TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Yirmi birinci yüzyılı tanımlarken ilk küresel finansal krizimizi ihmal etmek mümkün olmayacak. İktisatçıların ve hepimizin dünyaya ve hayat tarzımıza ilişkin bakış açısı bu krizle birlikte kapsamlı bir değişikliğe uğruyor. Uğramak zorunda. Daha önce hiç alışık olmadığımız bir sürecin içinden geçiyoruz. Yarının nasıl olacağını bugünün tartışmaları belirleyecek. Bugünün tartışmaları ise esasen komik. Son günlerde hiç piyasa ekonomisinin yılmaz savunucularının neler söylediğine bakıyor musunuz? Geçen hafta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongresi'nde, ilk küresel finansal krizimize ilişkin, ilk resmi soruşturma yürütülmeye başlandı. İlk olarak, dört finansal kurumun üst düzey yöneticileri sorgulandı. Sorgu, muhteşem bir komedi kıvamında devam ediyor. Gelin bakın bu günlerde neler oluyor. Pazartesi günleri aslında, Türkiye ekonomisinde olup bitenlerden gözümüze takılanlara bakardık ama bu hafta bir değişiklik yapalım. Türkiye ekonomisinde ilginç bir durum yok. 2009 bütçesinde hükümetin 60 açık beklerken 50 açık vermesi elbette ilginç ama bugünlük o konuya girmeyelim. Hele azıcık çalışalım, o konuya bir döneriz. Biz bugünlük ABD Kongresi'ndeki soruşturmaya bir bakalım. Karl Marx, "Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i" adlı tarih incelemesinin başlangıcında, Hegel'in "tarih kendisini hep tekrar eder" görüşünü eleştirirken "tarihte olaylar, sözgelimi, iki kere tekrarlanır, ilkinde bir trajedi, ikincisinde ise bir komedi olarak" der. Bunu içinde bulunduğumuz iktisadi kriz ortamına uyarlarsak, bugüne kadar pek çok iktisadi kriz gördük. Bundan öncekilerde hep suçu atacak birileri vardı. Hatırlayın, ilk kriz modellerinde suçlu ilgili hükümetlerdi. Hep popülist oluyorlardı. Derken, bankacıları suçladık. Ama galiba bu kez suç sistemin kendi içinden ve de işleyiş biçiminden kaynaklanıyor. Böyle bir durumda, sistemin kendisini savunmaya çalışmak ise yalnızca komik oluyor. Keynes üstadımızı dinleyelim, vakıa, fikirlerimizi desteklemiyorsa, fikrimizi değiştirelim. Bakın böyle bir ortamda vakıayı suçlamak nasıl komik oluyor? İlk örnek, Eugene Fama'dan. Eugene Fama'yı bilir misiniz? Fama, finans teorisi için önemlidir. Finans ki bugünkü problemlerimizin kaynağıdır. Kendisi, serbest piyasa ekonomisinin finans teorisindeki uzantısı olan "Etkin Piyasalar Hipotezi"nin (Efficient Markets Hypothesis) babasıdır. Nobel ödülünü de bu nedenle almıştır. Chicago Üniversitesi'ndedir. İktisattaki, serbest piyasacı Chicago ekolünün temel direklerinden birisidir. Geçen hafta, Fama, Amerikan The New Yorker dergisindeydi. "Chicagocular şimdi neler düşünüyor?" başlıklı bir makalede sorgulananlar arasındaydı. Fama, belki de yaşı gereği -ki artık yetmişlerindedir-, kulaklarını gerçeklere kapatıyormuş gibi duruyordu makaledeki tartışmada. Vakıayla kavga ediyordu. Ne diyordu "Etkin Piyasalar Hipotezi?" Piyasada fiyatlar, fiyatı belirlenen finansal kontratın gerçek değerini yansıtırdı. Ne olursa olsun yansıtırdı. Hatta biri içeriden öğrenip, işlem yapmaya kalksa bile, fiyatlar o malumatı bile hemen yansıtmaya başlayacağı için, normal üstü kâr etmek mümkün olmazdı. Şimdi nasıl bir krizin içindeyiz? Bazıları, portföylerine, gerçek değerini yansıtmayan fiyatlardan bir dizi finansal kontrat aldı. Bir nevi şehir içme suyuna kanalizasyon karıştı. Yüksek fiyatlardan portföylerde taşınan menkul kıymetlerin, kimin portföyünde olduğu bilinmiyordu. Dolayısıyla kimin portföyünün ve dahi bilançosunun en büyük hasarı aldığı belli değildi. Millet birbiri ile işlem yapmamaya başladı. Bankalar arası işlem piyasaları çöktü. Kimse birbiri ile işlem yapmamaya başladı. Çöken, "Fiyatlar, işlem gören finansal kontrat ile ilgili tüm malumatı anında yansıtır" görüşüydü. Fama, bu teori ile İktisat Nobeli'ni almıştı. Şimdi Fama kendisi ile konuştuğunuzda yalnızca sinirleniyor. Kendi teorisinin, iktisadi işleyişi kavramamıza yardımcı olarak bir kuramsal kurgu, yani gerçeklikle ilgisi olmayan bir egzersiz olduğunu da söyleyemiyor. Çünkü eskiden öyle dememişlerdi. O teorik kurgu, gerçekliğin birebir benzeri gibi lanse edilmişti. Eleştiriler hep öyle karşılanmıştı. O vakit ne oluyor? Eugene Fama, İngiliz The Economist dergisine aboneliğini iptal ediyor. Bu neye benziyor? Etrafta olup bitenleri kabullenmektense, televizyonda haberleri izlemekten vazgeçmeye benziyor. Yaptığınız gerçekliği değiştirmiyor. Ama hiç değilse, sizi rahatlatıyor. Amerikalı bankacılar da bu çerçevede son derece eğlenceli ifadeler veriyorlar. Goldman Sachs'tan Lloyd Blankfein finansal krizi bir fırtınaya benzetiyor mesela. Ne hoş değil mi? Bir fırtına gibi doğanın bir ürünü. Doğal bir gelişme yani. Halbuki finansal kriz doğrudan finansal sektördeki zayıf düzenleme çerçevesinin ürünü değil miydi? Öyleydi. Türkiye'nin finansal piyasalarında bu fırtınanın başlamamasını, piyasalardaki işlemlerin ilkelliğine ve düzenleme çerçevesinin sıkılığına vermek gerekiyor. Peki, bu durumda soru nedir? Soru şudur: Gelişmiş ülkelerde böyle bir fırtınanın oluşmasına neden olan düzenlemelere yol açan fikir nedir? Elbette "Etkin Piyasalar Hipotezi"dir. Fama'nın hipotezi, finansal piyasalarda bir dizi işlemin gereken kamuyu aydınlatma düzenlemesi olmadan hayat bulabilmesine teorik zemin hazırlamıştır. Bu krizin en önemli zihinsel hazırlayıcısı Eugene Fama'nın ta kendisidir. Tevekkeli değil, Fama bugünlerde The Economist aboneliğini iptal ettirmektedir. Ne desin yani? Pardon mu? Ortada işini kaybeden milyonlar, faaliyetlerini tatil eden bu kadar küçük ve orta boy işletme varken Fama ne yapsın dersiniz?
Bu yazı 19.01.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.