TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen hafta, içinde bulunduğumuz iktisadi durgunluk döneminde kavramların eski tadının kalmadığını vurgulamaya başlamıştık. Eskiden bildiğimiz bir dünya vardı. Enflasyon aşağı düşünce anlamı belliydi. Faiz inerse ne olduğunu anlayıverirdik. Kurdaki değerlenmenin bile istikrara yönelik belli bir manası olurdu. Her alet ve/veya gösterge genel kabul gören bir kavramsal çerçeve içinde mana ifade ederdi. Bu, artık dündü ve şimdi bitti. Şimdi elimizdeki aletlere yeni manalar yükleyecek bir yeni kavramsal çerçeveye ihtiyacımız var. Aksi takdirde elimizdeki göstergeler bizi cehenneme doğru götürürken, keyfimiz son derece yerinde olabilir. Peki, nedir bu yeni dönemin özelliği? Yeni dönem bir iktisadi durgunluk dönemidir. İktisadi durgunluk döneminin belirgin özelliği ise istihdam kayıplarıdır. Dünün göstergeleri nasıl dünün hikâyesiyle uyumluysa, günün hikâyesi olan durgunlukla da son derece uyumludur. Şimdi kulaklarımızın ve beynimizin bu yeni çerçeveye uyum sağlaması gerekmektedir. Gelin bugün bu yeni çerçeveyle ilgili rakamlara bir dönelim. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) yeni istatistiklerine hiç baktınız mı? Haziran 2008'den Haziran 2009'a sosyal güvenlik kapsamı dışındaki nüfus yüzde 17'den yüzde 20'ye yükseldi. İşte size içinde bulunduğumuz sürecin niteliğini ortaya koyan bir rakam. Şimdi bu ne demektir? Birincisi, açıklanan rakama bakılırsa, yaklaşık 2 milyon kişi, içinde bulunduğumuz krizle birlikte sosyal güvenlik sistemi kapsamı dışına düşmüş bulunmaktadır. Bu rakam, krizin sosyal maliyetiyle ilgili ilk tespit niteliğindedir. İkincisi, yaklaşık 2 milyon kişinin sosyal güvenlik sistemi kapsamı dışına çıktığı bu sürecin başlangıç noktası, işini kaybeden sigortalıların varlığıdır. SGK'nın rakamlarına göre yaklaşık 1.2 milyon kişi, anılan dönemde sigortalı işini kaybetmiştir. Kayıt içinde çalışan birinin işini kaybetmesi ne demektir? Kayıt içinde çalışanların daha kalifiye, beceri sahibi çalışanlar olduğu düşünülürse, SGK verileri, şirketlerin beceri sahibi elemanlarını bile işten çıkardıklarını göstermektedir. Bu da kötüdür. Üçüncüsü, sosyal sigorta sistemine prim ödeyen kişilerin işten çıkması demek, 1 milyonu aşkın kişinin artık prim ödememesi demektir. Bunun sonucu ise büyüyen sosyal güvenlik açığıdır. Nitekim bugünlerde olan tam da budur. İktisadi durgunluk ortamı prim ödeyen aktif sigortalıların sayısını azaltırken, emekli maaşı alan aktif sigortalıların sayısına dokunamamaktadır. Bu durumda, sosyal güvenlik açığı durgunluk ortamında kendiliğinden büyümektedir. Büyüyen sosyal güvenlik açığı meselesi bizi günün dördüncü tespitine getirmektedir. Dördüncü tespit şudur: Sosyal güvenlik açığı, önümüze konması gereken çıkış stratejisini engellemektedir. Büyüyen bütçe açıkları, yöneticilerimizin kararlılığını test etmektedir. "IMF ihtiyacı"nı önümüze koyan tam da bu bütçenin yapısal problemleri değil midir? Peki, bu rakamlar düne mi aittir? Türkiye ekonomisi hızlı daralma döneminin ürünü olan bu tür sonuçlardan arınabileceği bir toparlanma sürecinin içinde değil midir? Hayır ve de hayır. Gelin bugünün beşinci tespiti üzerinde biraz duralım: Türkiye bir iktisadi durgunluk sürecinin başında durmaktadır. Bu dönemde önemli olan elbette bol bol gözlem yapmak ve iktisadi dinamiklere ilişkin veri toplamaktır. Ancak iki nokta ortada durmaktadır: Birincisi, dünyada olmayan hızlı toparlanma dinamiğini Türkiye'de aramak için ortada haklı bir sebep yoktur. Türkiye, büyüme süreci açısından, uzun dönem ortalamalarını yakın gelecekte görmeyecektir. 2010, 2009'dan iyi olacaktır ama 2011, 2010'dan iyi olmayacaktır. Bu, beşinci tespitin ilk alt tespitidir. İkincisi, toparlanma dönemlerinde verimlilik artışları nedeniyle, büyümedeki toparlanma hızla istihdamdaki toparlanmaya dönüşmeyecektir. O vakit şunu söylemek mümkündür: Toparlanma sürecinde Türkiye gelişmiş ülkeleri, istihdam ise iktisadi büyümeyi izleyecektir. Bu durumda, istihdamda olumlu işaretleri görmek daha uzun bir zaman alacaktır. Bu, beşinci tespitin ikinci alt tespitidir. Üçüncü alt tespit ise şudur: Türkiye'nin bütçe problemi ciddidir ve zamana bırakılarak kendiliğinden çözülebilmesi mümkün değildir. Değişeni fark etmek günün erdemidir. Bize gereken birazcık cesarettir. Farklı pencereden bakma cesareti!Reel kesimden bakıldığında olup bitenler farklı görünmektedir.
Bu yazı 11.08.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024