TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen salı "Bu beklenti anketlerinin problemi nedir" diye sormaya başlamıştık. Hatırladınız mı? Ortada bir gariplik vardı. "Gelecek üç ay için ihracat siparişleri" beklentisi iyileşenlerin oranı sular seller gibi artıyordu. Beklenti artıyordu artmasına ama aynı dönemde temel ihracat pazarlarımızda yıllık büyüme tahminleri negatife dönüyordu. İhracat siparişleri ile ilgili soru reel kesim güven indeksinin bir parçası olduğu için soruyu şöyle sormaya çalışmıştık: "Yoksa haritası çıkarılmamış topraklardan geçerken, piyasa aktörleri nasıl beklenti oluşturabileceklerini bilemiyorlar mı? Güven indekslerinde bir şaşkınlık mı var?" Bugün müsaadenizle aynı konuya devam edelim. Önce bir konuya açıklık getirelim müsaadenizle. Geçen salı ve bugün yazdıklarımızın "anketlerle oynuyorlar abi" banalliği ile hiçbir alakası yoktur. Derdimiz şudur: Anketler eskisi gibi güvenli bir biçimde toplanmasına rağmen, anketlere cevap verenlerin bu iktisadi ortamda ileriye yönelik bakış açılarında bir ufuk problemi ortaya çıkmış olabilir. Keynesyen belirsizlik şartları altında, yarın bir sis bulutunun içindeyse ve ekonomi daha önceden alışmadığınız bir biçimde işlemeye başlamışsa, sizin öngörü kabiliyetinizin ortadan kalkması son derece normaldir. Bu çerçevede, derdimiz bu ileriyi görebilme kapasitesindeki bozulma ile alakalıdır. Beklenti oluşturma mekanizması bu ortamdan etkilenerek hasar görmüş olabilir mi? Bu çerçevede, beklenti anketlerinin gösterdiklerine, eskisine göre daha dikkatli yaklaşılmasının faydalı olduğunu düşünüyoruz. Zaten fikri olanın fikrini de bekliyoruz. Sorun şu tespitten çıkmıştı: "Son günlerde ihracat pazarlarımızın her birinde 2009 yılı için büyüme beklentileri aşağıya doğru gözden geçiriliyor. Ama gelin görün ki, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) iktisadi yönelim anketinde "gelecek üç aya ilişkin ihracat siparişi beklentisi" Kasım 2008'de en düşük seviyeye geriledikten sonra hızla iyileşmeye başlıyor. Nisanda, toplam anket katılımcıları içerisinde gelecek üç ayda ihracat siparişlerinin artacağını düşünenler, azalacağını düşünenlerden yüzde 14 daha fazla. Böyle olunca reel kesim güven indeksi de yukarıya çıkıyor. İleriye yönelik ihracat siparişlerine ilişkin beklenti oluştururken neye bakarsınız? Birincisi, ihracat pazarınızın büyüme kapasitesine herhalde. İlgili ülke ne kadar büyürse, o ülke ahalisinin sizin mallarınıza olan talebi de o kadar büyür. İşte geçen salı bunun altını çizdik. Grafik 1 TCMB İktisadi Yönelim Anketi'nin ilgili sorusuna verilen cevapları içeriyordu. Soru şöyleydi: "Almanya yüzde 5,3 küçülecekse Almanya'nın ithalat talebi ve de Türkiye'nin ihracatına olan katkısı nasıl büyüyebilir?" Ortada bir gariplik vardı. Almanya küçülürken Türkiye'nin ihracat siparişleri başka nasıl artabilir? Küçülen bir pazarda sizin payınız artıyor olabilir. Bu da olsun bugünün konusu. Demek ki neymiş, ikinci olarak, Türk mallarının pazar payı artıyor olabilirmiş. Peki, bir bütün olarak küçülen AB pazarında Türk mallarının payı artıyor mu? Hayır, artmıyor. TEPAV iktisatçılarının hesaplamalarına göre AB pazarında Türk mallarına olan ithalat talebi 1990'ların seviyesine geri dönmüş gibi duruyor. Ortada değil pazar kazancı, kapsamlı bir pazar daralması var. Grafik 2 böyle diyor. Peki, o vakit, ihracat siparişleri beklentisi nasıl artıyor? Bilemiyoruz. Neden AB pazarına bakıyoruz? Birincisi, toplam ihracatımızın yarısını Avrupa Birliği pazarına gerçekleştiriyoruz. Büyüklük itibariyle öyle kolay ikame edilebilecek bir pazar değil burası. Dolayısıyla bilmediğimiz bir pazarın yükselmesi nedeniyle ihracat siparişleri beklentisinin artmaya başlaması esasen mümkün görünmüyor. İkincisi, bilmediğimiz pazarlarla ticaret yapmanın maliyeti yüksek oluyor. AB'deki alıcılarla aramızda güvene dayalı bir ilişki var. Bu sayede ihracat alacaklarını sigortalatmaya çoğu zaman ihtiyaç duymuyoruz. Sigortalatsak bile düşük komisyonlara katlanmak durumunda kalıyoruz. Bilmediğimiz pazarlara mal sattığımızda ise daha fazla risk üstlenmemiz ya da yüksek tutarlarda sigorta primleri ödememiz gerekiyor. Buna ilaveten, bankalar bu ülkelerdeki alıcıların açtırdıkları akreditiflere teyit vermekten kaçınıyorlar, verseler bile yüksek komisyonlar talep ediyorlar. Böyle olunca bu ülkelerle yapılan ticaretin maliyeti de katlanarak artıyor. Alacağınızı nasıl toparlayacağınızı bilmediğiniz bir pazara girmek kolay olsa bile, çıkmak zor oluyor. Eğer devletimiz bir destek filan vermiyorsa, Avrupa Birliği pazarını bırakıp Afrika'ya falan açılmak, "kelle koltukta seyahatle geziye çıkmaya" benziyor. Pazarın boyutu da pek kocaman olmuyor. Buradan ne sonuç çıkarmak lazım? İhracat pazarlarımızda kısa vadede canlanma beklememekte fayda var. Bu bir. İkincisi, Türkiye ekonomisinde toparlanma için bu pazarlarda toparlanmanın tamamlanmasını beklemek gerekiyor. Demek ki 2010 yılındaki pozitif büyüme beklentisinin iyimser olması ihtimali var. Üçüncüsü, beklenti anketlerindeki, ihracat siparişleri beklentisi artışını, bu rakamlar ışığında, öyle kolayca açıklayabilmek mümkün gibi durmuyor. Dördüncüsü, o vakit, reel kesim güven indeksini de sorgulamak gerekiyor. Beşincisi, beklenti anketlerine bu dönemde daha bir yakından ve daha ayrıntılı bakmakta fayda bulunuyor. İlgililere duyurulur.
Kaynak: EUROSTAT, TEPAV hesaplamaları
Bu yazı 30.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024