Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye'nin orta vadeli perspektifi AB'dir

    Güven Sak, Dr.07 Mayıs 2009 - Okunma Sayısı: 1098

    Ne demiştik bir süre önce? Kriz döneminin "günü kurtarma" dönemi olduğunun altını çizmiştik. Kriz zamanları delikanlılık yapacak zamanlar değildi, şirket yönetme sorumluluğunu üstlenmiş olanlar açısından. Öyle hiç lafı uzatmaya, utanıp sıkılmaya da lüzum yoktu. Önemli olan uzun vadeli planlar yapmak değil, atacağınız her adıma dikkat etmekti. Adım adım gitmekte fayda vardı. Peki, o zaman bu başlıkta kocaman kocaman yazan "orta vadeli perspektif" ne anlama geliyor? Bir manası var mı? Gelin bir bakalım. Bu kriz döneminin manasını uzun yıllar önce Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Franklin Delano Roosevelt belirlemişti, şimdilerde Barack Hüseyin Obama onun dediklerini tekrar ediyor. Kriz, "cüretkâr ve inatçı denemeler" (bold, persistent experimentation) dönemiydi Roosevelt'e göre. Daha önceden alışık olmadığımız bir sürecin içinden geçiyorduk. Hata yapma payımız yüksekti. Önemli olan hata yapmak değil, yapılan hatadan hızla dönebilme kabiliyetine sahip olmaktı. Bu nedenle deneyecektik. Nitekim şimdilerde de deniyoruz. Vaziyet aynen 1930'larda olduğu gibi yani! Şimdi durum şudur: Kamunun iktisadi hayatı yeniden canlandırabilmek için sürekli deney yaptığı bir dönem özel kesimdeki karar alıcılar için belirsizliklerle doludur. Özel sektör için önem taşıyan husus kamunun hareket hattının açıklıkla belli olmasıdır öncelikle. Bu durum kamunun ne yaptığından daha da önemlidir. Onun ne yaptığı belli olacaktır ki, özel sektörün hareket alanı açıklıkla belli olabilsin. Kamunun davranış biçiminin, kriz şartlarına bağlı olarak, günden güne değişkenlik gösterdiği bir ortam özel sektör için iyi değildir. Böyle bir ortamda özel kesim kendi hareket hattını belirlemekte güçlük çeker. Bu da iyi değildir. Neden? Toparlanma sürecine özel sektörün kendi kaynakları ile destek vermesini geciktirir. Büyümeye geçişi zorlaştırır. İşte orta vadeli perspektif bu çerçevede önemlidir. Kamunun ekonomide ne yapmaya çalıştığını iktisadi aktörlere açıklıkla anlatabilmesi ve bir yol göstermesi için gereklidir. Orta vadeli perspektifin birinci unsuru kamunun ekonominin canlanması için yaptığı müdahalelerin maliyetinin nasıl ödeneceğini orta vadeli, anlaşılır bir mali çerçeveye oturtmak olmalıdır. Bu çerçeve, AB süreci için de fevkalade önemlidir. Kitapta yeri vardır. Bu, birinci unsurdur. İkinci mesele ise kamu kaynaklarının özel kesime yoğun bir biçimde aktarılacağı bir dönemde kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve yolsuzlukla mücadele birinci öncelik olmalıdır. Bir an önce Devlet Yardımları Kanunu'nu çıkartmakta ve sistemimizi Avrupa Birliği standartlarına getirmekte fayda vardır. Kamu kaynaklarının özel kesime yoğun olarak kullandırıldığı bir dönem hataların ve yolsuzlukların da yüksek olacağı bir dönem olabilir. En azından ortada böyle bir potansiyel tehlike vardır. Böyle bir dönemde olası riske karşı tedbir önemlidir. Tedbirin aynı zamanda AB sürecinde adım atmamıza yardımcı olması da önemlidir. İkinci mesele de AB ile alakalıdır. Üçüncü mesele ise ekonominin kurumsal altyapı meselelerinin çözümüne odaklanılması yoluyla özel sektörün toparlanma sürecine daha az maliyetle daha çabuk katkıda bulunabilmesi için gereken alanın açılmasıdır. Burada söz konusu olan ikinci nesil reform sürecidir. Böylece bir taşla üç kuş vurmak mümkündür. İlk olarak, iktisadi aktörlere serbest piyasa perspektifinin orta vadede hâlâ geçerli olduğunun altı çizilmiş olacaktır. İkinci olarak, ekonominin tempolu büyümesini zorlaştıran orta vadeli kapasite engelleri ortadan kaldırılmış olacaktır. Üçüncü olarak ise mali genişleme ile uyumlu olarak belli alanlarda kaynak harcanmış olacaktır. Dikkat edilirse, bu ikinci nesil reform süreci ile AB sürecinin örtüştüğü görülebilir. Bunlar nelerdir: Kamu idari reformu, eğitim reformu, yargı reformu bunlardan birkaçıdır. Bu da üçüncü tespittir. Burada başka ülkelerin deneyimlerinden ders çıkartmak gerekir. Ortada elbette bir harikalar demeti yoktur ama bir dizi deneme vardır. Mesela ABD'nin yeniden yapılanma ve toparlanma kanunu yalnızca acil bir gündeme yönelik değildir, aynı zamanda orta vadeli bir perspektife de sahiptir. Acil olarak bankalardaki ve şirketlerdeki problemlere odaklanan kanun, orta vadeli olarak ise ABD'nin eskiyen altyapısını elden geçirmeyi hedeflemektedir. Gün geçmemektedir ki, bir köprü bitirilmesin, yeni bir okul ya da sınıf açılmasın. Benzer bir biçimde Brezilya'da da orta vadeli bir perspektif hâkimdir. Stratejik ürün petrolün bir an önce çıkarılması ve Brezilya'nın bir petrol ülkesi yapılması temel önceliktir. Kamu harcamalarının konusu bu amaçla yol, liman yapılması ile deniz üstü petrol platformları inşası ve de bu platformlara yük taşıyan gemilerin Brezilya tersanelerinde inşasıdır. Her ülke aynı zamanda kendi yoksulları ve işsizleri için koruma planları da devreye sokmaktadır. Önemli olan orta vadeli bir "ülke başarı hikâyesi" tasarlamaktır. Doğru olmasına ille de gerek yoktur. Hikâye gereklidir. Türkiye ise halen daha işin başındadır. Bizim daha bir acil müdahale planımız bile yoktur. Türkiye şimdilik krizin en "serbestiyetçi" ülkesi konumundadır. Bu acil günden eğer bir şekillenirse, bu üç unsura yaslanmış bir orta vadeli strateji son derece faydalı olacaktır. Peki, Türkiye'nin bu orta vadeli perspektif için uzun uzun düşünmesi mi gerekecektir? Hayır. Türkiye'nin orta vadeli perspektifi AB'dir. AB sürecinin problemi, Türkiye'nin kendi politikasızlığı nedeniyle, müzakere sürecinin önceliklendirilememesiydi. Hayat, kriz vasıtasıyla önceliklerimizi dikte ettirmektedir.

    İlgililere duyurulur.

    Bu yazı 07.05.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır