TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Hafta başı "Türk Lirası'ndaki değerlenmenin nedeni artan işsizliktir" diye başladık, bugün "değerli Türk Lirası işsizliği daha da artırır" diyerek devam edelim. Türkiye benzeri ülkeler açısından içinde bulunduğumuz ekonomik duraklama döneminin dinamiklerini anlamaya çalışalım. Anlamaya çalışalım ki, tedbir alabilelim. Hayat işte böyledir. Dünün en anlamsız argümanını bugün sizin ağzınıza yerleştiriverir. Zaman değişir, kavramlar mana değiştirir. Olan olur. Hatırlayacaksınız dün o içi boş "yüksek faiz düşük kur politikası" lafını gerine gerine tekrarlayanları. Oradan "değerli Türk Lirası sanayimizi bitiriyor" diye boş yere konuşurlardı. Bu arada Türkiye otomotiv ihracatçısı oluvermişti. Buyurun bakalım. Şimdi aynı laf artık bu sütundadır. Zaman değişmiştir. Dün yanlış olan bugün artık yanlış değildir. O vakit, söylenmesi gerekeni söylemek gerekir: Değerli Türk Lirası bu kez işsizliği daha da artıracaktır. Zaman tedbir düşünmek zamanıdır. İsterseniz çıkan kısmın özetinden başlayalım: Bu ekonomik duraklama dönemi, bundan önceki kriz dönemlerine zinhar benzemiyordu. O zamanlarda paşa paşa kur yukarıya gider, faiz patlar, enflasyon azardı. Ama bakınız bu günlerde hiç de öyle olmuyor. Faiz aşağıya iniyor. Kur yerlerde sürünüyor. Enflasyon dip yapıyor. Ne oluyor? Şöyle alıştığımız gibi bir kriz olmayacak mı? Hayır, olmayacak. Bu, bir ekonomik duraklama dönemidir. Öyle bundan öncekilere benzemez. Burada intibak fiyat yoluyla değil, miktar vasıtasıyla olmaktadır. Hal böyle olunca, üretim rakamları aşağıya doğru inmekte, işsizlik rakamları daha önce hiç görülmemiş düzeylerde gezinmektedir. Bu yılın başında yayımlanan TEPAV raporunda "Bu kriz bizi dört koldan etkileyecek" deniyordu. Müjdeler olsun, bir de beşinci kol varmış. Birincisi, dış talebin azalmasıydı. İkincisi, dış kredi kanalının eski işlevini yerine getirmemesiydi. Üçüncüsü, iç kredi kanalının şirketler kesimi için devre dışına çıkmasıydı. Dördüncüsü, içeride güvensizliğin artması ve iç talebin gerilemesiydi. Bunların hepsi oldu. Hiçbirinde sürdürülebilir bir düzelme de halen gözlenmiyor. Hal böyle iken, ortaya bir de beşinci kol çıktı. Azalan döviz talebi nedeniyle Türk Lirası değer kazanmaya başladı. Eskiden artan döviz arzı nedeniyle Türk Lirası değer kazanırdı. Şimdilerde içeriye öyle gürül gürül bir sermaye girişi filan bulunmuyor. Hatta Mayıs 2009 itibariyle ortadaki rakamlara bakarsanız sermaye çıkışı gözlemleniyor. Net hata ve noksandan gelen, gideni karşılamaya ancak yetiyor. (Bakın unutmayalım, bu net hata ve noksan işine de bir bakalım. Azalan döviz talebi gözlüğünden bir de o meseleye bakalım. Neyse biz konuya dönelim.) Buna rağmen, ne oluyor? Türk Lirası değer kazanıyor. Üç kuruşluk geçici sermaye girişi bile Türk Lirası'nı değerlendirmeye yetiyor.
Net sermaye girişleri ve kur hareketleri
Dün yabancı, önce yerlilerin Türk Lirası'na geçmesini beklerdi, içeriye girip pozisyon alayım diye, öyle görünüyor ki, artık kendi kendini besleyen yabancı girişleri görebileceğiz. Adam buraya gelecek, elindeki üç kuruş yabancı parayı yerli paraya çevirecek. Ortada ciddi bir döviz talebi olmadığı için karşılığında giderek daha az miktarda yerli para alacak. Türk Lirası cinsinden enstrümanlara yatırım yapacak. Yatırımının vadesi bitince, Türk Lirası cinsinden faizin üzerine kurdaki değerlenmeden gelen kazancı da koyup gidecek. Bu arada Türk Lirası değer kazanmış olacak. Bu arada ne olacak? Bu arada zaten azalan ihracat pazarlarında fiyat rekabetinde şirketlerimiz zorlanacak. Ortada zaten bir dış talep problemi var. Şimdi katmerli hale gelecek. Peki, bunlar neden olacak? ABD Merkez Bankası faiz oranını yüzde sıfır düzeyine indirdi diye olacak. Bizim gibi ülkeler debisi azalmış fon akımlarından daha fazla etkilenecekler. Dün şirketlerimizin verimlilik artışları ile rekabeti sürdürebilmeleri mümkündü. Bugün bakın neler yok? Birincisi, eski sermaye bolluğu yok. Yeni yatırım yapmak için sermaye bulmak artık daha zor. Garipliği görüyor musunuz? Faiz oranı sıfırda ama yatırım yapmak için etrafta para yok. Azalan risk iştahı işte böyle bir şey. İkincisi, verimlilik artırmak, hızla alan değiştirmek için ortada güçlü bir dış talep yok. Bu cılız talep ortamında şirketler kesiminin bir yatırımdan diğerine koşabilmesi mümkün değil. Üçüncü tespiti hemen yapalım: Dünkü değerli Türk Lirası, şirketlerimizi tekstil ihracatından otomotiv ihracatına doğru yönlendirebilmişti. Ortada bir yaratıcı yıkım süreci vardı. Şimdi yalnızca yıkım beklememiz gereken bir döneme giriyoruz. Değerli Türk Lirası daha fazla üretim ve işgücü kaybı anlamına gelmektedir. Bu kez süreç böyle işleyecektir.
Ne yapmalı? İlk iş herhalde merkez bankası politikalarını gözden geçirmek olmalı. Azalan talep nedeniyle zaten bol olanı daha da bollaştırmamak lazım. Sonra partnerlerimizle konuşmak lazım. Yabancı merkez bankalarının politikalarının hayatımızı ve geleceğimizi çok yakından etkilemeye başladığı bir sürecin içindeyiz. Bu beşinci kol son derece ciddi. Azıcık cesaret yahu!
Bu yazı 30.07.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024