TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Daha Oscar ödül töreni yapılmadı. James Cameron'un "Avatar" filmi bu yıl Oscar'ı silip süpürmeye aday filmlerden biri. Tören günü ne olacağını bilmem ama filmin bugün itibariyle ne kadar para kazandığı, kitlelere ne kadar uzanabildiği ortada. Sinema bir endüstriyse, oylamayı bu endüstrinin çalışanları yapacaksa, Avatar elbette Oscar'lık olur. Film, bütün gişe başarısı hikâyelerini altüst etti. Avatar, şubat ayı itibariyle sinema gişelerinden yaklaşık 2.5 milyar Amerikan Doları topladı. Ama bugünün konusu Avatar'ın gişe performansı filan değil, hatta Avatar filmi de değil. Siz hiç düşündünüz mü? 2154 yılında dünya acaba nasıl olur? Hani Avatar'daki gibi "Pandora"yı hayal etmeyelim. Gelin dünya nasıl olur diye bir düşünelim. Merak edenleri, düşünmek isteyenleri aşağıya bekleriz efendim. Elbette yarın neler olacağının bir dizi ipucunun bugünlerden belli olması gerekir. Yarınımız bugünlerde olup bitenlerde gizlidir. Bugünün hangi eğilimleri acaba yarının nasıl şekillenmekte olduğu konusunda bize daha fazla malumat aktarmaktadır? Hemen aklınıza Erzurum, Erzincan, Şemdinli, Habur falan gelmesin. Ben bu isimlerin akla getirdiği son derece güncel gelişmelerin 2154 yılının şekillenmesinde hiç de önemli olmayacağını düşünüyorum. Hal, dünya için de böyle, Türkiye için de böyle. Ama bakın Madagaskar'da olup bitenler, hayatımızın seyri konusunda, dikkate alınması gereken önemli bir eğilime işaret ediyor. O nedenle isterseniz düşünme sürecine Madagaskar'dan başlayalım. Madagaskar'da geçenlerde olup bitenler, bu yüzyılın öbür yüzyıla bağlandığı noktada, öyle Pandora'da filan değil, yer kürede hayat nasıl olabilir konusunda doğrusu ya insanın zihnini açıyor. Yarının mücadele platformunun ne olacağına dair bizi bilgilendiriyor. Hiç Madagaskar Adası'nda olup bitenlerle ilgilendiniz mi? Buyurun beraber bir bakalım. Madagaskar'ı New York Hayvanat Bahçesi'nden kaçan Aslan Alex, Zürafa Melman, Zebra Marty ve Suaygırı Gloria vasıtasıyla duymuş olanlar için öncelikle vurgulayalım: Madagaskar, dünyanın dördüncü büyük adasıdır. Bir çizgi film adası olmayıp, hakikaten vardır. Afrika'nın Hint Okyanusu tarafında, Güney Afrika'ya yakındır. Türkiye'nin yaklaşık üçte ikisi büyüklüğündedir ve üzerinde yaklaşık yirmi milyon insan yaşamaktadır. Bu insanların yüzde 70'i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Yaklaşık bir milyon kişi ise halen uluslararası gıda yardımı ile hayatını idame ettirmektedir. Halbuki ada, dünyamızdaki bitki ve hayvan çeşitlerinin yüzde 5'ini üzerinde barındırmaktadır. Üstelik bunların yüzde 80'i köken olarak Madagaskar'a aittir. Arazi mümbit ve de hayat çeşitlidir. Hikâyemiz tam da bu konu ile alakalıdır. Hikâyemiz, Güney Koreli Daewoo Lojistik firmasının bir açıklamasına dayalıdır: Buna göre, Daewoo, 2008'in Kasım ayında Madagaskar'ın tarıma elverişli topraklarının yarısını 99 yıllığına kiralamak üzere bir girişimde bulunmuş ve bir ön anlaşma yapmıştır. Hesaba göre burada mısır ve palmiye yağı üretimine ağırlık verilecektir. Daewoo firması böylece Belçika'nın yaklaşık yarısı büyüklüğünde bir tarım arazisinin kontrolünü eline geçirmiş olacaktır. Mısır, Korelilerin günlük yemek listesinde önemli bir yer tutmaktadır. Time dergisinin 23 Kasım 2008 tarihli nüshasındaki habere göre firma yetkilileri yaptıkları yatırımın "gıda güvenliği" (food security) açısından önemini vurgulamaktadırlar. Daha sonra hazırlanmakta olan işlemin niteliği daha da belirginleşmeye başlar, buna göre, Daewoo 99 yıllığına kiraladığı tarım toprağı için kira da ödemeyecektir. Madagaskar'a istihdam yaratmak karşılığında toprak Korelilere kiralanmaktadır. İşte Afrikalıları, Afrika'ya yabancı yatırımlar konusunda çıldırtan tam da budur. Afrika'ya aynı eski kolonyalizm döneminde olduğu gibi doğal kaynakları alıp götürmek için gelinmesinden Afrikalılar rahatsızdır. Bunu Afrika Zirvesi sırasındaki iş dünyası görüşmelerinde İstanbul'da çok yakından izleme olanağına sahip olmuştum. Madagaskar tartışması da bu çerçevede son derece anlamlıydı. Sonra adada askeri darbe oldu, anlaşma da rafa kaldırıldı. Ancak bu anlaşma girişimi ve Afrika ile ilgili olarak gündeme getirilen benzeri iş girişimleri aklımıza 2154 meselesini getirmelidir. Eğer kendi haline bırakılırsa, beslenme desenimiz hızla değişmektedir. Dün bizi besleyen dünyamız, su kaynaklarının ve verimli tarım arazilerinin coğrafi dağılımı nedeniyle bizleri eskisi gibi besleyemeyecektir. Suudi Arabistan, Güney Kore gibi tarım arazisi ve su kaynakları kıt ülkeleri saran bu gıda güvenliği tartışmasına bu çerçevede yaklaşmak gerekmektedir. Ortada bir kolektif eylem problemi vardır: Eğer bizler küresel ısınma, su kaynaklarının yönetimi, gıda güvenliği meselelerinin çözümünü piyasalara bırakırsak, 2154 yılında Afrika'yı neo kolonyal bir yönetimin beklemesi gerekmektedir. Bakın dünyamızın kalan bölgelerine, her yerde "dünya düzleşmektedir". Küreselleşme ile birlikte dünyamız her yerde birbirine benzer bir biçimde yaşayan insanların olduğu bir büyük ağ ile birbirine bağlanmaktadır. Bu ağın her bir hücresi bir diğerine benzemektedir. Yaşama biçimi ile, çalışma biçimi ile, eğlence biçimi ile, beslenme biçimi ile dünya aynılaşmaktadır. Afrika bugünlerde bu aynılaşma, refahı paylaşma sürecinin dışında kalıyor gibi görünmektedir. İçeridekiler/dışarıdakiler tartışmasının en uç noktasında, dışarıdakilerin toplandığı kıta Afrika olacak gibi durmaktadır. Yeni kolonyal dönemin temel özelliği de eskisi gibi olacaktır. Hatırlayalım Kraliçe Viktorya dönemini. Nasıldı? Amaç, İngiltere'ye hammadde getirmekti. Hammaddenin yeri saptanırdı. Gemiler oraya bir grup İngiliz'i götürürdü. Karaya çıktıkları yere, ilk karargâhlarını kurarlardı. Burası sonra liman kenti olurdu. Hammaddenin olduğu yere kadar bir tren hattı kurulurdu. Hammaddenin olduğu yer oranın ilk kenti olurdu. Yerliler madende ya da tarlada çalışırdı. Fazlası öldürülürdü. Amaç, çıkan, yetişen hammaddeyi memlekete taşımaktı. Kalanı teferruattı. Bu çerçevede bakıldığında, Madagaskar hikâyesinin bize anlattığı tam da bir neo kolonyal düzenlemedir. "2154 yılında ne olur?" denildiğinde ilk aklımıza gelen tam da budur. Kendi haline bırakıldığında, çözümü piyasadan beklendiğinde yeni Madagaskar hikâyeleri olur. İyi olmaz.
Bu yazı 20.02.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.