TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu haftanın başında, FAO (Uluslararası Gıda Örgütü), Roma'da Dünya Gıda Zirvesi'ni topladı. Haberlere göre toplantı pek başarılı değildi. Zaman kaybı olarak niteleniyordu. Gelişmiş ülkeler, dünyada açlıkla mücadele için somut bir program açıklamadılar. Açlığın kökünün kazınması için mutat "politikacı" açıklamaları yapıldı. Geçen gün, İngiliz The Economist dergisi, gıda güvenliğiyle ilgili bir yazıya Amerika'nın eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'dan bir alıntı ile başlıyordu: 1974 yılında düzenlenen ilk Dünya Gıda Zirvesi toplantısına katılan Kissinger, "On yıl sonra gece aç uyumak zorunda kalan çocuk kalmayacak" demişti. Sene 2009, aç insanların sayısı 100 milyon daha artarak bir milyarı aşıyordu. Dikkat ettiniz mi? Sayın Başbakanımız da bu son zirve toplantısındaydı. Zaman kaybına o da iştirak etti. Merak etmeyin, zaman kaybı ile zamanınızı çalacak değiliz. Bizim dikkatimizi, Roma'daki toplantıyı Suudi Arabistan'ın finanse ediyor olması çekti. Bugünkü konumuz tam da budur efendim: Suudi Arabistan, gıda güvenliği konulu Dünya Gıda Zirvesi'ni neden böyle koşarak finanse etmektedir? Suudi Arabistan'ın derdi nedir? Merak edenleri bekleriz. Suudi Arabistan'ın derdi iklim değişikliğidir. Ülkenin eski Petrol Bakanı Zeki Yamani'nin veciz bir biçimde ifade ettiği gibi: "Suudi Arabistan'ın şanssızlığı topraktan su yerine petrol fışkırmasıdır." Bu hızlı dönüşüm çağında, yeterli su rezervlerine sahip olmaması Suudi Arabistan'ı gıda güvenliği konusunda ciddi bir arayışa yöneltmektedir. Buyurun, Allah petrol verdiklerine bir sürü de dert vermektedir. 1980-1999 arasında ülke hızlı bir biçimde tarım alanlarını geliştirmeye önem vermiştir, bilenlerin anlattığına göre. Gıda güvenliği için kendi topraklarında tarımı geliştirme çabası, ülkenin yenilenmesi mümkün olmayan su kaynaklarının üçte ikisini tüketmiştir. Bunun çıkar yol olmadığını gören Suudi Arabistan, iklim değişikliği çağında su kaynaklarını korumanın daha önemli olduğuna yirmi birinci yüzyılda karar vermiştir. İçerideki üretim durdurulmuş, Suudi Arabistan uluslararası gıda piyasasına alıcı olarak dönmüştür. Gıda piyasalarında 2007-2008'de gözlemlenen hızlı fiyat hareketleri, ülke yönetiminin arayışlarını hızlandırmıştır. Bu kez Suudi yönetimi ülke dışında tarım arazileri toplamaya ve üretime yönelmeye karar vermiştir. Şubat 2009'da kurulan Hail Agricultural Development Company, Sudan'da geniş araziler almaya başlamıştır. Bu arada hükümet de bu iş için yaklaşık 800 milyon dolar ayırmıştır. Tanzanya hükümeti ile de benzer bir anlaşma imzalanmıştır. Suudi Arabistan'ın Sudan yanı sıra Türkiye'de tarım arazileri ile ilgilenmesinin arkasında dünya gıda piyasalarındaki hızlı fiyat hareketleri yatmaktadır. Ama hepsinin arkasında kendi su kaynaklarını koruma kaygısı yatmaktadır. İklim değişikliği çağında suyu korumak galiba önemli görünmektedir. Suudi Arabistan ve ufak bir dizi başka ülkenin tarım arazilerinin peşinde koşmaları, buralarda geniş çiftlikler oluşturmaya önem vermeleri çok doğal olarak neo-kolonyalizmle ilgili bir politik tartışma sürecine de neden olmuştur. Öyle olmaz mıydı eskiden? Kapitalistler hammaddenin olduğu bir yer bulurlardı, Allah'ın unuttuğu bir yerde. Sonra orayla en yakın liman olabilecek yer arasına bir demir yolu hattı çekiliverilirdi. Limana da bir kent inşa edilmiş olurdu. Yerliler hammaddeyi çıkarıp toplamaya, sonra da trene taşımaya yarardı. En son bir de gemiye malı yükleyecek adam gerekirdi. Bunlar dışında kalan yerliler ise öldürülebilirdi. Eskiden hayat böyleydi. Dünya kapitalistlere bırakılmış olsaydı, pek yaşanmaz bir yer olurdu cidden. Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, bu iklim değişikliği çağında, neo-kolonyalizm için bir neden yok mudur? Vardır. Bakalım biçimi nasıl olacaktır? İşte bu artan politik tartışmalar nedeniyle Suudi Arabistan, 2008 yılından beri Dünya Gıda Örgütü'ne yüksek miktarlarda para aktarmaya başladı. 2008 yılında aktarılan 500 milyon doların nedeni, küçük ülkelere gıda için destek sağlamaktır. 2009 yılındaki Dünya Gıda Zirvesi'nin finansmanına da bu çerçevede karar verilmiştir. Neden? Gıda güvenliği tartışmasının kaynağı nedir? Şudur: Bugünden 2050'ye kadar dünya nüfusu üçte bir oranında artacaktır. Bu dönemde tarım ürünleri talebinin ise yüzde 70 artması beklenmektedir. Bu arada et talebi de iki katına çıkacaktır. Bu rakamlar gelen dönüşümün habercisidir. Dünyada orta sınıf genişleyecek, beslenme alışkanları değişecek, gıda talebi nüfus artışı ile alakalı olmayan bir biçimde artacaktır. Ben size "1 milyar Çinli deodorant kullanırsa ne olur?" diye boşuna sormadım. Bu arada tarım sektörü giderek yatırım fakiri halindedir. Bu birinci meseledir. İkincisi ise böyle bir dünyada mevcut topraklarda verimi artırmak önemli hale gelmektedir. Üçüncüsü, konu dönüp dolaşıp biyo-teknolojiye ve de GDO'ya (genetiği değiştirilmiş organizmalar) gelmektedir. Nereden nereye? "Suudi Arabistan neden FAO toplantısını finanse ediyor?" diye meraklanınca yol birden GDO'ya sapıverdi. Unutmayalım da biraz da ona bakalım.
Bu yazı 21.11.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.