TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2010 yılının ilk günlerindeyiz. İçinden bir süredir geçmekte olduğumuz süreç benim aklıma bu günlerde, her nedense, Charles Dickens'ın "İki Şehrin Hikâyesi"ni getiriyor. Başlangıcını hatırlıyor musunuz? Şöyledir: "Zamanların en iyisiydi. Ve zamanların en kötüsüydü." 2010 böyle anılmaya daha da fazla aday görünüyor. Öyle siyasi bir analiz filan yapacak değilim. Tam tersine, "Ankara itişmeleri"nin gerçek gündemi gölgelediğini düşünüyorum. 2010 yılını Türkiye'nin gençlikle imtihan yılı olarak görüyorum. Gelin bakın neden böyle düşünüyorum? 2010 yılı Türkiye'nin gençlikle imtihan yılı olmaya aday gibi durmaktadır. Ya bu yıl, gençlere "bu ülke sizi düşünmektedir" mesajı verilecektir ya da gençlerimiz kendi ülkelerinden umudu keseceklerdir. Gerçek bu kadar açık ortadadır. Bu neden böyledir? İki nedenle. Birincisi, Türkiye'de nüfusun yarısı otuz yaşının altındadır. Gençler artık ordular halinde işgücüne katılmaktadırlar. 2002 sonrasında Türkiye'nin işsizlik oranını aşağı indirmemesinin nedeni, sanayi ve hizmetler kesiminin istihdam alanı yaratmıyor olması değildir. İşgücüne gençlerin hızla katılıyor olmasıdır. Türkiye'nin hızla yapı değiştiriyor olmasıdır. Kolay mıdır? Nüfusun yüzde 75'i artık kentlerde yaşamaktadır. İkincisi, 2010 yılında Türkiye yüzde 4,3 bile büyüse, işsizlik rakamlarını aşağıya doğru indiremeyecektir. Bu şudur: Yüzde 4,3'lük bir büyüme bile, 2010 yılı için "bereketsiz büyüme" olacaktır. TEPAV'da yapılan hesaplar böyle göstermektedir. Bereketsiz büyüme demek, Türkiye'nin genç nüfusunu giderek heba etmesi demektir. Bu, önümüzdeki dönem için her tür kutuplaşmanın daha da keskinleşmesi anlamına gelecektir. Zamanların en iyisidir ve zamanların en kötüsüdür. Türkiye'nin nüfus yapısı, hem fırsatımız hem de lanetimizdir. Türkiye'nin güncel ve gündelik iktidar kavgalarının eseri olan ve medyanın çakma gündemini işgal eden "Ankara itişmeleri" sahici değildir. Gerçeklik nerededir? Türkiye, gençliğin meseleleri üzerinde düşünmemektedir. Giderek artan bir hızla işgücüne katılma yaşına gelen genç nüfus üzerinde yeterince dikkatle düşünmediğimizin farkında mısınız? Yeterince düşünüyor olsaydık, gençler, Türkiye'nin Avrupa Birliği yürüyüşünün temel dinamiğini teşkil ederlerdi. Bugün öyle değildir. Türkiye'nin Avrupa Birliği yakınlaşmasında ihtiyacımız olan Avrupa Birliği'nin Türk tarımına destek vermesi değildir, şehirlerin altyapı yatırımları için de desteğe ihtiyacımız yoktur. Türkiye'nin Avrupa Birliği dönüşümünün özü genç nüfusa beceri kazandırılması ve ortaöğretimden yükseğine, TÜBİTAK'ından YÖK'üne bütün bir eğitim sistemimizin elden geçirilmesidir. Var mıdır ortada böyle bir yarını kurma çabası? Yoktur. Ankara'nın ufuksuzluğu Türkiye'nin umutsuzluğudur. Siyasi ikbal hesapları, memleketin ufkunu karartmaktadır. Peki, Türkiye'nin önü tıkalı mıdır? Ne münasebet! Yapılması gereken ortadadır: Türkiye'nin işgücüne katılma yaşına gelenlerin beceri düzeyini, iş yapma kapasitesini süratle yükseltmesi gerekmektedir. Bunun için öyle uzun boylu düşünmeye de gerek yoktur. Bu gençlere günümüzde iş yapabilmeleri için gereken temel jenerik beceriler kazandırılmalıdır. Nedir bunlar? TEPAV'ın yaptığı anketlere göre iş bulabilmek için gereken en önemli beceriler bilgisayar kullanımı ve İngilizce bilgisidir. Bunlar sağlandığında işgücü kalitesinde niteliksel bir sıçramayı gerçekleştirebilmek mümkün görünmektedir. "Bunlar da nereden çıktı?" diyen varsa, herhangi bir fabrikadaki makinelere bir bakmalarını öneririm. Kullanılan makineler giderek artan bir biçimde bilgisayar benzeri kumandalara sahiptir ve komutlar esasen İngilizcedir. "Buradan ne çıkar?" merakı içinde olanlar ise 1997 krizinde Güney Kore'nin uyguladığı kitlesel beceri kazandırma kurslarının etkilerini inceleyebilirler. Konu ile ilgili tartışma notları hem TEPAV hem de Koç Üniversitesi-EAF web sitelerinde mevcuttur. Kore'nin üç ay içinde yaptığını, hâlâ yapmamış olmamız eksikliktir. Siyasi tartışmaların neden olduğu toz-duman ortamı, Türkiye'nin gerçek gündemini gölgelemektedir. Gölgelememelidir. Eğer 2010 yılını da bir tedbir almadan heba edersek, sonrasında hayıflanmak için uzun uzun zamanımız olacaktır. Zaman artık konuşmayı bırakıp, icraata geçme zamanıdır. 2010 yılı Türkiye'nin gençlikle imtihan yılı olmaya adaydır
Bu yazı 05.01.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.