TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Sayın Barack Hüseyin Obama, Avrupa ziyaretinin son durağında Türkiye'ye geldi. Bu ziyarete birden çok anlam yüklemek elbette mümkündür ama bize kalırsa ortada tek bir amaç vardır: Hasar kontrolü. Tek taraflı kararların egemenliği altındaki Bush dönemi sonrasında, ABD'nin müttefikleri ile ilişkilerinde oluşan hasarın onarılması bundan sonrasının temel önceliğidir. Dolayısıyla Obama'nın Türkiye ziyareti ile Türk-Amerikan ilişkilerinde hasar kontrolü başlamıştır. Hem de çok sağlıklı bir teklifle başlamıştır. Gelin bakın o teklif nedir? Bu çerçevede, Obama'nın Türkiye ziyaretine; Türkiye'den nasıl bakmak gerekir? Bizim gördüğümüz iki uç var meseleye bakışta: Birincisi, şüpheci bir "Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?" yaklaşımı. Burada hadiseye egemen olan duygu şüphedir. "Bakalım bunun altından neler çıkacak? Niye her meseleyi böyle alttan alıyorlar? Acaba bunlar bizden bu yıl ne isteyecekler?" soruları ile dolu bir şüpheciliktir burada söz konusu olan. İkincisi ise gururlu bir "Türkiye, bölgesinde önemli bir ülkedir" yaklaşımı. Buna göre "Madem ki Türkiye önemli bir ülkedir, o vakit, ABD'nin bölge politikaları tasarlanırken Türkiye'nin onayının alınmaması mümkün değildir." Böyle bakıldığında, ziyaretin amacı, dışarıda hazırlanmış bir politika çerçevesi için Türkiye'nin ya hazırlanması ya da onayının alınmasıdır. Dolayısıyla birbirinden farklı bile görülse her iki yaklaşım da aynı ortak varsayıma dayanmaktadır. O varsayım ise yanlıştır. Obama'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) konuşması, bugün için, ortada kabul ettirilecek ya da kabul edilecek bir politika çerçevesi olmadığını göstermektedir. İlk tespit budur: Obama döneminin dış politika çerçevesi daha biçimlenmiş değildir. Gelelim ikinci tespite: Politika çerçevesi daha oluşum halindedir ama ortada politika tasarım biçimine ilişkin bir yeni yaklaşım vardır. İşte ortadaki teklif tam da bununla alakalıdır. Hatırlayın. ABD'nin hiç kimseyi dikkate almadan bu bölgede tek taraflı askeri operasyonlara girişmiş olması bugün sorunun ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Şimdi Obama'nın yönetmesi gereken sorun bölgemizdeki tek taraflı ABD operasyonlarından kaynaklanmıştır. Bu hem Irak hem de Afganistan için doğrudur. Bölge ülkelerinin dinlenmemesi yanlış olmuştur. Dün TBMM'de Obama'ya "Yangına körükle gidilmez" dedirten, askeri gücün ötesinde yapılması gerekenleri vurgulamasına neden olan herhalde dünün tek taraflı, "ben yaptım oldu" politikalarıdır. Bunun değişecek olması iyidir. Bu, ikinci tespittir. Obama'nın, TBMM konuşmasında altını çizdiği bir husus yöntem açısından önemliydi. Obama, "Bölge sorunlarının çözüm yerinin bölgenin kendisi ve kendi dinamikleri olmasından" bahsetti. Bu, işte, eskiye göre farklı bir yaklaşıma işaret etmektedir. Son derece önemlidir. Türkiye işte bu çerçevede önemlidir. İki nedenle. Birinci nedenden Sayın Obama da bahsetti. Türkiye'nin kendi dinamikleri ile gelişen demokrasisinin altını çizdi. Bu, son derece doğrudur. Cumhuriyetin en büyük eseri bu çerçevede TBMM'dir. Obama'nın altını çizmediği ikinci neden ise Türkiye'nin kendi dinamikleri ile gelişmiş ekonomisidir. Türkiye'nin, bölge ülkelerinin hiçbirine benzemeyen çeşitlilikteki aktiviteyi bir arada tutan, geniş ve dinamik ekonomisi, cumhuriyetin ikinci büyük kazanımıdır. Ve bu bölgede son derece önemlidir. Bu, üçüncü tespitimizdir. Peki, Türkiye bu bölgede nasıl daha aktif bir rol üstlenebilir? Tarihi ve coğrafyasıyla barışarak elbette. TBMM'deki "geçmişle başa çıkmak" mesajının önemi buradadır. Türkiye, tarihi ve coğrafyasıyla hesaplaşmasını TBMM çatısı altında zaten yapmak zorundadır. Bölgesel güç olmak isteyenin, bölgesini istikrar alanı haline getirmek isteyenin öncelikle kendi bölgesinde, kendi komşuları ile meselelerini nasıl çözüme kavuşturacağı hakkında bir planı olmalıdır. Bu, dünün dördüncü tespitidir. Gelelim beşinci ve son tespitimize: Türkiye, ABD'nin bölgeye yönelik politikalarının tasarımında aktif bir rol oynayabilir. Bugün dünya değişmiştir. "Soğuk Savaş" sonrasında bir ülkenin dünyanın gidişatı hakkında söz sahibi olabilmesinin yolu, o ülkenin dünyanın gidişatına ilişkin bir fikre/politikaya sahip olmasından geçmektedir. Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirecek olan, ortak politika tasarım sürecine, Türkiye'nin daha aktif katkıda bulunmasıdır. Sonuç şudur: "Tango yapmak için iki (eşit) partner gerekir-It takes two to tango". Siz üstlenmeniz gereken rolü üstlenemezseniz, stratejik ortaklık olmaz. Türkiye, ABD ile ortak bir politika tasarım sürecine katkıda bulunabilir mi? Teorik olarak, evet.
Obama ziyareti "dansa davet" olarak görülmelidir. Obama'nın TBMM konuşmasının bize düşündürdüğü budur.
Bu yazı 07.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024