TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ekonomide resesyon dönemlerine alışık değiliz. Hâlâ hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı tam olarak idrak edilebilmiş değil. Herkes, "Bir fırtınaydı, geldi ve gitti. Azıcık ıslandık" demek için umutla bekliyor. Ama bu arada değişeni fark edemiyor. Bakın, mesela bugünlerde Türk Lirası değerleniyor. Türk Lirası eskiden, Türkiye ekonomisine duyulan güven nedeniyle değerlenirdi. Hükümet politikalarının kredibilitesi arttıkça, Türk Lirası yabancı paralar karşısında değer kazanırdı. Bugünlerde Türk Lirası yine değer kazanıyor. Şimdi ne oluyor? Hükümetimizin uyguladığı politikalara duyulan güven mi artıyor? Yok canım, nereden çıkardınız? Bu olsa olsa bir oxymoron (içinde anlamı, çelişkili iki sözcük bulunan ifade) olurdu. Olmayan politikanın kredibilitesi mi olurmuş? Bugünlerde Türk Lirası'nın değer kazanmasının ardında, artan işsizlik yatmaktadır. Gelin bakın bu nasıl olmaktadır? 2008 yılında bu sütunda okuduğunuz yazılarda, "Döviz kurunda büyük hareketler beklememek gerekir" derken hangi noktadaysak, bugünlerde de aynı noktadayız. Azalan döviz talebinin mevcut döviz arzını dev aynasında göstereceği bir döneme giriyorduk o lafı ederken. Bakın, artık etkilerini iyice hissediyoruz. Hiç alışmadığımız bir ekonomik gerileme ve durgunluk döneminden geçiyoruz. İsterseniz buna artık kriz filan demeyelim. Bir anda olup bitecek bir halin içinde filan değiliz. Azalan üretim hacmi ve artan işsizlikle bir süre birlikte yaşayacağımız bir sürecin içerisindeyiz. Görülebilir gelecek şimdilik böyle. O vakit, düşünme çerçevemizi gözden geçirmekte fayda bulunuyor. Peki, bu durumda kurlara ne oluyor? Oradan başlayalım. Döviz kurunu belirleyen, döviz arz ve talebidir. Eskiden kurun değerlenmesini sağlayan, memleketimizde artan döviz arzıydı. Şimdilerdeyse asıl belirleyici, azalan döviz talebidir. Buradaki farkı kavrayamazsak, içinde bulunduğumuz süreci doğru anlamlandıramayız. Yapmamız gerekenleri yanlış teşhis edebiliriz. Yanlış teşhis ise yanlış tedaviye yol açar. Yanlış tedavinin sonucuysa hastayı kaybetmektir. Bu duygu ve düşüncelerle meramımızı anlatalım, müsaadenizle. 2001 krizini takiben, sağlam bir program çerçevesi ve o çerçeveyi hayata aktaracak bir siyasi kararlılık ortaya konulduğunda ne oldu? Önce can havliyle yabancı paraya geçmiş olan yerliler, döviz arzını artırmaya başladılar. Sonraysa devreye, programa inanan yabancılar girdi. Yabancılar, yerlilerin açtığı yoldan ilerlediler. Türk Lirası birdenbire aranan bir para oldu. Türk Lirası artan güvenin getirdiği döviz arzı artışıyla değerlenmeye başladı. Diğer bir ifadeyle yabancı para Türkiye'de değer kaybetmeye başladı. Şimdilerdeyse azalan döviz talebi belirleyici. İhracatımız her ay biraz daha geriliyor. Dünyanın her tarafında iç talebin zayıflıyor olması, Türkiye'yi de etkiliyor. Dünyanın entegre bir parçası olunca, orada olup bitenlerden etkilenmemek düşünülemez. Hal öyle olunca, üretim rakamlarımız geriliyor. Üretim rakamlarındaki gerileme, döviz talebini de geriletiyor. Ayrıca iç tüketim geriledikçe, ithal tüketim malları talebi de geriliyor. Onunla birlikte bu tür ithalat için döviz talebi de geriliyor. Tatilini yabancı ülkelerde geçirmek isteyenlerin sayısı azaldıkça, döviz talebi biraz daha geriliyor. Ve bu böylece devam ediyor. Azalan döviz talebi kurlar açısından bakıldığında nasıl bir sonuca yol açıyor? Birincisi, ülke içindeki mevcut yabancı para miktarı artık ülkeye çok gelmeye başlıyor. Azalan döviz talebi karşısında mevcut döviz arzı fazla oluveriyor. İkincisi, bizim gibi ülkelere miktarı son derece azalmış olsa bile yabancı para girişi oldukça, azalan döviz talebi, kurları hızla değerli hale getiriyor. Buna şöyle bakalım: Dün kurda yüzde 1 değerlenme için 500 birimlik yabancı para arzı artışı gerekiyorsa, bugün 5 birimlik yabancı para arzı artışı yeterlidir. Mesela dedik yani. Peki, değerlenen Türk Lirası nasıl bir sonuca yol açıyor? Dün ortadaki fon bolluğunun da katkısıyla değerlenen Türk Lirası, Türk sanayiinde bir verimlilik artırma rekabetine yol açmıştı. O gün, o verimlilik artırma rekabetini realize edebilecek bir dizi imkân vardı. Var olan o imkânlar sayesinde "yaratıcı yıkım" süreci işleyebiliyordu. Ortada bir yıkım vardı ama çağa ayak uyduramayan, yerini çağa ayak uyduracak olana terk ediyordu. Şimdiyse imkânlar seti hızla daralmıştır. Sermaye eskisi gibi bol değildir. Canlı dünya pazarları artık yoktur. İç pazarımız doping oldukça çalışmaktadır. Bu yeni dünyada değerlenen Türk Lirası "yaratıcı olmayan bir yıkım" getirebilir yalnızca. Şimdilerde olacak olan tam da budur. Üretim kapasitemiz, böyle bir ortamda, yıkılma riskiyle karşı karşıyadır. Üretim kapasitemizi korumak için yapılması gereken nedir? Türkiye, 1980'lerin ihracat ve döviz kazandırıcı işlem destekleri dönemine geri dönmek zorundadır. Bu bir. İkincisi, bu ortamda, ya döviz kuru rejimini ya da fon akımları serbestisini bir kez daha tartışmak gerekir. Bu da ikidir, efendim. Türk Lirası'nın değerlenmesi bir çıkış işareti değildir. İşler hâlâ kötüdür. Bu da son tespittir. Değişeni görmek erdemdir. Yöneticilerimizi gafletten uyandırmak için ne yapalım? Çan mı çalalım?
Bu yazı 28.07.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024