Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Bir kredi ekonomisi nasıl canlandırılır

    Hasan Ersel, Dr.05 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 1185

    Adam başına gelirimizin şu kadar olduğu ile ya da filan tarihte dünyanın bilmem kaçıncı en büyük ekonomisi olacağımızla övünüp dururuz. Ama nedense Türkiye'nin uzunca bir süredir bırakın "takas ekonomisini", "parasal ekonomi" aşamasını bile geçip "kredi ekonomisi" olduğunu ise unuturuz. Bu nedenle de ekonomide ne olup bittiğini doğru dürüst kavramada zorluk çekeriz. Aldığımız iktisat politikası kararları da bu nedenle pek sağlıklı olmaz. Kredi, verilen bir söz üzerine yapılan mali işlemdir. Bu nedenle de kredi piyasası "Al parayı ver portakalı" biçiminde çalışan piyasalardan köklü farklılıklar gösterir. Kredi ilişkisi güvene dayanır, belirsizlikten etkilenir. Güven sarsılınca kredi verenler ortadan çekilmeye başlarlar. Bu ise kredilerin ve dolayısıyla iş hacminin daralmasına yol açar. Bu durumda da mali durumu bozulanlar artar. Etrafta kredi arayanlar arttıkça, kredi sunanlar riskin daha da arttığını düşünürler. Bu ise kredi sunumunun daha da kısılmasına yol açar. Bu süreci kesmenin yolu merkez bankalarının faiz indirimleri yapmalarında, piyasalara likidite vermelerinde mi aranmalıdır? Bu sorunun yanıtının "hayır" olduğunu yakınlarda ABD'de ve diğer ülkelerde yaşananlar gösterdi. FED Başkanı'nın etraflı bir biçimde anlattığı üzere [Ben S. Bernanke. Mali Krizde Federal Reserve Politikaları, 1 Aralık 2008'de Greater Austin Chamber of Commerce, Austin, Texas'ta yaptığı konuşma], bu tür indirimler krizin etkilerini biraz yumuşattıysa da süreci kesemedi.Çünkü kredi sunanların iştahı kaçmıştı. Bunun üzerine Federal Reserve, şirketlere, likiditesi düşük teminatlar karşılığında doğrudan likidite sağlamaya yöneldi. Bunu aynı amaca yönelik başka önlemler izledi. Bankalara yapılan sermaye desteği bunlardan en önemlisi idi. Ancak, Bernanke'nin de vurguladığı üzere, ABD'de kredi piyasası halen normale dönmüş değil. Federal Reserve kredi piyasasında normale dönüşü sağlamak için mali istikrarı sağlayacak kurumsal önlemlerin alınmasında da ön planda rol oynuyor. Çünkü, bu yapılmazsa güven ortamının oluşamayacağını, kredilerin canlanmayacağını ve ABD'nin tekrardan büyümeye geçemeyeceğini çok iyi biliyor. ABD'de başvurulan bir başka önlem de kamu harcamaları yoluyla ekonomiyi canlandırmaya çalışmak. Ancak bunu yaparken kimsenin aklına, düşen özel harcamaları kamu harcamasıyla ikame etmek gelmiyor. Canlandırma (stimulation) terimiyle söylenmeye çalışılan şu: Öyle kamu harcamaları seçelim ki, bunlar özel harcamaları en çok uyaracak olanlar olsun. Sonuçta kamu harcamaları+uyarılmış özel harcamalar ekonominin canlanmasını sağlasın. Böyle düşünmez, özel harcamaları kamu harcamalarıyla ikame etmeye çalışırsak ne olur? Türkiye verileri ile bir örnek vereyim. 2008 yılının ilk yarısında özel kesimin tüketim ve yatırım harcamalarının toplamı 427.3 milyar YTL imiş. Diyelim ki özel kesim, harcamalarını yüzde 5 yani 21.4 milyar YTL düşürdü. Bu durumda da biz bu düşüşü telafi etmek için kamu harcamalarını artırmaya karar verdik. Söz konusu tarihte toplam kamu harcamaları 76.6 milyar YTL. Bu durumda kamu harcamalarımızı yüzde 27,9 artırmamız gerekirdi. Bu durumda kamu açıklarının ne olacağını siz düşünün. Yani olacak iş değil. Yapmamız gereken bir birim kamu harcamasıyla kısa zamanda en çok özel kesim harcamasını uyaracağımız alanı ve harcama biçimini saptamaktır. Ondan sonra da beklenen etkiyi sağlamak için gerekli "kritik minimum harcama düzeyini" belirlemek gerekir. Bu düzeyin altında harcama yapılması toplam etkinin beklenen sonucunu vermeyecektir, daha fazla harcama yapılması ise kamu kaynaklarının israfı anlamına gelir.

    Türkiye'nin temel sorunu, şimdilik, dış kaynaklardaki daralma nedeniyle kredi sunumunun düşmesi beklentisidir. Ama önümüzdeki dönemde kredi piyasasında güven eksikliğinin hâkim olması hiç de yabana atılmayacak bir olasılıktır. Bu nedenle, yukarıdaki ölçütler ışığında, kamu kaynaklarının kullanımında öncelik bankalara sermaye konulması ya da sermaye benzeri kredi verilmesi biçiminde kullanılmasına verilmelidir.

    Bu yazı 05.12.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır