TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geldiğimiz noktada içinde bulunduğumuz iktisadi durgunluk ortamı ile ilgili bir durum tespitinde fayda var. Bugünlerin münazara konusu nedir? Şudur: Bugünlerde mavi yer küremizin her tarafına dalga dalga yayılmakta olan iktisadi toparlanma sinyalleri kendi başına mı olmuştur, yoksa hükümetlerin aldıkları tedbirler etkili olmuş mudur? Ne dersiniz hangisi doğrudur? Kabul edelim ki, bu soru, Türkiye için başlıbaşına önem taşımaktadır. Çünkü Türkiye bu iktisadi kriz esnasında dişe dokunur bir tedbir almamış ülkeler listesinde ön sıralardadır. Yoksa hükümetimiz doğruyu mu yapmıştır? Hayır, elbette hayır. Gelin bakın, bu soruya neden "hayır" cevabı verilmelidir. Merak edenleri aşağıya bekleriz. Her kriz aslında bir yangına benzetilebilir. Aynı yangınlarda olduğu gibi, her kriz iktisadi işleyişte derin bir hasara yol açabilir. Yangın ormanın bir yerinde çıktığında, yangınları önlemek ve ormanları korumakla ilgili idare hiçbir adım atmaz, hiçbir tedbir almazsa, yangın sonsuza dek devam eder mi? Hayır, elbette hiçbir yangın sonsuz dek devam edemez. Sonunda ortada yakacak ağaç ve de ot kalmayınca yangın kendi kendisine söner, gider. Bu arada yangının olduğu bölgedeki bitki örtüsü de gider, oradaki hayvanlar da yaşam alanlarını kaybederler. Yangını söndürme çalışmalarının iki temel amacı vardır: Birincisi, yangının çıktığı alandaki bitki örtüsünü yeniden canlanabilecek bir halde kurtarmaya çalışmak esastır. İkincisi, eğer yangın çok şiddetliyse, en azından yangının tahrip edeceği alanı sınırlandırmaya çalışırsınız. Önceliğiniz yangının alanını kontrol etmeye çalışmak olur. Buradan çıkarılması gereken ilk tespit açıktır: Yangınla mücadelenin amacı, kendi haline bırakıldığında, yangının neden olacağı hasarı sınırlandırmaktır. Yoksa her yangın, ortada yakacak bir alan kalmayınca kendiliğinden söner. Buradan, "canım, yangını söndürmeye çalışmanın bir anlamı yok" manası çıkarılamaz. Eğer her şey olup bittikten sonra, dünkü ataletinize mazeret aramıyorsanız hal böyledir. Gelelim buradan ekonomiye. Her iktisadi kriz de bir gün elbette kendiliğinden sona erer. Bundan önce dünyayı sarsmış her iktisadi durgunluk bir ya da birkaç yıl sonra sona ermiştir. Dünyada başlayan her iktisadi durgunluk döneminin içinde, sonunda, ortaya kendiliğinden bir toparlanma eğilimi çıkmıştır. Nereden çıkmıştır? Mesela şirketlerin eriyen stokları nedeniyle ortaya çıkmıştır. Durgunluk döneminde talep sıfıra filan düşmez yalnızca azalır, çok azalır. Şirketlerin stok tutmasının nedeni tedarik zincirine talebe bağlı olarak kesintisiz mal gönderebilmektir. Şimdi alın bir gıda şirketini ve şöyle bir düşünün: Krizle birlikte iç pazara ve dışarıya yönelik satışlarınız düşmüştür. Her bir üretim devreniz diyelim dört ay ise, ilk üretim devresinde üretip stokladıklarınızı eskisi gibi o devrenin içinde satılmamıştır. Ama bir-iki-üç üretim devresi geçince stoklarınız azalıp, bitmeye başlamıştır. Şirketin pazarlarını kaybetmemesinin ön koşulu gerektiğinde tedarik zincirine yeni mal iletebilmesidir. Bu nedenle hiçbir şirket, satışlar yavaş bile olsa sıfır stokla çalışamaz. İktisadi durgunluk süresi içinde, bir değil ama birkaç üretim devresi geçince, şirketler yeniden belli bir stok seviyesini yakalamaya çalışırlar. Bu yeniden stok biriktirme hamlesi kendiliğinden bir iktisadi hareketliliğe elbette neden olur. İkinci tespit şudur: Kriz içinde bile olsanız talep sıfırlanmadığı için, mesela herkes bir şeyler yemek zorunda olduğuna göre, azalan stoklar, kendiliğinden bir iktisadi toparlanma sürecine yol açarlar. Bugün içinde bulunduğumuz iktisadi toparlanma sürecinde doğal bir neden vardır. Üçüncü tespit ise şudur: Krizle mücadele, krizin hasarını sınırlandırmayı amaçlamalıdır. Açıktır ki, kendi haline bırakıldığında, şirketlerin bir bölümü, yeniden stok oluşturma döneminin başlangıcına kadar bile ayakta kalamazlar. Neden kalamazlar? Ellerindeki işletme sermayesini yeniden üretemeyip, nakit olarak borç ödemelerinde kullanmaya başlayan şirketler, bir-iki-üç üretim devresi geçip, başlangıçtaki işletme sermayelerini yalnızca borç ödemelerinde kullanmaya başlarlarsa, toparlanmanın başında güçleri tükenebilir. Bazı şirketler ise, yeniden stok oluşturacak gücü kendilerinde bulamazlar. Neden bulamazlar? Çünkü toparlanma döneminin başında ellerindeki işletme sermayesini borç ödemelerine harcayarak o güne kadar ayakta kalmışlardır. Burada marifet nerededir? Marifet, şirketler işletme sermayelerini tamamiyle kaybetmeden toparlanma sürecinin başlamasını sağlamaya çalışmaktır. Gelişmiş ülkelerde görünen şudur: 1929 buhranı ile karşılaştırıldığında, 2008 buhranında toparlanma daha çabuk başlamıştır. Bu krizle aktif mücadele politikaları için olumlu bir puandır. Beşinci tespit işte buradadır: Krizle mücadele politikaları şimdilik yeniden stok biriktirme dönemini öne çekmiş gibi durmaktadır. Bu da iyidir. Altıncı tespit Akdeniz'e kısrak başı gibi uzanan memleketimizle alakalıdır: Şirketlerimiz burada benzer bir desteği tam anlamıyla bulamamışlardır. Kriz, özellikle, finansal imkanları zayıf şirketleri, KOBİ'leri olumsuz etkilemekte, sermaye temerküzünü hızlandırmaktadır. Bu da pek iyi değildir.Türkiye ekonomisi de elbette toparlanma sürecine girecektir. Buradaki yangın da sona erecektir. Ama neden? Ortada yanacak bir şey kalmayacağından. Bu kötü yönetimdir.
Bu yazı 17.11.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.