TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Şimdi ne yapacağız? "İlki kendi başına öylesine bir hadisedir, ikincisi olsa olsa rastlantıdır, üçüncüsü de olursa ortada bir eğilim vardır" (One is a blip, second is a coincidence, third is a trend) prensibi uyarınca ne olup bittiği hakkında hüküm vermek için benzer bir üçüncü hadiseyi mi bekleyeceğiz? Yoksa ortadaki süreci ciddiye almaya başlayacak mıyız? Sermaye kontrolleri dün kötüydü. Ama bakın bu günlerde göze hiç de kötü görünmüyor. Küresel sistemimizin bekçisi IMF'den hâlâ bir kınama mesajı gelmediğinin fakında mısınız? Herhalde onlar da düşünüyorlar daha. Ne oluyor? Neden böyle oluyor? Bu eylemlerin ardındaki mesaj nedir? Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Tayvan, 10 Kasım günü, vadeli mevduata park eden yabancı kaynaklı fonlara engel getirdi. Bugüne kadar, yabancılar Tayvan'a getirdikleri parayı vadeli mevduatta üç ay bekletebiliyorlardı. Artık bekletemeyecekler. Üç ay vadeli mevduatta bekleyenler ise hesaplarının vadesini bir üç ay daha uzatabiliyorlardı. Artık uzatamayacaklar.
Söylendiğine göre vadeli mevduatta hisse senedi, tahvil gibi bir enstrümana dönüşmeden bekleyen para miktarı 15.5 milyar dolara yükselmiş Tayvan'da. Tutar daha önceden düşünülenin beş katına ulaşınca bir tedbir almak gerekmiş. Son dönemde dışarıdan gelen paranın yüzde 30'u vadeli mevduat hesaplarında beklemeye başlamış. Kalanı hisse senedi ve tahvil arasında kardeşçe bölüşülüyor. Ülke parasını değerlendirmek Ne oluyor? Şöyle oluyor: Elinizdeki Amerikan dolarlarını bir Tayvan bankasına aktarıyorsunuz. Sonra Amerikan dolarlarınızı yeni Tayvan Doları'na çeviriyorsunuz. Böylece yeni Tayvan Doları talebini artırıp, ülke parasının, aynı Türk Lirası gibi, değer kazanmasını sağlıyorsunuz. Sonra elinizdeki Tayvan dolarları ile bir vadeli mevduat hesabı açtırıyorsunuz. Ne olmuyor? Elinizdeki kaynakla hisse senedi ve tahvil piyasasına girip, risk filan almıyorsunuz. Bu arada ülke parası değerleniyor ve Tayvan'ın dışarıya satmakta olduğu mallar pahalılaşıyor. İhracat pazarlarının hâlâ tam anlamıyla canlanmadığı, kalan pazarlar için rekabetin kızıştığı bir ortamda, parası değerlenen ülke artan rekabette zorlanıyor. Aynı Türkiye gibi. Ülke ekonomisinin toparlanması gecikiyor. Aynı Türkiye gibi. Aynı adımı bir süre önce Brezilya da atmıştı. Hatırlayın, onlar hisse senedi ve tahvile yatırılan yabancı fonlara fazladan bir vergi koymuşlardı. Oranı son derece düşüktü ama bir niyet gösteriyordu. Tayvan'ın 10 Kasım'da aldığı karar da ciddi bir sermaye kontrolü anlamına gelmiyor. Ülke içine yönelik fon akımlarına "Ya bir yere yatırım yap ya da gelme" deniyor yarım ağızla. Bunu da esas olarak bir niyet belirtisi olarak almak gerekiyor. Bu, bir uyarı aslında. Aynı Brezilya'nınki gibi. Peki, bu içinde bulunduğumuz geçiş dönemine ait bir unsur mudur, yoksa yeni normali tanımlarken artık sermaye kontrollerinin daha normal olarak görüldüğü bir dünyadan mı bahsedeceğiz? Doğrusu ya, kimsenin o kadar ileriye doğru bakacak hali yok.
Brezilya'dan sonra Tayvan'dan gelen sermaye kontrolü uyarısı "dil ağrıyan dişe gider" türünden bir önlem olarak görülmelidir. Mesele doğrudan doğruya tek tek ülkelerin ayrı ayrı toparlanma süreçleri ile ve o ülkelerin yöneticilerinin işsizlikle baş etme telaşı ile yakından alakalıdır. Bugün problemle baş etmek isteyenin, günün meselesi ile ilgili bir çözüm yolu icat etmesi gerekmektedir. Türkiye gibi politika ataleti ile kasılıp kalmamış, milletinin dertlerine çözüm getirmeye çalışan ülkelerde bu tür uyarıları ve denemeleri görmeye devam etmek şaşırtıcı olmamalıdır. Toparlanmanın koordinasyonu Nedir bu tür tekil tedbirlerin bize anlatması gereken? Ortadaki mesaj açıktır, küresel toparlanma süreci halen koordineli bir biçimde yürütülmemektedir. Gelişmiş ülkelerdeki kriz tedbirleri nedeniyle düşük olan faiz oranları, küresel ölçekte bir tasarruf dalgasına neden olmaktadır. Dalganın büyüklüğü eskisinden az bile olsa, azalan ithalat kaynaklı dolar talebi nedeniyle etki her yerde daha büyük olmaktadır. Bu dalga bizim gibi gelişmekte olanları rahatsız etmektedir. Frederic Mishkin'in geçenlerde İngiliz Financial Times gazetesinde vurguladığı gibi geçmişte türev ürünlerin de katkısı ile bu dalganın boyutu pek daha kocaman olurdu. Ama şimdi değildir. Bu ne demektir? Mishkin ve bu konuyu gündeme taşıyan Roubini kendi ülkelerinin, merkezin, finansal sisteminin biriktirmekte olduğu riskler için rahat uyuyabilirler. Onlar için eskisi gibi bir büyük tehdit yoktur. Ama hayat bizim gibi ülkeler için öyle değildir. Temmuz ayından başlayarak "Değerli TL işsizlik demektir" başlığıyla bir dizi yazıda ifade ettiğimiz gibi, ihracat pazarlarının daraldığı, ekonomilerin tık nefes olduğu, işsizliğin boyutlarının yükseldiği bir ortamda değerlenen yerel para "yaratıcı bir yıkım" değil, düpedüz yıkım getirir. Dünle bugünün farkı buradadır. Bizim için dert olan şimdiden anlaşılmazsa, meseleye yalnızca gelişmiş ülkelerin bankalarının sağlığı açısından bakılırsa hata yapılmış olur. Sermaye kontrolleri bugün bizim gibi ülkelerin işsizlikle mücadele programı ile yakından alakalıdır. Gelişmişler ya gelişmekte olanlara yardım ederler ya da yeni normal içinde sermaye kontrollerini de barındırmak zorunda kalır.Brezilya ve Tayvan'dan gelen uyarıları dikkate almakta fayda vardır. Bizim buralarda, yeni finansal sistem düzenlemelerine bu gözle bakılacaktır. Yeni normal belki de kaynakta sermaye kontrolü benzeri tedbirler içerecektir. Bakacağız.
Bu yazı 14.11.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.