Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    İhracatçılar desteklenmeden işsizlik zor azalır

    Güven Sak, Dr.26 Eylül 2009 - Okunma Sayısı: 1011

    Türkiye'de ve dünyada alışık olmadığımız bir dönemden geçiyoruz. Eski alet kutusunun anlamını yitirdiği noktadayız. Bu dönemin dinamiklerini eskiden kullandığımız kavramlarla niteleyebilmemiz mümkün değil. Tembel iktisatçıların söylediklerine hiç girmeyip, sorumuzu soralım: Böyle bir dönemde ekonomiye nasıl bakmak gerekir? Gayet basit: İşsizlik ve istihdam verilerinin bize neler söylediğini daha iyi analiz etmeye çalışarak. Kalanı kocaman bir boş laftır. Bugünlerde bir iktisatçı sizlere, "Büyük bir kur hareketi olmadı, demek ki IMF'ye ihtiyaç yokmuş" diyorsa, ya okumakta olduğunuz yazıyı tam orada okumayı kesin ya da izlediğiniz televizyon kanalını hemen değiştirin. Tabii canınız boş laf dinlemek istemiyorsa, öyle ya, bazen mırıl mırıl boş laf dinlemek hoş bile gelebilir. Koca koca adamlar nasıl da boş boş konuşmaktadırlar. Pek eğlencelidir. Onlar da eğlenmektedirler. Gözleri ışıl ışıldır. Şehvetle anlatmaktadırlar. Ama anlatılanı incir çekirdeğine koysanız, "daha daha" demektedir. Dönelim meselemize: Nedir bu krizin temel göstergesi? İktisadi durgunluktur. Piyasada para dönmemesidir. Alışverişin kesilivermesidir. Böyle bir ortamda düşen faiz, değerlenen Türk Lirası iktisadi durgunluğun yol açtığı semptomlardır. Aynı biçimde enflasyon da iktisadi durgunluğun bir göstergesidir. Bakınız, Türkiye yüzde 5'lerde bir enflasyon oranına doğru gidiyor. Ama nedeni iktisadi durgunluktur. Bütçe açığının bu kadar büyümesinin nedeni de iktisadi durgunluktur. 2001 öncesinde iktisadi analizin temel belirleyeni kamu borç stokunun döndürülmesi meselesiydi. Faiz ondan artardı, enflasyon ondan fazla artmazdı. Bankalar ona bakıp kredi dağıtırdı. Analizin referans noktası oradaydı. Bugün bu değişmiştir. Her bir değişkeni ötekine bağlayan bundan böyle iktisadi durgunluktur. Anlaşılması gereken de iktisadi durgunluk dinamikleridir. Buna bakmadan hiçbir soruna çare yoktur. İktisadi durgunluk dinamiklerini daha iyi kavrayabilmek içinse, istihdam verilerini dikkatle takip etmek gerekir. Söyledik ya, eski hal muhaldir, şimdi zaman yeni hali tarif etmeye çalışma zamanıdır. TEPAV iktisatçılarının geçenlerde istihdam verilerini kullanarak yaptıkları çalışmayı okudunuz mu? İşte o çalışma içinde bulunduğumuz ortamı daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır. Buna göre iktisadi durgunluk ülkenin her tarafını simetrik bir biçimde etkilemiş gibi durmamaktadır. Analiz, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verileri kullanılarak yapılmıştır. Dolayısıyla bunlar kayıtlı istihdam rakamlarıdır. Çalışma, basına, "Önce büyükler işçilerini attı" başlığıyla yansımıştır. Halbuki bize kalırsa, ilgili politika notunda yer alan ikinci tablo daha önemli bir noktanın altını çizmektedir. Müsaadenizle oradan başlayalım. Tablodan görünen şudur, 2008 krizi Türkiye'nin her tarafını aynı biçimde etkilememiştir. 2009 yılının ilk iki çeyreğinde kayıtlı istihdam rakamları ülkenin bir bölümünde azalırken, bir bölümünde ise artmıştır. Samsun'dan İskenderun'a bir hat çekerseniz, kayıtlı istihdam rakamları, bu hattın doğusunda artarken, batısında ise azalmıştır. Dolayısıyla iktisadi durgunluk ortamı Türkiye'yi bir bütün olarak aynı biçimde etkilemiş gibi durmamaktadır. Kayıtlı istihdamdaki en yüksek artış ise Güneydoğu Anadolu bölgesindedir. Buradan illere doğru bakıldığında, kayıtlı istihdamdaki artışın Rize, Van, Şırnak, Osmaniye, Artvin, Erzurum, Ağrı, Mardin illerinden kaynaklandığı görülmektedir. Şimdi bu ne demektir? İleriye yönelik olarak bize ne tür mesajlar iletmektedir? İktisadi durgunlukla baş edebilmek için burada saklı bir mesaj var mıdır? Birinci nokta şudur: İşçi sayısı açısından bakıldığında, istihdam kazançları, istihdam kayıplarını karşılamaktan uzaktır. Dolayısıyla işsizlik, bölgesel istihdam kazançlarına rağmen, bir bütün olarak artmıştır. İkinci çeyrekte 387 bin kişi işini kaybetmiş görünmektedir. Buna rağmen, yapılması gereken ikinci tespit şudur: Küresel ekonomi ile entegrasyonunu tamamlamış bölgeler krizden daha çok etkilenmişlerdir. Ülkenin batısı ve de kıyı şeridi bu açıdan bakıldığında, krizin şiddetini fazlasıyla hissetmiştir. Son seçim sonuçlarına aslında bu açıdan da bakılabilir. O zaman bu seçim sonuçlarına bakıp, "ekonomi seçimleri etkiledi" diyenler hiç de haksız gibi durmamaktadırlar. Peki, kayıtlı istihdam rakamları ülkenin doğusunda neden artmaktadır? Bunun birkaç nedeni olabilir? Birincisi, komşu ülkelerle artan ticaretin Türkiye'nin bir bölümünde krizin etkilerini yumuşatmasıdır. Gaziantep ticaretinde komşu ülkelerin payının Avrupa Birliği ülkelerinin payını geçmiş olması bu dinamiğin beklendiği gibi işlediğini göstermektedir. Türkiye'nin son dönemde geleneksel pazarları dışında da aktif hale gelmesi krize karşı etkili olmuş gibi durmaktadır. Buradan çıkabilecek ikinci sonuç ise şudur: Küresel ekonomiye doğrudan entegre olmamış ülkelerle ticaretin artabilmesi mümkündür. Üçüncüsü ise bu artan ticaret kayıtlı istihdam rakamlarını yükseltmektedir. Demek ki neymiş, istihdam kazançları için küresel ekonomiye yeterince entegre olmamış bölgelerle yapılan ticaretin artırılmasında fayda vardır. Günün politika sorusu nedir? Şudur: Küresel ekonomiye yeterince entegre olmamış ülkelerle yapılan ticaretin engeli nerededir? İncelenmesi gereken hipotez şöyle ortaya konulabilir: Bu tür ülkelerle yapılan ihracat son derece risklidir. Risk nerededir? Malı teslim ederseniz parayı alıp alamayacağınız belli değildir. Bu tür ülkelerle yapılan ticaret daha masraflıdır. Masraf nerededir? Yolu yoktur, oteli kötüdür, yolları güvenli değildir. Dolayısıyla Türkiye'nin bu geçiş döneminde güçlü bir "ticaretin kolaylaştırılması programı" olmadan küresel ekonomiye entegre olmamış ülkelerle ticaretini artırabilmesi mümkün değildir. Bu da lafla olmaz. "Hadi bakalım siz aslansınız, kaplansınız" demek yeterli değildir. "Hadi bakayım, öpeyim de geçsin" diyerek yaralar tımar edilmez. Türk ihracatçılarının desteğe ihtiyacı vardır. Bu konuda kaynak yaratmak hükümetin görevidir. Yoksa elbette gelir ve de geçer, ama deler de geçer. Bugünlerde hükümetimizin yanlış harcama kararları nedeniyle bozulan bütçe dengelerini düzeltmeyi amaçlayan Orta Vadeli Program (OVP) gündemimizde. Hepimiz "aman da oğlan tay tay durdu" der gibi bir haldeyiz, hele köşe yazarlığı bugünlerde tam güllabiciliğe dönmedi mi? Halbuki OVP esasen bir nevi "dün yediğiniz hurmalar, bugün bir yerlerinizi tırmalar" hikâyesi anlatmaktadır. OVP iyidir ve gerçekçidir, ama Türkiye'nin gündemi değişmemiştir. Memleketin gündemi işsizliktir. OVP'de işsizliğe çare yoktur. İstihdamın bu dönemdeki dinamikleri anlaşılmadan işsizlik problemine bir çare yoktur.

    Bu yazı 26.09.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır