TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Tekel işçileri bu saatten sonra elbette son derece haklıdır. Lafı eğip bükmeye de gerek yoktur. Ortada küresel krizin getirdiği derin bir sosyal felaket ihtimali vardır. Hükümet ise sosyal barışı korumak için ne yaptığını biliyor gibi görünmemektedir. Yaklaşık iki aydan beri, ülkemizin gündeminde yer bulmaya çalışan Tekel işçileri meselesine, ülkenin değişen koşullarını tespit ederek yaklaşmakta fayda vardır. Mesele esasen Tekel işçileri meselesi filan değildir. Mesele "küresel kriz sonrasında" kamu maliyesi, özelleştirme ve sosyal politika arasındaki etkileşime nasıl bakılacağı meselesidir. Hükümetimizin, Tekel işçileri özelinde bakıldığında, her zamanki gibi, değişenin farkında olmadığı ve de belirgin bir politika çerçevesine sahip olmadığı dikkati çekmektedir. İsterseniz önce meselenin nasıl göründüğüne bir bakalım sonra da altını çizelim: Gelin bakın Tekel işçileri neden "elbette" haklıdır. Hükümetimiz ise iktidarının sekizinci yılında nasıl hâlâ acemidir. Şimdi mesele nedir? Hükümetimiz içinde bulunduğu kamu maliyesi krizine bir çözüm bulmaya çalışmaktadır. Siz öyle "yok bir problem, vaziyet muhteşem" açıklamalarına bakmayın, 2008 krizi dünyanın her tarafında hükümetleri bir kamu maliyesi batağına sürükledi. Türkiye bu ülkelerin arasında esasen bir "yıldız" gibi parlamaktadır. Hükümetimiz, krizin etkilerini bertaraf etmek için ciddi bir canlandırma programı başlatmadığı, bankalara para aktarmak durumunda kalmadığı halde, yine de ortaya bir kamu maliyesi batağı çıkmıştır. Neden böyle olmuştur? İki nedenle: Birincisi, vergi gelirlerinin kaynağı dolaylı vergiler olduğu için bütçenin gelir tarafı 2009 yılında ağır bir hasar görmüştür. İkincisi, hükümetimizin sonunu düşünmeden başlattığı sağlık ve de belediye reformları gibi adımlar bütçe için birer kara deliğe dönüşmüştür. Bu iki noktadan çıkarılması gereken sonuç ise herhalde açıktır: Türkiye'nin kamu maliyesi felaketinin kaynağı doğrudan küresel kriz değil, bütçe politikalarındaki yapısal bozukluklar ve hatalı politikalardır. Şimdi ne yapılmaya çalışılmaktadır? Şimdi bir panik halinde nasıl kamu maliyesi felaketi düzeltilebilir diye sağa sola saldırılmaktadır. Bankalara kelle vergisi böyleydi, ortadaki öngörülemez vergi ve fiyat artışları da böyledir. Panik, yeni hataları, yeni hatalar ise artan paniği getirmektedir. Tekel işçileri hadisesi, hükümetin bilinçli bir politika tercihi değildir. Hükümet bir kamu idaresi reformu çerçevesinde, verimliliğe yönelik adımlar atıyorken Tekel'in tütün işletmelerini gündeme almış değildir. Ortada bütüncül bir politika çerçevesi yoktur. Hadise, "Aman Allahım, bütçe felaket, bir şey yapmalı ama ne yapmalı" arayışının bir sonucudur. Bu, hükümet tarafına bakıldığında çıkartılması gereken ilk sonuçtur ve işçilerin bu işte doğrudan bir günahı yoktur. Gelelim ikinci sonuca: Tekel işçileri kendilerine sunulan seçeneklerle ilgili özgür iradelerini ortaya koyarak 4-C kadrosuna aktarılıyor değillerdir. Burada Sayın Başbakan doğruyu söylememektedir. Tekel özelleştirmelerine bakıldığında görünen şudur: 2003 sonunda, yine bu iktidar döneminde, Tekel'in içki bölümü özelleştirilmiş ve o vakit işçilere sorulmuştur. İsteyenler tazminatlarını alıp gitmişlerdir, kalanlar ise Tekel'in sigara işletmelerine aktarılmışlardır. 2008 yılında Tekel'in sigara işletmeleri özelleştirilirken satın alan BAT'ye istediği işçileri alabileceği söylenmiş, kalanlar ise doğrudan Tekel'in tütün işleme tesislerine aktarılmışlardır. O yıl kimse işçilere "ne yapmak istersiniz" diye sormamıştır. Bu arada, hakkını verelim, çalışanların haklarına bir zarar da verilmemiştir. Bu son adım hariç elbette: Şimdi bu işçilere Tekel'in tütün işleme tesislerinin kapatıldığı söylenmektedir. Örgütlü yaklaşık on iki bin işçinin kazanılmış haklarının kaybı, bugün, bu ortamda devreye girmektedir. Bu da akılda tutulması gereken ikinci noktadır. Gelelim üçüncü noktaya: Küresel krizin dünyanın her tarafında yol açtığı sosyal hasar günün temel konusudur. Böyle bir ortamda, sosyal politikaların tasarımında kamunun rolü birinci planda gelmektedir. Bugün artık zaman farklıdır. Piyasa mekanizmasının sağlıklı işlemesine faydalı olacak kamu politikalarını keşfetme zamanıdır. Diyelim ki, bu hükümet çok bilinçli bir biçimde verimsiz kamu işletmelerini kapatmak istemektedir. Bunun kaynak israfı yarattığını düşünmektedir. Bunu artık dünkü gibi yapmak, "yapıyorum ve oluyor" demek değişenin farkında olmamaktır. Buna artık "özelleştirme" demek de doğru değildir. Hükümet, bir yandan krizin etkisiyle hızla artan işsizlere çağa uygun yeni beceriler kazandırmak için kurslar açmaya çalışmakta, hatta bu kurslara katılacak olanların cebine "oturdukları" yerde para koymak üzere düzenleme yapmaktadır. Halen etkin bir biçimde harekete geçirilemese de özel sektörün ihtiyaçlarının sistematik bir şekilde belirlenmesine yönelik adımlar atılmasa da bu, doğru bir yaklaşımdır. Ancak aynı hükümetin kapatmayı düşündüğü verimsiz kamu işletmelerindeki personele yeni beceriler kazandırmak için onlara yeni bir kariyer imkânı sunmak için de bir politikası olmalıdır. Ama bakın yoktur. Hükümet, bir ara Sayın Başbakan'ın diline doladığı, "kazan-kazan çözümleri"nin esasen mutabakat tesisi demek olduğunu, bu hadisede de unutmuş görünmektedir. Müzakere, "biz doğruyuz elbet ama sizle müzakereye geldik" diye yapılmaz. Bu da üçüncü noktadır. Zaman, yeni sorun çıkarma değil, çözüm üretme zamanıdır. Tekel işçileri hadisesi tek bir noktaya işaret etmektedir: Hükümetimiz hâlâ acemidir. Allah, zihin açıklığı versin efendim.
Bu yazı 09.02.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.