TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Mutlaka izleyin, lütfen. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez Frias'ın ülkesinde aynı zamanda bir televizyon yıldızı olduğunu biliyor muydunuz? Evet evet, bildiğimiz televizyon yıldızı. Chavez, 1999'dan beri hem ülkesini yönetiyor hem de haftalık bir televizyon programını sunuyor, yönetiyor, tasarlıyor. Alo Presidente (Merhaba Başkan) işte o şovun adı. Başkan Obama iktidarı aldığında, hemen Beyaz Saray'ın internet sitesini elden geçirtip, herkese "açık hükümet" vaat etmişti. Buna göre alınan ve alınacak kararlar mümkün olduğunca herkesin gözü önünde olacak ve de görüş alınacaktı. Başkan Chavez'in "Alo Presidente"si böyle bakıldığında değil "açık hükümet", "apaçık hükümet" oluyor. Bakın neden öyle oluyor? "Alo Presidente" pazar günleri Venezüella devlet televizyonunda yayımlanıyor. Program saat 11.00'de başlıyor. Başlıyor başlamasına da ne zaman biteceğini bir tek programın konuk-sunucu-yapımcısı olan Chavez kendisi biliyor. Bazen 5 saatte bitiyor. Bazen Başkan konuşkan bir günündeyse yaklaşık 8 saat devam edebiliyor. Ve Chavez sürekli olarak konuşuyor. Bazen sesli düşünüyor, bazen talimat veriyor, bazen ders veriyor, bazen anılarını anlatıyor, anlatıyor da anlatıyor. Programın ilk bölümü bundan tam 10 yıl kadar önce 23 Mayıs 1999'da yayımlanmış. Geçenlerde, Chavez, kendisine arka arkaya başkan seçilebilme imkânı veren referandumu ikinci denemesinde nihayet kazandıktan sonra program da yeni yayın dönemine başladı. (Başkan, ilk referandumu kaybettiğinde "Devrim şimdilik kaybetti" demişti.) Chavez, bugüne kadar 320'den fazla pazar gününü stüdyoda geçirdi. Ve neredeyse her programda, nedense İngilizce olarak, Küba Devlet Başkanı Fidel Castro'ya "Nasılsın, Fidel?" (How are you, Fidel?) dedi. Chavez için pek çok şey söylemek mümkün ama programa bakınca, insan "Âlem adam bu Chavez" demekten alamıyor. İzlemek lazım. Ama bir nokta kesin: Chavez yaptığı işi çok ama çok seviyor... Aslında "Alo Presidente", "canlı yayında kamu politikası tasarımı" gibi bir şey. Tek sorunu azıcık keyfi olması. Boşuna başta "apaçık hükümet" demedik. Stüdyoda bir sınıf düzeni bulunuyor. Chavez, bir hoca olarak, "sınıfın öğretmeni" masasında oturuyor. Önünde o hafta konuşmak istediği kitaplardan bir yığın, bol miktarda tablo ve grafiklerle dolu bir kâğıt kalabalığı oluyor. Etrafta tablo ve heykeller bulunuyor. Karşısında ise sınıfın öğrencileri olarak oturan bir dizi insan. Genellikle herkes kırmızı "Chavista" gömleği giymiş oluyor. İlk sıralarda bakanlar ve bürokratlar ile ülkeyi o aralarda ziyaret eden yabancı konuklar oturuyor. Bir protokol var yani. Sonra ise halkın ta kendisi. Ve Chavez hangi konuyla işe başlamak istiyorsa, oradan başlıyor. Geçen yıl mart ayının ikisinde yayımlanan program sırasında Chavez, konuya Kolombiya savaş uçaklarının Ekvador'u bombalamasından başladı. Bombardıman sırasında Kolombiya yönetimine karşı savaşan "Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri" (FRAC) lideri Raul Reyes ölmüştü. Reyes, Chavez'in eski dostuydu. Chavez, izleyici sıralarında oturmakta olan savunma bakanından ayağa kalkmasını istedi. Sonra da ona, Venezüella ordusunun, 10 tabur askerle hemen Kolombiya sınırını geçmesi talimatını verdi. İzleyenler bakanın yüz ifadesinden, şaşkınlığından, bu talimatı daha önceden duymadığı kanaatini edindi. Apaçık ama azıcık keyfi hükümet modeli böyle bir şey. Bu durumun yöneticiler üzerindeki etkisini düşünebiliyor musunuz? Chavez usulü "açık hükümet", bürokrasi ve bakanlar için, bir nevi, haftalık, "öğretmen beni ne zaman sözlüye kaldırır?" baskısı demek esasında. Herhalde şov tatile çıkınca bakanların ve bürokratların da neşesi yerine geliyordur. Yoksa vaziyet şöyle cereyan ediyor: Chavez, o hafta seçtiği konudan lafa giriyor. Görünen o ki, konuyu önceden söylemiyor. Her şey sürpriz, her şey sahici. Diyelim ki, Venezüella'nın süt meselesinden lafa giriyor. Venezüella ihtiyacı olan sütün neredeyse tamamını ithal ediyor. Çünkü başkan süt üretimine fiyat kontrolü getirmiş. Fiyat kontrolleri özel üretimi devre dışına çıkartmış. Ortaya bir süt kıtlığı çıkıp, çocuklar süt içsin diye iyi niyetle başlatılan fiyat müdahalesi bir felakete yol açınca, bu kez, ülke sütün tamamını devlet eliyle ithal etmeye başlamış. Süpermarketlerin süt reyonları boşken böylece dolmuş. Şimdilerde ordu süt üretim tesislerini devralıyor Venezüella'da. Geçenlerde gazetelerde çıkan haberler böyle diyordu. Bu uzun parantezden sonra programa dönelim. "Alo Presidente"de başkan süt ithalatındaki bir aksaklıktan lafa giriyor. Kolay değil, devrim çocuklarına süt içiremiyor. Bu arada herhalde tarım bakanının kalbi hızlı hızlı atmaya başlıyor. İlkokulda öyle olmaz mıydı? Konu size doğru yaklaştıkça, tahtaya kalkma anı yaklaştıkça heyecanlanmaz mıydınız? İşte öyle oluyor. Ama ortada başka bakanlar, mesela, gümrük bakanı da var. Konu ithalat. Belli mi olur? Belki ona sorar. Hem ulaştırma bakanı da burada. Belki problem yollardaki trafik tıkanıklığı ile alakalıdır. Ucuz petrol nedeniyle, bir yerden bir yere gitmenin en kolay yolu Venezüella icadı motor-taksi değil mi? Biniyorsun motorun arkasına, takıyorsun kaskı, süzülüyorsun, yolda trafik açılsın diye bekleyen arabaların arasından. Tabii canım kesin trafiktir. Durun bakalım. Derken başkan birden tarım bakanına dönüp, "Kardeşim, sana iki hafta önce talimat vermedik mi? Benim milletim neden hâlâ süt içemiyor? Neden şöyle bir şevkle işine sahip çıkmıyorsun? Çözüm üretmiyorsun? Ayıp olmuyor mu? Hesap ver bakalım, millete. Ben hepinizi sırtımda taşımak, her şeyi kendi başıma düşünmek zorunda mıyım?" demesin mi? İşte o an tarım bakanının yıkıldığı an oluyor. Ayağa kalkıyor, kem küm bir şeyler söylüyor. Chavez, böylece bir problemi ele alıyor ve çözüme kavuşturuveriyor. Talimatı veriyor. Bakanı canlı yayında azarlıyor. Süt yine bulunmuyor ama başkan herkesin gözü önünde çaba sarf ediyor. Popülaritesi biraz daha artıyor. Medyatik çağda devlet böyle yönetiliyor. Amaç iş yapmak değil de iktidarda kalmaksa imkânlar genişlemiş bulunuyor. Bu arada herkes başkanın Harp Akademisi'nde okurken, lakabının "Gufi" (hani şu Miki'nin arkadaşı Gufi) olduğunu öğreniyor. "Bakın" diyor başkan, okul yıllığını gösterip, "o vakitler saçlarım afroydu, azıcık kesmek gerekmişti." Bu arada başkanın aşk hayatı hakkında da bilgi edinmek mümkün oluyor. İzleyenler işte bunun için izliyorlar. Başkan Chavez'in "Alo Presidente" programında her an her şey olabiliyor. Okan Bayülgen kıskansın. Bakan azledilebiliyor. Fidel'le telefonda konuşulabiliyor. Komşu ülkeye savaş ilan edilebiliyor. Ya da başkanın kameramana daha iyi çekim yapması için, talimat vermesi izlenebiliyor. O başkan ya, her şeyi biliyor. Başkan, orada da o meşhur "her şeyi bizzat kendim mi yapmalıyım?" sorusunu ortaya koyuveriyor. Herkes bu programı seyrediyor. Neden mi? En başta söyledik ya: Âlem adam bu Hugo Chavez Frias. Herkesi açık değil, apaçık hükümet dönemine davet ederiz. Sayın Başbakanımıza "Alo Presidente"yi izlemesini şiddetle tavsiye ederiz. Bu "İcraatın İçinden" formatı zaten çok eskidi. Artık yeni şeyler düşünmek lazım.
Bu yazı 11.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024