısından akılda tutulması gereken ilk nokta olarak alınmalı. İkinci olarak, Avrupa Birliği çerçevesinde mali kural ve de uygulanan kuralın kredibilitesini tesis edecek "maliye politikası kurulu" konusunda yeterince tartışma var. Önümüzdeki dönemde, Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya (PIGS) gibi ülkelerde olup bitenler tam da bu eski literatürün üzerine oturacak, büyük bir olasılıkla ve dün yapılamayanlar artık daha fazla yapılabilir olacak. Dünün IMF şartnamesi (conditionality) yerini artık özellikle genişleme sürecinde bir yeni AB şartnamesine bırakacak gibi duruyor. Şartnameler esasen aynı içerikte olacak bu gidişle. IMF'nin AB müzakere sürecinin bekçiliğine bir bütün olarak terfi etmesini bile beklemek gerekebilir. Kriz, özellikle PIGS'den kaynaklanan bu yeni kriz, "yeni" normalde mali kuralın önemli bir yeri olacağına işaret ediyor. En azından benim görebildiğim budur. Bu da olsun ikinci tespit. Bu çerçevede bakıldığında, mali kuralın tanımı ve nasıl uygulanacağı, mali kurala nasıl kredibilite kazandırılabileceği önem taşıyor. Mali kural, esasen ülkenin büyüme stratejisi ve de büyümenin sürdürülebilirliği ile birlikte düşünülmeli. Avrupa Birliği (AB) yakınsama süreci devam edecekse Türkiye'nin daha yüksek cari işlem açıkları vermesini beklemek gerekiyor. Yüksek cari işlem açıkları demek ülkenin kendi imkânlarının ötesinde bir hızla büyümesi demek. Ülkenin kendi imkânlarının üzerinde bir hızla ve hızlı finansal ticari entegrasyonun etkisi ile büyümesi demek, ülkede büyümenin dışarıdan gelen tasarruflara fazlasıyla bağlı olması demek. Bu tanım gereği, ülkede büyümenin istikrarını tehdit eden bir olgu. Burada mali kuralı büyümenin istikrarı açısından önemli bir unsur olarak görmek gerekiyor. Kural, bu açıdan da önemli. Bu da olsun üçüncü nokta. Gelelim kuralın neyin üzerine konulması gerektiği meselesine. Büyümenin istikrarı açısından yurtiçi tasarrufları kısa vadede artırmak mümkün olamayacağına göre kamuda mali disiplin önemli bir kamu politikası aracı haline geliyor. Kamu bütçesinin bütününe bakıldığında Türkiye'de öncelikle vergi tabanını genişletip, harcamaların sağlam kaynaklara bağlanmasını sağlamak öne sürülebilir bir argüman. Ancak kısa vadede uygulanabilirliği yok. Özellikle 2011'de genel seçim, 2012'de Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2014'te mahalli seçim yapacak bir ülkede, kapsamlı bir vergi reformu ile kamu gelirlerinde dolaylı vergiler yerine doğrudan vergilerin ağırlığını artırmak bana kalırsa mümkün gözükmüyor. Bu da olsun dördüncü nokta. Bu şartlar altında, Hazine'nin son dönemdeki prezentasyonlarında vurgulandığı gibi kamu bütçesinin dengesi üzerine konulacak bir mali kural, kamu harcamalarına sınır getiremez. Olsa olsa maliye politikasında son dönemde alıştığımız yama döneminin devamlılığını sağlar. Kafaları karıştırır. Öngörülebilirliği sınırlandırır. Bu durumda, mali kuralın kamu harcamaları toplamı üzerine konulması amaç açısından son derece faydalı olacaktır. Ne yapmak istediğini bilenin, hangi yolu seçmeliyim diye bir derdi olmaz. Bizim problemimiz yöneticilerimizin ne yapmak istediklerini açıklıkla ortaya koymuyor olmalarıdır.
Bu yazı 23.02.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.